C.O HASTALIKLI DA YAŞADIKLARIMIZ SAĞLIKMI MI

Sakarya'da yaşayan C.O., 21 sene Türk Silahlı Kuvvetleri'nde (TSK) astsubay olarak çalıştıktan sonra Keşan'da görev yaparken kıdemli başçavuş rütbesiyle Ordu'dan ayrılmış. Kendi ifadesiyle zamanın çoğunu bilgisayar başından geçiriyormuş. Yaptığı suç duyurusunu anlatırken şöyle diyor: “Fethullah Gülen'le ilgili suç duyurusunu e-posta yoluyla gönderdim. BİMER başta olmak üzere Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, HSYK, savcılıklara gönderdim. Yazdım mı hepsi bilsin diye her yere yazıyorum. Suç duyurusunu gazetedeki haberlere ve intibalarıma, düşüncelerime dayandırdım. Memnuniyetsizim. Maksadım ön plana çıkmak, popüler olmak değil. Bunlardan hoşlanmıyorum. Başbakan hakkında da çok sayıda şikayetim var.”

‘Evrensel sorumluluk ilkelerine istinaden kendine vazifeler çıkarttığını' savunan C.O., Başbakan Erdoğan ve Fethullah Gülen'i sevmediğini belirtiyor. Hakarete varan ifadeler kullanmaktan da çekinmiyor:

Biz tabii bu İLETİŞİM HOLİGANININ Gerek Fethullah Gülen hocaya ve gerekse Sayın Başbakana karşı söylediklerini, başkaları gibi burada sayıp dökecek değiliz. Zira Bediüzzamanın dediği gibi “batılı tasvir saf zihinleri idlal eder-yani hak olmayanı, gerçek olmayanı, yalan ve tezvirata dayalı beyanları ifade etmek, temiz zihinlerin yolundan çıkmasına zihinlerin bulanmasına sebep olur. Elbette her iki tarafı da az çok tanıyan birisi olarak biz bu “CO” nun beyanlarını buraya alacak değiliz. Onun söyledikleri hastalıklı ruh halini yansıtıyor. Zaten kendisi de bir ön almak için, ben şu anda psikolojik tedavi falan görmüyorum. Ben sadece “Görevden(herhalde DURUMDAN demek istiyor, zira ardı arkasına yazdığı Görev ile Vazife aynı anlama geliyor) VAZİFE çıkartıyorum. Ben Gülen’i de Başbakanı da sevmiyorum. İkisini de sevmek zorunda değilim” diye ekliyor ve arkasından akıllara ziyan hakaretlerine devam ediyor. Onları buraya elbette yazmıyorum, fakat şu son söylediklerine bakar mısınız?

“3 Mayıs'ta Venüs, koç burcuna geçecek siz beni bir hafta sonra görün yani.” “Dünyada varlık sebebim, büyük bir yaşam amacım var. Puzzle'ın bir parçasıyım. Vazifemizi, sorumluluklarımızı yerine getiriyorum. Psikolojik tedavi görmüyorum.” AK Parti ile Gülen'in birbirlerini yiyor, daha çok biri birlerini yemelerini istiyorum, bu gelişmelerden o kadar çok memnunun ki, en azından bizlere iş düşmez” diyor.

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım.                                                        

Gerek Fethullah Gülen Hoca ve gerekse Sayın Başbakanımızın bin bir türlü acı ile içerisinden çıkıp geldikleri toplum, insanlar neyi istiyorlardı. Neden şikayet ediyorlardı.

Toplumda bir kere hepimizin ağzına pelesenk yaptığı “SİSTEM ŞÖYLE, SİSTEM BÖYLE” diye bir laf vardı. Yani yürürlükte bulunan sistemden bu jenerasyonun insanları çok büyük acılar çektiklerini ifade ediyor, adeta “sistemi” topa tutuyorlardı.

NEYDİ SİSTEM?

Bir kere Cumhuriyet Laisizm üzerine kurulmuş, ladini hayat tarzını seçmişti. Yani bu sistemde, özellikle KAMUDA, DİN VE DİNCE MUKADDES SAYILAN HER BİR

DAVRANIŞ BİÇİMİNİ kendisine yaşam tarzı olarak seçen, bu düşünceyi seslendiren, gizli de olsa bu düşünceye sahip olanlara yer yoktu. Kamu alanı gerek cemaatlere, gerek vakıflara, gerekse devletin yürüyen çarkı içerisinde kimi boşluklardan yararlanarak tesis edilmiş olan SİYASİ HAREKETLERE, HATTA SİYASİ PARTİLERE YAŞAMA HAKKI TANIMIYOÜRDU. 647 Sayılı Eski TCK’NUN 163.maddesi Demokrat Parti hükümeti zamanında kabul edilmişti. Yani din ve dince mukaddes sayılan(bu tabirleri kanun metninde kullanmakla sanki dine saygı duyuyorlarmış anlamını sinsice vermeye çalışmışlardı) şeyleri Devlet hayatında görünür kılmaya çalışanlar, yanlış anlaşılmasın sadece fikri bazda bunu yapanlar TCK 163 e göre cezalandırılıyorlardı. Aksi gibi daha büyük çaplı organizasyonlar içerisine girenler ise yine eski TCK 146 ‘ya göre İdam Cezasına Mahkum ediliyorlardı.

