BEN O DAVADA MÜDAHİL AVUKATI DEĞİLDİM

1979 yılında Avukatlık stajına başladığımda, ortam çok karışıktı.

Hemen her gün onlarca kişi ülkenin çeşitli yerlerinde katlediliyordu.

Avukatlık stajına başladığımda, İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü Mezunu olarak 5 yıldan beri öğretmenlik görevini de ifa ediyordum.

Kars, Bingöl İmam Hatip Liselerinde öğretmenlik yaptım. Kars İmam Hatip Lisesindeki öğretmenliğim tam bir efsanedir. Kısaca değineyim.

Kur’aları çekmek için Ankaraya gittiğimde içlerinde bizim Ammo Besim dediğimiz Mardinli Besim Özsüer, Ali Bulaç, Beşir Eryarsoy gibi arkadaşlara, Ankaraya gideceğim, Kars’ı çekip geleceğim diyordum. Kur’ada hangi illerin olduğunu bilmiyorduk, fakat ben içime doğanı söylüyordum.

Dediğimi yaptım.

Ara dönem Şubat Kur’asında çok uygun yerler vardı. Doğu ve Güneydoğuda bir tek KARS ili İmam Hatip Okulunun ismi varmış, onu da ben çektim, iyi mi?

İmam Hatip Okullarının Üniversiteye girişlerinde yine yasaklar var. Türkiye’nin her tarafından İmam Hatip Okulları bu olayı boykot ediyorlar. Necati isminde bir öğrencimiz var. Hareketli mi hareketli. Gidip geliyor, hocam bizde boykota gidelim diyor. Eee gidin diyorum. Bize yardım edin diyor. Ben daha yeni öğretmenim, niye başkalarından bu yardımı yapmasını istemiyorsunuz diyorum. Onlar bize yardım etmez, sizden başka bizi anlayan yok diyor. Beni iyice gaza getiriyor.

Uzun hikaye.

Boykot kararı için Valiliğe müracaat edildi. Valilik taaa o yıllarda İmam Hatip Okulunun boykot kararına izin verdi, iyi mi? Aradan yıllar geçti. Şimdi bir Okul bir olayı boykot edecek, özellikle de bu siyasi niteliği olan bir karar olacak ve Valilik buna izin verecek!!! Konjonktüre baktığınızda aklınız alıyor mu? Nereden nereye?

Çocuklar boykotta ve ben de öğretmenleri olarak yanlarındayım. Diğer öğretmenler okulda. Boş sınıflara giriyor, sınıf defterine öğrenci yok deyip, çıkıp gidiyorlar. Benim haneme de kırmızı kalemle öğretmen derse girmedi yazılı.

Kars’ı bir boydan bir boya verilen geçiş güzergahına uygun olarak yürüyoruz. Siyasilerin miting yaptığı alanda toplandık.

Ben 15 sayfadan ibaret bir metin hazırlamışım. Osman diye uzun boylu bir öğrencimiz var. O kürsüye çıkıp bu metni okuyacak. Osman bir iki okuma gayretine girdi. Sonra bana dönüp hocam ohuyamiyram dedi.

İn aşağı dedim. Kürsüye çıktım. Başta Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk olmak üzere verdim veriştirdim. Sonra öğrencileri topladım, okula götürdüm. Okulda da bir konuşma yaptım.

Çocuklara gerekli ihtimamı göstermeyen okul idarecilerini suçladım. Onlar da o zamanki okul Müdürü olan Halit Yazar’ı yuhaladılar. Oysa Müdürün çok sevdiğim oğlu öğrencimizdi. Bu hareketten çok utandım ve üzüldüm.

Öğrencileri boykota teşvikten, devlet büyüklerine hakaretten, pek tabii bir Diyarbakır’lı olarak, evet evet o meşhur deyimi ile bölücülükten yargılandım. Diyarbakır’daki avukatlık stajım sırasında savunmam istendi. İki sahifeden ibaret bir savunma yazdım, arkadaşlarıma okudum, onlar da ya sen galiba meslekten atılmak istiyorsun dediler, bunu biraz yumuşat teklifinde bulundular. Kabul etmedim. İfadeyi olduğu gibi götürdüm, Asliye Ceza Başkatibi Sabri beye verdim. Ben bunu zabta geçeyim dedi. Kabul etmedim. Olduğu gibi Kars Asliye Ceza Mahkemesine gönderin dedim. O da sanığın ilişik ifadesi ektedir diye tutanak tuttu ve gönderdi. Beraat ettim.

Neyse konumuza dönelim o hengamda sıkıyönetim ilan edildi, zaten ben de Avukatlığa fiilen başlamıştım.

