BİZ NEYİZ ALLAH AŞKINA

İslam aleminin dağınıklığını görüyorsunuz değil mi?

Başımıza gelmedik iş kalmadı.

Oturup da sorunlarımızı konuşacak bir teşkilattan yoksunuz.

Peki böyle Müslümanlık olur mu? Hayır olmaz.

İslam İşbirliği Örgütü nerede?

Ne iş yapar?                       

Kimlerle iş tutar?

Bu örgütün başına gerçekten İslam Ülkelerinin verdiği kararlarla mı birileri gelir oturur, yoksa o örgütün başına geçecek olan kişi hakkında yine batılılar mı karar verirler. Yani ABD den olur almayan birisi o teşkilatta görev yapamaz mı?

İslam İşbirliği Teşkilatının,

Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi,

Bilimsel ve Teknolojik iş birliği daimi Komitesi,

Enformasyon ve Kültürel İşler Daimi Komitesi,

Daimi Mali Komite,

Kudüs Komitesi,

Ekonomik, Kültürel ve Sosyal Sorunlar İslami Komitesi

Gibi organları var.

Ya bu kadar komite içerisinde İslam Ülkelerinde oluk oluk kanın akmasına sebep olan olaylara bir bakacak, oturup konuşacak, sorunları çözme konusunda atılması gereken adımlar neler olmalıdır diyecek bir komite çıkmıyor mu?

Yani İslam ülkeleri ekonomide, siyasette, teknolojide, kültürde, sosyal sorunlarda, mali işlerde işbirliği yapmayı kabul etmişte, ülkelerinde oluk oluk akan kanın durması hususunda bir sorumluğumuz yok mu demişler?

Irak’ta Saddamın düşürülmesi, daha doğrusu Irak’ın, müstevlilerce işgalinin ardından tarihi, kültürel, sosyal, siyasi, ailevi, dini, mezhebi el hasılı her türlü erozyona uğratılmasından sonra, olan olmuştu ve buradan hepimizin çıkarması gereken çok önemli dersler vardı. Bunu yapmadık.

Nasıl yapmadık derseniz.

İşte Irak örneği karşımızda, biz niye Suriye’nin aynı duruma düşmesine sebep olalım, göz yumalım, böyle bir şeye hakkımız yok demedik.

Paldır küldür Suriye’nin Iraklaşmasına göz yumduk.

Kimilerinin stratejik derinliği, stratejik yüzeyselliğimizi ortaya koydu.

Irak’ın gelmiş olduğu durum hiç olmaz ise stabil kalsaydı yine de bir anlamda kısa sürede olmasa bile orta vadede yaralar sarılabilirdi.

Ancak Irak’ın meş’um durumu gözetilmeden Suriye’nin aynı belaya sürüklenmesine İslam ülkeleri olarak göz yumduk.

Sonuç ortada şu anda Suriye’de bine yakın örgütün çatışma halinde olduğu ifade ediliyor.

Şu üç yıllık Suriye iç savaşında kim ne elde etti?

200 bin insan ölmüş.

Milyonlarca insan yerinden yurdundan edilmiş.

Yüzbinlerce kadın fuhşa sürüklenmiş.

Binlerce insan Ak Denizde sulara gömülmüş.

Koca bir ülke tarumar edilmiş.

Esed yerinde.

Harap olmuş binalar top mermileri ile tozu dumana katarak yerle bir olur iken, insanlar Allahu Ekber diyor.

İçim acıyor.

Irak’ın başına gelen bela her ne ise, Suriye bu duruma düşmese idi, düşmesine imkan verilmese idi, Irak Saddam dönemine veya sonrasına rahmet okutacak duruma gelmezdi.

Biz sadece kendimize değil, dinimize de en büyük bela olduk.

Hemen hepimiz her türlü melaneti dinimiz adına yapıyoruz.

Peki dinimiz bizden bunu mu istiyor.

Asla, kat’a.

Kim dinimiz bizden bunu istiyor derse yalan söylüyor.

İsmi barış olan bir din nasıl olur da dünyanın hiçbir ülkesinde nerede ise gerçekleşmeyen cinayetler, lanetler, melanetler işlenmiş olur ve bunlara göz yumar.

Nasihatı, barışı, hoşgörüyü, istişareyi inancının temeli olarak gören ve nerede ise bir karıncanın ezilmesine bile şiddetle karşı çıkan bir din, mensuplarına en büyük denaatleri, şenaatleri mi ögütlüyor? Birisinin çıkıp buna cevap vermesi lazım.

Peki İslamın bu yüzünü şu anda dünya üzerinde yaşatan, yaşatmaya çalışan Müslümanlar yok mu?

Elbette var.

Hem de çok iyi örnekleri ile var.

Bu örnekler dünya üzerinde sergilendiğinde, neticelerini gördük ve insanlık gelişmelere gıpta ile bakmaya başladı.

Şimdi onun da suyunu çıkarmak üzereyiz.

Biz neyiz Allah aşkına söyleyin, biz neyiz?