BU PROJE BARIŞ SÜRECİNİN BİR PARÇASI MI?

İlk kez Selahattin Demirtaş’ın ağzından duyduğumda, ağzım hani tabir caiz ise yarım metre açık kaldı bir süre. Demek zamanda hiçbir şey öyle kolay kolay kaybolmuyor.
2007 seçimlerinin artık iyiden iyiye konuşulduğu günlerde, ben de Partimin daha fazla oy alması ve Anayasa’yı halk oylamasına bile gerek kalmadan değiştirebilecek bir çoğunluğu elde etmesini istiyordum.
Manzara ortada idi. 03 Kasım 2002 seçimlerinde DHP nin parti olarak seçimlere girmesi sonucunda 1.960.000 oy alması, partinin önemli bir çıkış yakalamasına sebep olmuştu ama, parti % 10 barajını aşamadığı için, Parlamentoda temsil kabiliyeti bulamamıştı.
22. Temmuz.2007 seçimlerine gidileceği esnada, partinin bağımsız adaylarla seçimlere gireceği konuşuluyordu.  Bu durumda asgariden 20 ila 25 Milletvekilinin parlamentoya gireceği bir sır değildi. Olaya bakıldığında DHP nin bağımsız adaylarının çıkaracağı milletvekillerinin tamamı Ak Partiden gidecekti. Bu ise Ak Partinin 2002 yılında elde ettiği 363 Milletvekili sayısından 20 ila 25 Milletvekilinin gitmesi anlamına geliyordu. Ben partimin bu kadar Milletvekilini kaybetmesini istemiyordum.
Abdullah Öcalan 1999 yılında Kenya’nın başkenti Nairobide yakalanıp uçağa konulmuş ve Uçak Türkiye semalarına girdiğinde Öcalan, ben devletime her türlü hizmete hazırım, eğer bu imkan verilir ise, kendime düşenleri yerine getirmekten çekinmem demişti. Onun bu sözünün boş yere söylenmediğini, süreç içerisinde gördük. Sadece Ak Parti iktidarlarında değil, ondan önceki iktidarlar döneminde de, Şenkal Atasagun’un açıklamaların bakıldığında, Türkiye’nin Öcalan ile görüşmeler yaptığı ortaya çıktı. Ak Parti iktidarının ilk yıllarında, Abdullah Öcalan ile yapılan  görüşmeler hep bir sır olarak kaldı. Zaten o yıllarda değil Öcalan ile görüşmelerin fahşolması, Irak Kürdistan bölgesi lideri konumunda olan Barzaniler ile görüşmek bile kırmızı çizgilerin aşılması anlamına geliyordu. Ak Partide bu görüşmeler basına sızarsa, iktidarı kaybetmek tehlikesinin meydana geleceği siyaset sırrı olarak görülüyordu, fakat bu görüşmelere bölge barışı için büyük önem veriliyordu. Bu konuda Diyarbakır’da ilk çıkışı yapanlardan birisi oldum. Vallahi bilgim yoktu, ancak siyasi öngörüm sonucu, Türkiye bizden önce de  Barzaniler ile görüşüyordu, biz de görüşüyoruz, görüşmek zorundayız, bölge barışı için bundan başka çaremiz yok demiştim.
Neyse konumuza dönelim. 2007 seçimleri öncesi şu anda Bakanlık yapan gurup yönetiminden bir arkadaşa, Abdullah Öcalanı ikna edin, DHP liler bağımsız olarak değil, parti olarak seçime girsinler, böylece milletvekili çıkarma imkanından yoksun kalsınlar, biz tek başımıza Anayasayı değiştirecek çoğunluğu elde edelim, haklar ve hürriyetler konusunda artık geriye dönüşü olmayan değişiklikler yapalım, Anayasaya TÜRKİYE VATANDAŞLIĞI tanımını koyalım dedim. Şimdiki bakan arkadaş, ya abi dur ben bunları not edeyim, Patrona anlatayım da, peki Abdullah Öcalan’ı nasıl ikna edeceğiz dedi. Kolay dedim. Onun Türkiye’ye biçtiği demokrasi rolünü iyi oynamasına imkan vereceğimizi vaad edersek, bu iş olur dedim.
Fikrimin o cenahta nasıl bir görüşmeye konu olduğunu bilmiyorum. Ancak bildiğimiz bir şey var, DHP o seçimlerde 25 yakın Milletvekili çıkardı. Giden vekillerin tamamı Ak Partidendi. Ak Parti, Anayasa değişikliğini ancak halk oylamasına götürerek mesafe aldı.
Daha sonra yapılan 2011 seçimlerinde BDP listelerinden seçimlere giren adaylar 35 milletvekili çıkardı. Bu Milletvekilleri de 2002 seçimlerini baz alarak söylüyorum, yoksa bu milletvekilliklerinin Ak Partinin kesesinden gittiğini kast etmiyorum, yine Ak Parti hanesinden düştü ki, bu düşüş Ak Partinin bir Anayasa değişikliğini artık tek başına yapamayacağı sonucunu doğurdu.
2015 seçimlerinde HDP yine bağımsız adaylarla seçime girse, bu defa 40 ın üzerinde Milletvekili çıkarma imkanı var. Ak Parti konjonktüre bakıldığında, yine tek başına iktidar olur. Yani bugünkü manzara üç aşağı beş yukarı aynı ile devam eder. Bu ihtimalde de sıfırdan bir Anayasa yapmak mümkün olmaz. Yani sorunlarımız ile boğuşur dururuz. Zira barış sürecinin Anayasa değişikliğine ait yönleri var. Peki bu kompozisyonda Anayasa değişikliğini kim yapacak?
Ak Partinin 2015 te gelecek iktidarında, Ana Muhalefet Partisi konumunu koruyacak olan CHP , ondan sonra gelecek diğer muhalefet partisi MHP ile veya HDP kanadından gelecek olan bağımsızlarla bir araya gelip, yeni bir Anayasa yapmasının mümkün olmadığını, bu dönemde Anayasayı değiştirmek amacı ile kurulan MECLİS KOMİSYONUNUN yaptığı çalışmaların sonuç vermemesi ile gördük.
O halde barış sürecinin Anayasa değişikliğini gerektiren yönünün garantiye alınmasının tek bir imkanı var. O da HDP nin parti olarak seçimlere girmesi ve barajı aşması ile koalisyonlar dönemini başlatması ve iktidara gelenleri Anayasayı değiştirme konusunda icbar etmesi veya büyük ihtimalle % 10 barajına HDP nin takılması ile Ak Partinin tek başına Anayasayı değiştirecek çoğunluğa kavuşması.
Bence bu sonuç, sadece Selahattin Beyin biz ülkenin 81 vilayetinde parti olarak seçimlere gireceğiz kararlılığının ötesinde, barış süreci bakımından Abdullah Öcalan ile varılan anlaşmanın sonucudur ki, Türkiye 2007 seçimleri öncesinde/isteyenlere isim de verebilirim, hatta bizden bir milletvekili benim bu projemi duyunca, biraz sitem etti, ben de ona. Sen Ak Partinin tek başına iktidar olması için çalışmayacak mısın demiştim, geçelim/ benim ileri sürdüğüm projeye şimdi daha yakın.