3 NCÜ BİR DÜNYA SAVAŞIMI ALLAH KORUSUN

Döndük dolaştık,

1 mart tezkeresinin öncesindeki zamanı hatırlatan günleri yaşamaya başladık.

Saddamın kıyamet füzeleri 2 bini kilometre menzilli ve bu füzeler doğrudan Avrupa içlerini vuracak şeklide inşa edilmişti.

Ben gerçekten gırgır mahiyetinde “bu füzeler batıya doğru ateşlendiğinde, Türkiye üzerinden geçerken rüzgarı bize yeter” diyordum.

Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu veya Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (İngilizce: International Atomic Energy Agency IAEA) başkanı Mısırlı köle Muhammed El Baradey, kurum adına ikide bir de Irak’a gidiyor ve her defasında eli boş dönmenin verdiği “ızdırap” ile “biz yapmış olduğumuz incelemelerde şimdilik nükleer bir tesise rastlayamadık, ancak Saddam da bizim araştırma yapmak istediğimiz kimi tesisleri, oturduğu sarayı, yatak odalarını incelememize fırsat vermedi” şeklinde absürd açıklamalar yapıyordu. Ben o günlerde bu adam tam bir köle, kendi istikbali için Alemi İslamı yakmaktan çekinmiyor diyordum.

Uzatmaya gerek yok. Bu isnatlarla Irak vuruldu. Tarihin en kanlı savaşı gerçekleşti bu topraklarda. Ölümler, kahır, kar topu gibi yuvarlanmaya devam ediyor. Ülke toprakları, zenginliği(tabii ki petrolü) payimal edilmiş, kaçıran kaçırana. Elde edilen paralar nereye gidiyor, kime gidiyor, nerelerde harcanıyor bilen bir tek namuslu Allah’ın kulu yok.

Ardından Suriye’ye el atıldı. Oraya da demokrasi gelecekti. Ve bu işin mimarı Türkiye olacaktı. Öyle bir görev verilmişti Türkiye’ye.

Altımızdan girdiler, üstümüzden çıktılar “yaparsanız siz yaparsınız bu işi, çünkü ülkeniz demokrasi ile idare ediliyor, bu işte tecrübeniz var, onları ikna etmeye bakın, olmadı kabul etmediler, bu defa Mısır örneği işte ortada, bakın orada nasıl demokrasi geldi, halkın kısmi ayaklanması sonuç getirdi, burada da aynı şeyler olur, korkmayın körükleyin, Esed 3-5 ay ya dayanır veya dayanmaz. Bölgenin en önemli lideri olursunuz, zaten sizin de böyle bir yaklaşımınızın olduğunu dünya alem biliyor, gücünüz ortada, eğer bir sıkıntı yaşanır ise biz yanınızdayız, gereken her türlü desteği vereceğiz” dediler. Denilenleri aynı ile yaptık. İşler hiç de beklediğimiz gibi

gitmiyordu. Destek olun, Suriye hava sahasını uçuşa yasak bölge ilan edin dedik. Bu çok ama çok önemli idi. Eğer Suriye hava sahası uçuşa yasak bölge ilan edilir ise, muhalifler etraftan aldıkları destekle bu işi sonlandırabilirler, Esed’i yerinden edebilirlerdi.

Yapılmadı. Olmadı.

Türkiye tam bir hayal kırıklığına uğramıştı. Bu sebeple Sayın Başbakanın birçok kez gurup toplantısında batıya sitem eden açıklamaları oldu. Ama dinlemediler. Çünkü batı zokanın ucunun hiç de sanıldığı gibi zehirsiz olmadığını görmüş, Rusya’nın resti ile karşılaşmıştı. Çin ve İran da bu oyunda ellerini açıktan oynamaya karar vermiş ve Suriye’ye bir saldırı olur ise, bunu kendilerine yapılmış kabul edeceklerini ve Suriye’nin yanında yer alacaklarını açıklamışlardı. Bu hususta değişen bir şey yoktur, unutmayalım.

Irak yönetimi işgal sonrası Şii Nuri El Maliki’ye verilmiş, o da tam bir bağnazlıkla, görevinin Sünnileri tarih sahnesinden silmek olduğunu vehmederek, akıllara durgunluk verecek icraatlara girişmişti. Sünni Cumhurbaşkanı yardımcısı Tarık El Haşiminin kardeşlerini, yeğenlerini öldürtmüş, onun hakkında da dava açmış ve idama mahkum ettirmişti.

Amacım tarih dersi vermek değil, bakın yapılan hataların nelere mal olduğunu anlatmak için bunları yazıyorum. Tarihten ders almaz isek, aynı ile tekerrür eder darbı meseli boşuna söylenmemiş.

Suriye’ye demokrasi getirmek bizim işimiz değildi. Kendi Kürtleri ile sorunlarını çözememiş, ihtilal anayasasını ortadan kaldıramamış, nostalji olsun diye söylüyorum, yoksa bir kıymeti olmayan herkesin şapka takma mecburiyeti içeren kanuna dokunamamış bir Türkiye’nin Suriye rejiminin tümden çöküşünü sağlayacak girişimlere teşne hale gelmesi aklın karı değildi.

Oldu bir kere.