Örgüt hakkında 576 kişilik bir dava açıldı. Ben o davada Birecik Gurubu Ahmet Öğretmen ve arkadaşları davasından bir sanığın, Ergani Gurubundan Ağa Bal, Bedri Karaoğlan v.s nin profesyonel bir şekilde avukatlığını yaptım. Daha sonraki yıllarda da sağdan soldan çeşitli davalardan yargılanan, ancak işin içerisine isnat haricinde gerçek manada öldürme eylemi girmeyen davalarda da Avukatlık yaptım.

Saraykapı Emek İşhanında 22 yıl Avukatlıktan sonra Lise caddesindeki yazıhaneme taşındım.

Abdullah Öcalan da yakalanmış ve İmralı da yargılaması devam ediyordu.

Bir gün bir genç yazıhaneme geldi. Abdullah Öcalan hakkında açılan davaya müdahil olarak giren Avukat Cahit Torun sen misin dedi. Yok dedim, O Ankara’da çalışan bir Avukat, benimle kısmi isim ve soy isim benzerliği haricinde bir yakınlığım yok dedim.

Bunun üzerine o şahıs,

Örgütten yargılanan bir yakımız var, o tür davalara bakıyor musun diye sordu. Ben de ilkelerimi belirttim. Açık ve net bir şekilde katl olayı yok ve sadece siyasi anlamda bir yargılama söz konusu ise, profesyonel biçimde o tür davalara da giriyorum dedim.

Bizim zamanımızda Avukat sayımız azdı, şimdi çoğalmış. Bazı bürolar bir bütün halinde bu konuda açılan davaları paylaşıyorlar, istersen onlarla bir görüş, ellerinde daha çok bilgi ve belge var dedim. Olsun dedi, yarın Adliye de görüşelim, dosyamıza bak, davamıza gir dedi. Tamam dedim ve verdiğim söze uygun olarak Adliye binasının örgüt davalarının yapıldığı bölümün önüne gittim. Şahsı göremedim. Anladım ki, bir musibetten bizi Allah korumuş.

Bunu niye yazdım. Şimdi Diyarbakır’da bir iki yerde yine birileri benim için Abdullah Öcalan’nın yargılandığı davaya suçtan zarar görenlerin vekili (Müdahil Avukatı) olarak girdiğimi söylüyormuş. Aha bir daha yazdım, bu doğru değil.

Üstelik,

Vekilliğim sırasında Abdullah Öcalan’ın durumu ile ilgili olarak 70 ten fazla Türkiye’nin çeşitli illerinden toplanan Avukatlar Ankara’ya gelmiş ve başta TBMM Başkanı olmak üzere siyasi partiler ve İnsan Hakları İnceleme Komisyonu ile görüşmek istiyorlardı. Kimse onları kabul etmedi. Komisyon Başkan vekili olarak içlerinde Aysel Tuğluk hanımın da bulunduğu 10 kadar Avukatı ben kabul ettim. Ve o toplantıda insanların almış oldukları cezaların nevine göre, hangi sürede, hangi cezaevinde kalacaklarına dair Ceza Kanununda hükümler var. O hükümleri ben size hatırlatayım. O maddelere bakıldığında, ismi ne olursa olsun ceza alan insanların çekecekleri cezanın nevi, niteliği, süresi bellidir dedim.

Bir gün sonra Günaydın Gazetesi Manşet attı. Sayın Torun Öcalanı al evine götür diye.

Benim o gün için söylediklerime uygun adımlar, nerede ise 10 sene geçtikten sonra Hükümet tarafından atıldı.

Günaydın Gazetesinin manşeti üzerine, duyduklarım karşısında çok, ama çok yalnız kaldığım zamanlar oldu. O günler de geldi geçti.

İki sene önce idi, Mardin Havaalanında Ahmet Türk bey ve Aysel Tuğluk Hanım ile karşılaştık. Ahmet Türk bey beni ona tanıtmak istedi. Aysel Hanım “belki Cavit Bey hatırlamıyor ama, TBMM sindeki heyette ben de vardım. Çok cesurca açıklamalar yapmıştı” dedi.

Bendeki Adalet duygusunu besleyen Kur’anı Kerimdeki “İnnallahe ye’muru biladl vel İhsan- Şüphesiz ki Allah adaleti ve ihsanı emreder” ayetidir. Yani 15 elmamız var ve biz 5 kardeş isek, her birimize 3 elma düşer ve bu vazgeçilmez

hakkımızdır. Ama bir kardeş dönüp de diğerine bana üç elma çok, bir tanesini sana vereyim derse, o da onun bileceği bir iş.