TC Anayasasını koruma ve kollama bakımından bir zaafa düşülmesine fırsat vermemek için,yukarıda da değindiğim üzere yıllarca sürecek hapis cezalarından başka, iş ciddileşmiş!!! İse İdam cezası veriliyordu.

Sistemin YASAMA,YÜRÜTME ve YARGI ERKİ bu Anayasal temel üzerine inşa edilmişti. İş o kadar ciddi tutuluyordu ki, bu kurumlar içerisinde dindarlık kimliği, kıyısından köşesinden de olsa ortaya çıkan kişiler, çok sıkı takibe alınıyor, yakın zamana kadar, diyelim ki bir Vali ise Cuma Namazına bile gidemiyordu.

Bugün 30 lu yaşlardan başlayarak daha yukarı yaşlara doğru hayatta olan ve dindar kimliği şöyle veya böyle de olsa bir şekilde devam edenlerden, SİSTEMDEN şikayet etmeyen tek bir Allah’yın kulu yoktur.

Sistemden şikayet eden bu insanlar peki ne söylüyorlardı, neler yapıyorlardı?

Biz devletin verdiği imkanlar içerisinde MÜSPET HAREKET EDECEĞİZ, KAVGAYA DÖVÜŞE BULAŞMAYACAĞIZ, BİZE ŞİMDİYE KADAR YAMYAM MUAMELESİ YAPANLARA KARŞI MUKABELEİ BİLMİSİLDE BULUNMAYACAĞIZ, GERÇEK İSLAMI HER YÖNÜ İLE ÖĞRENECEK, İLİM TAHSİL EDECEK VE BUNLARIN GEREKTİRDİKLERİNİ HAYATIMIZA TATBİK EDİP, ÖRNEK İNSANLAR OLACAĞIZ. DAHA SONRA GEREK SİYASETTE VE GEREKSE İDAREDE HAKKIMIZ OLAN YERLERE GELECEĞİZ. KANAYAN BİR YARA GÖRDÜM MÜ YANAR TA CİĞERİM, ONU DİNDİRMEK İÇİN KAMÇI YERİM ÇİFTE YERİM, ADAM ALDIRMADA GEÇ GİT DİYEMEM ALDIRIRIM, ÇİĞNERİM, ÇİĞNENİRİM HAKKI TUTAR KALDIRIRIM, felsefesi uyarınca her şeyi ALLAH(C.C) rızasını kazanmak için yapacağız ,kendimizi, aile efradımızı olsun düşünmeyeceğiz veya en son düşüneceğiz, önce hakkın, sonra halkın hatırını ali(üstün) tutacağız. Yasaklardan çok çekmiştik. Elimize imkan geçerse, hem bize uygulanan yersiz yasakları, hem de başka mazlumiyet içerisinde bulunanların maruz kaldıkları haksızlıkları ortadan kaldıracağız. Yoksulluk en büyük dertlerimizden birisidir. Zira Efendimiz S.A.S “Kadel Fakru En Yekuvne Küfren-Az kaldı fakirlik küfür olacak,yani fakir adımın inkara sapması an meselesidir, aman buna dikkat edin ve yoksulluğu bir an önce ortadan kaldırın emrine imtisal edecek, hele YOLSUZLUK mu, o, bizim semtimize bile yaklaşmayacak, en nefret ettiğimiz davranış biçimi budur. Zira yolsuzluk, zaten sadece İdari İşleri üstlenenlerin işleyeceği bir suçtur, günahtır, biz buna asla bulaşmayız, çünkü İdaredekilerin bu eylemi bir iki kişiye karşı değil, milletin, hatta ümmetin tamamına yöneliktir. Böyle bir günahtan şeytandan kaçar gibi kaçmak lazımdır düşüncesinin sahibi idik.

Dış dünya bizimle ilgili yorumlarında, rejimin kendisi olmasa da, İSLAMCILAR iktidarda diyor. Pek tabii bunu sadece hükümet bazında ele almamak lazım. SİVİL TOPLUM HAYATINDA DA, İSLAMCILAR çok büyük mesafeler katettiler. Sözleri savları dinlenir oldu.

Dünyada bir taraftan Türkiye örneği İslami Demokrasi nasıl olur kuramı incelenir iken, diğer taraftan İslami Kimliği gerçekten ön planda olan Sivil toplum kuruluşları, dünya eğitimine yön verecek hale geldi.

Bu birlikteliğin verdiği imkanla ülke çok büyük sıçramaların eşiğinde iken, erkler biri birine düştü.

“Gücü” Paylaşmak çok Güç oldu. Ve maalesef din ve dindara karşı eski Paranoyak birikimler C.O gibi kişilerin şikayet dilekçeleri ile gün yüzüne yeniden çıktı.

Biz C.O ya paranoyak diyoruz ama, maattessüf onun söylediklerini, şimdi biri birimize söylemekten bir an için olsun uzak durmuyoruz.

Cuma günü Kocatepe Camiinde Cuma Namazı çıkışında Balyoz Davasından hükümlü bir Albayın Cezaevinde beyin kanaması geçirerek ölmesi üzerine Cenaze namazına gelenlerin sloganlarına şahit oldum. Gerek Sayın Başbakan ve gerekse Ak Parti aleyhine öyle sloganlar attılar ki, kanım dondu. Ve orada Milli Güvenlik Kurulu Üyesi Deniz Kuvvetleri Komutanı da vardı.

Ve o komutana Milli Güvenlik Kurulunda,isimlendirmeyeyim, birilerinin nasıl yok edileceğini anlattık, fikrini aldık.