Bu ortamda IŞİD doğdu. Onlar kendi vatanlarına vaki yerli, yabancı saldırıları yok etmek için mücadele ettiklerini söylüyorlar. Her kurtuluş mücadelesinde olduğu gibi bunlara da eli kanlı teröristler deniliyor. Birinci dünya harbi sonrasında işgale uğrayan ülkeyi kurtarmaya çalışan müdafaai hukuk cemiyeti mensuplarının tümü, batı dünyası için teröristti unutmayalım.

Suriye’de başta İhvan olmak üzere El Kaide, Ennusra, Kürtler hep birlikte Esede karşı harekete geçmişti. Sonra Kürtler, Suriye muhalefetine biz kendi bölgelerimizi kurtardık, gidin Esed ile ne mücadeleniz var ise görün, biz daha fazla bu işin içerisinde yokuz dediler. Hatta Kürtlerin Esed ile anlaştığı, Suriye muhalefetine karşı işbirliği yaptığı konuşuldu. Ben o günlerde de yazdım. Kürtler bu konuda doğru hareket etmiyor, eğer siz yukarıdan, Esed güçleri aşağıdan Sünni muhalefete karşı harekete geçerseniz, sonunda bu iş döner dolaşır başınıza bela olur diye. Ama atı alan Üsküdarı geçer misali, biz paçayı kurtardık, gidin siz Esed ile olan işinize bakın dediler. İşte bu beyan üzerine ben yine yazdım. Bakın bu hareketiniz Suriye muhalefeti ile Türkiye’nin birlikteliğini zora sokar.

Hani bizde bir deyim var. Yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal.

Kobani Kürtleri zor durumda ve onlara Türkiye’den başka yardım edecek kimse yok. Zaten 200 bine yakın insan şu anda ülkemizde. Başımızın üstünde yerleri var. Elimizden geleni yapacağız hiç kuşkusuz. Ancak bu gelişme yeni bir sıkıntıyı da beraberinde getirdi. Kürtler gelin bizim için Suriye ordusu ile savaşın diyor.

Hemen başa dönelim ve Irak’a saldırı yapılacağı 1 Mart 2003 günü öncesini şöyle bir hatırlayalım.

Başta Irak da yaşayan Kürtler olmak üzere, Türkiye’nin hem yasal ve hem de yasa dışı Kürt muhalefetinin tüm unsurları yaptıkları açıklamalarda Türkiye Ordusunu Irak’ta asla istemediklerini açık açık söylüyorlardı, unutmayalım.

Şimdi Selahattin bey başta olmak üzere tüm eş başkanlar Suriye için, Barzani Ailesi Irak Erbil için ABD dünyanın bir ucundan geldi bize yardım etti, siz uzak kaldınız diyor. hani kardeşlik diyorlar. Şimdi gel çık işin içerisinden.

IŞİD Türkiye’nin düşmanı değil ki. Kürtler kadar Araplar da hem bizim kardeşimiz, hem bizim dindaşımızdır. Türkiye dört bir yanı yanmakta olan bataklıkta bir barış adası olmakla övünüyor. Daha evvelisi gün Sayın Başbakan Davutoğlu Ak Parti il Başkanları toplantısında yapmış olduğu konuşmada, Türkiyenin bu batak bölgede bir barış adası olarak varlığını sürdürmesinin ne kadar önemli olduğunu söyledi. Ve Sayın Başbakan biz bu konumumuzu devam ettirmede çok kararlıyız dedi.

Gelelim Suriye’ye yapılması planlanan kara harekatına. Bu bizim işimiz değil. Az ve Öz söyleyeceğim. Sınırlarımızı koruyalım yeter. Irak örneği ortada. Bush işin sarpa sardığı günlerde bana da bir adamını(çünkü gelen adam sizinle özel görüşmeye geldim demişti)göndermiş ve biz Irak’ta bundan sonra ne yapmalıyız diye sormuştu. Ben de gün gelecek buralardan gideceksiniz, bizim buralarda bir deyim var, mağlupların arkasından teneke çalınır, siz de aynı muameleye maruz kalacaksınız, ne kadar erken dönerseniz kardır demiştim. Öyle de oldu. Irak bataklığı tüm cesameti ile sürüyor. Zaten Sayın Başbakan o kötü günlerde “Allaha çok şükür biz o bataklığın içerisinde değiliz” demişti.

Suriye olayının da bundan farkı yoktur. Hem daha beter bir bataklıktır. Zira bu ülkeye girecek askerin esas görevinin Esedi yerinden etmeye yönelik olduğunu herkes biliyor. Bu zaten ifade ediliyor.

İşte o kertede fikrini açıklamayan Rusya, İran, Çin gibi devletlerin ne yapacağını iyi hesaplamak lazım. Rusya savaş gemilerinin Akdeniz açıklarında bize yardım etmek üzere beklemediğini, keza Suriye’deki askeri tesislerini bizim emrimize vermek için hazır tutmadığını herhalde hepimiz biliyoruz.

Ayrıca böyle bir hesapta batıya güvenmek ne kadar doğru?

Dimyata pirince giderken, evdeki bulgurdan olma meselesini hep göz önünde bulundurmak lazım.