BU YAPTIKLARIMIZ BİZİ CENNETE GÖTÜRMEZ O HALDE

Diyarbakır’dan arkadaşlar arıyorlar, ne diyorsun, işin ucu nereye varacak diye soruyorlar.

Sözün doğrusu nutkum tutulmuş, ne diyeceğimi bilemiyorum.

Aslında diyeceklerimi hemen hemen bir sene öncesinde söylemeye başlamıştım. Bazı şeyler duyuyordum. Ak Parti ile cemaat bir birlerine düşürülecek, tam seçimler arifesinde bu iş daha da hızlancak ve sonuçta her iki tarafa artık Allah ne verdiyse.

Allah, burada ne verecek diyordum, böyle devam ederse. musibetten başka.Hem niye bunlar biri birlerine düşürülecek, sebep ne? MİT i İŞARET EDİYORLARDI. MİT ara karıştırıyor, oradan oraya laf taşıyor. Akıl almaz maniplasyonlar yapıyor, bir tarafa cemaat her şeye sahip olmak, her şeyde söz sahibi olmak istiyor derken, diğer tarafa Tayyip bey laf dinlemiylor dedikodusunu götürüyorlardı.

Bir anlamda yedikleri bir, içtikleri bir, düşünceleri bir, gayeleri bir, hedefleri bir, inançları bir, imanları bir, kıldıkları namazda yöneldikleri kıbleleri bir, Peygamberleri bir, Rableri bir insanlar kendilerine gelen laflara, hiç olmaz ise hemen inanmak yerine biraz teyakkuz gösterip, sonucuna göre tavır içerisine girmeleri gerekmez mi idi?

Hani her fırsatta hepimizin baş tacı yaptığımız kibatımız “Ya eyyuhelleziyne amenuz in caekum fasikun binebein feteyyenuv en tusiybu kavmen bicehaletin fetusbihuv ala ma fealtum nadimiyn-Ey iman edenler, eğer bir fasık(ortalık karıştıran),size bir haber getirir ise, onu etraflıca araştırın. Yoksa cehalet sunucu bir kavme kötülükte bulunursunuz da, sonra yaptıklarınıza pişman olursunuz” demiyor mu? İdi.

Ben dershanelerin kapatılacağı kararını duyunca, artık köprülerin atılmış olduğu kanaatini taşımaya başladım, ama yine de yok ya ,böyle bir şey olabilir mi, bunun 28 şubatta kapatılan İman Hatip okullarından farkı kalmaz, dershaneleri kapatmak hizmet hareketinin can damarını kesmek olur, daha Haziran ayında Sayın Başbakan ailesi ile birlikte Ankara’da Türkçe Olimpiyatlarına katıldı, orada yaptığı konuşmada ayakta alkışlandı, çünkü öylesine güzel şeyler söyledi ki, methettiği kişileri yetiştiren, kapatılacağı söylenen dershanelerden yetişen bizim gençlerimizdi. Bu kervan çöl kumlarına terk edilir mi, o yaşlarda olsa kesinlikle kendisi de o hizmete koşacak insan, akan bir nehrin kurumasına yol açar mı? dedim.

Birden 17 ve 25 Aralık soruşturmaları ve tabii ki kimine göre operasyonları başladı.

Bu iki manzara karşısında ipler kopmuş gözüküyor. Kar topu yuvarlandıkça çer çöp ne varsa önüne katıyor. Evler, barklar, makamlar, şerefler, haysiyetler, izanlar, imanlar hepsi bu kar topunun içerisinde. Yıktıkça yıkıyor, param parça etmediği hiçbir şeyi bırakmıyor. Ve biz maalesef seyrediyoruz/mu/. Yok yok bizler de müzevirlik konusunda elimizden geleni arkamıza koymuyoruz.

Zira nasıl olsa artık bizim bir karşı tarafımız var. Onlar ve biz.

Nemrutlar, firavunlar, şebelekler, müsveddeler, ayılar, inler, haşhaşinler, karanlık zihniyetli lobiler, casuslar, Yahudi dönmeleri, sion yaltakçıları, kafirler…

Bu noktadan sonra dönüş var mı?

Ben gerekten saf bir insanım, merhametim çoktur. Akıl almaz nice kötülüklere maruz kaldığım halde, bunları yapanlar yakınlarım ise hareketlerini onlara yakıştıramadığım, yabancı ise zaten unuttuğum için, boşvermişimdir. Mesele hele ki, İslam ve Müslümanlar olunca, benim için akan sular durmuştur.

Zem/zem olmuştur. O merhamet pınarından 15 asırdır insanlar kana kana içiyorlar, bize mi bir yudum su olmayacak demişimdir.

Baktım Bülent Ağabey daha iki gün önce Bursa’da yaptığı bir konuşma esnasında özet olarak “biz varsak siz varsınız, ama biz yoksak siz yoksunuz, biz düşeriz kalkarız, fakat yine bir yerlere tutunuruz” diyordu. Bu söylemi ile Cemaatin de Partinin de nasıl da biri birlerine muhtaç olduğunu üst perdeden ifade ediyordu. Üst perdeden deyişimin sebebi partiyi ana dayanak noktası göstermesi idi. Oysa “biz varsak siz varsınız, siz var olursanız bizim gücümüz aynı ile devam eder. Yani biz et ve tırnak gibiyiz, biri birimize olan ihtiyacımız ekmek ve su kadar elzemdir” demesi daha şık olurdu elbette.

Siz bana, işler karman çorman olmuş, sen şimdi dönmüşsün zerafetten bahsediyorsun diyebilirsiniz.

İşin içerisinde zerafet kalmamış olsa bile, ufacık da olsa bu konuşmada bir aydınlık yok mu? Hizmetin başında bulunan insan, Hocaefendi çıksın, biz bazı konularda hata ettik, bunun devam etmemesi lazım, eskiden ne ise, bundan böyle de arkadaşlarımız yol arkadaşlarına eskisi gibi desteklerini sürdürecekler desin, her şey biter, bütün kötülükler bir anda bıçak gibi kesilir dedi.

Doğru, hocaefendinin böyle bir şey söylemesinin elbette yüzde yüz olmasa da yüzde 99 olumlu tesiri olur.

Peki hoca bunu neyin karşılığında söylesin diyor insanlar.

Hani biz çırağız ya, söylediklerimizin bir kıymeti harbiyesi yok ya, olsun, elli defa söylemiş olsak da yinelemekte zarar yok. Arapların bir sözü var, Ettekraru ehsanu velak kane semaniye mie-bu söz bize ettekraru ehsen velav kane yüz seksenş-yani tekrarlamak güzeldir, velevki yüz seksen defa olsa diye geçmiş.

Şu dershanelerin kapatılması işi keşke meclise gelmese idi, ama geldi, bırakın kanun geliş sırasındaki yerinde kalsın. Kanun şu seçim arifesinde yaka paça çıkarılmasın. Bir taraftan Hocaefendiye dönüp, çıkın bir açıklama yapın, tabir caiz ise Ak Parti ile aramızda bir sorun yok deyin, dedikten sonra, bu insanlar için hayati öneme sahip dershane meselesini izah ederken, size kötü bir haberim var, kanun bakanlar kurulundan geçti derseniz, ona rağmen bizler gönül insanlarıyız, karşımızdakiler de musalli, alınları secdeye giden insanlar, o açıdan biz sövene dilsiz, dövene elsiz, gönül koyana gönülsüz davranmalıyız, muhabbet fedailerinin yapacağı başka bir iş yoktur derler ve ardından, kalkıp öyle de ölüm, böyle de ölüm, izzetimizi muhafaza etmek, mesleğimizin gereğidir demek zorunda kalırlar ve suskunluklarını muhafaza ederler. Sözümü bir ayet ile bitireyim.

Aslında bu ayeti kerimeyi sözlerimin başında yazacaktım. Ama son söz Rabbimizin olsun istedim.

“Ve Kul li ibadi yequvlulleti hiye ahsenu, inneş-şeytane yenzeğu beynehium, inneş şeytana kane lil insani aduvven mubiyna- Ve kullarıma deki, biri birlerine sözün en güzelini söylesinler. Muhakkak ki, şeytan onların aralarını bozar(fesat çıkarır). Muhakkak ki şeytan insana apaçık bir düşmandır”

Kim laf getirip götürüyor ise, şeytan odur.