CUMHURBAŞKANI KURUCUSU OLDUĞU PARTİNİN BAŞINA GEÇER.

Sayın Cumhurbaşkanı görev süresinin sonunda kurucusu olduğu partinin başına geçer ve her türlü tezvirat daha uç vermeden sona erer.

                              

Sayın Başbakanın Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanının Başbakan olması, kişiliklerinde bir sapmaya sebebiyet vermez. Hatta zaman zaman biri birlerinin yerlerini şaşırmaları hoş diyaloglara, ardından tebessüme sebep olur.

Sayın Cumhurbaşkanımızın siyasete devam mı tamam mı meselesi gündem konusu olduğu her yerde, her toplantıda bendeniz, bilgisi, tecrübesi, görgüsü, yetenekleri ve bunların yanında önemli bir meziyet olarak ortaya çıkan hoşgörüsü sebebiyle, bu işi noktalamaması gerektiğini hem yazdım, hem de sözlü olarak ifade ettim.

Nerede ise 35 yılı bulan siyasetin her kademesinde görev alan Sayın Cumhurbaşkanının, eee tamam işte, Cumhurbaşkanı da oldum, gelinmesi gereken en üst makama da geldim, bundan sonra biraz dinlenmem, hayatımı yaşamam gerekmez mi deme lüksü bulunmuyor.

Çünkü daha çok genç, bakımlı, zinde. İçki ile sigara ile işi olmamış, bu sebeple vücut yaşı, kimlik yaşına göre en az bir 10-15 yaş geride. Adeta 50 sinde gösteriyor. Bu sebeple unumu eledim, eleğimi astım demiyor, dememesi gerekiyor.

Olaya iki açıdan bakmak gerekiyor.

Bunlardan birincisi kişisel ikbal açısından kendilerinin geldiği nokta.

Bir fani için, ülkesinin Cumhurbaşkanlığı makamına gelindikten sonra, gidecek bir başka makam mı var deyip, kenara, köşeye çekilmek. Bu doğru bir tespittir. Ama ikinci bir tespit daha var ki, bu her şeyi aşan bir özelliğe sahiptir. O da mensubu olduğunuz ülke ve onun geleceğinde atılması gereken adımları atmak ve onu daha ileriye, daha güzele, daha mükemmele götürecek çalışmalarda görev almak.

Yani kişisel rahat mı, yoksa ülke için, bitip tükenmeyen bir aşkla, şevkle kendi insanına, hatta daha aşkın/müteal/ duygularla dünya insanlığına hizmet etmek mi?

Bencil, Hodbin insanlar elbette birincisini tercih ederler, gelebileceğim yere geldim, görevimi yerine getirdim, benden bu kadar, bundan sonra başkaları çalışsın, çabalasın, hizmet versin diyebilirler. Fakat Hüdabin, diğergam insanlar, eğer görev düşüyor ise, sonuna kadar, hani o ilk gençlik yıllarında hep söylediğimiz,

Kanayan bir yara görüm mü yanar ta ciğerim,

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim,

Adam aldırmada geç git diyemem aldırırım,

Çiğnerim, çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım,

Düşünce ve görüşünün muhtevasına uygun davranmaktır.

Ülke ve insanının menfaatini, hatta insanlığın huzur ve saadetini temin etmede, bulunulan makamın, mevkiin ehemmiyeti yoktur, mühim olan kanayan yaralara merhem olmaktır. O takdirde de insan makamlar üstü bir makama ehil hale gelir ki, o da Allah’ın rızasıdır. Bir işten Allah razı olduktan sonra dünya küsse ehemmiyeti yok. Ve bir işten de Allah razı değilse, dünya sevse kıymeti yok.

Aslında Sayın Cumhurbaşkanı bir süreden beri insanların gönlüne su serpecek açıklamalarda bulunuyor. Boş oturmayacağını, hizmet için ne gerekiyor ise bundan kaçınmayacağını ifade ediyor.

Abdullah Gül beyin siyaset sahnesinden çekilmesini isteyenler, Sayın Cumhurbaşkanının daha çok Hayri işlerde emek sarf edeceğini,yeniden siyasete dönmesinin söz konusu olmayacağını, bunun şık da karşılanmayacağını, zira bu ülkede Cumhurbaşkanlığı makamından başka bir makam mı var ki, Sayın Gül gelsin orada çalışsın, geleceği yere geldi, bundan sonraki çalışmalarının politika dışında olması gerektiğini ifade ediyor.

Ben bu düşüncelere yukarıdaki gerekçelerim ile şiddetle karşı çıktım, çıkıyorum. Mesele Ülke ve İnsanının menfaatleri ise, gerisinin teferruat olduğunu ifade ediyorum. Sayın Cumhurbaşkanı yeniden siyaset sahnesine dönerse, HAYIRLI İŞLERDE DAHA AZ MI GAYRET GÖSTERMİŞ OLUR, ONUN SİYASET SAHNESİNİN EN ÖNÜNDEKİ İKİNCİ KOLTUKTA OLSUN MÜCADELESİ HAYIRLI İŞ SAYILMAZ MI? diyorum.

Şöyle bir şey daha ifade ediliyor, Sayın Başbakan Cumhurbaşkanı adayı ve inşallah seçilecek. O daha şimdiden Cumhurbaşkanlığı makamını icranın

her alanında aktif hale getirmek istiyor, bizde genel geçer kabulü ile icranın başı olarak Başbakan kabul edildiğinden, böyle her şeye müdahale edecek bir Cumhurbaşkanı ile Başbakan geçinemezler, ülkede maraza çıkar, bu da birçok yeni sorunla karşı karşıya gelmemiz anlamına gelir, ülke telafisi zor yeni sorunlarla karşılaşır, buna ne diyorsun diye bana soruyorlar.

Burada şu temel zihin yanlışlığına düşülüyor.

1- Anayasa değişmediği sürece Başbakan icranın başıdır, hemen her hafta toplanan Bakanlar kuruluna başkanlık eder.

2- Cumhurbaşkanının Anayasanın 104.maddesi uyarınca “gerek gördüğü hallerde Cumhurbaşkanı Bakanlar Kuruluna Başkanlık eder” kuralının sürekliliği teamül gereği söz konusu değildir.

3- Anayasanın bu maddesindeki yetkiye rağmen bugüne kadar hiçbir Cumhurbaşkanı bir defa olsun Bakanlar kurulu toplantısına iştirak etmemiş, kurulu toplantıya çağırmamıştır.

4- Bilindiği üzere TBMM sinin çıkardığı kanunların yüzde doksan dokuzu Kanun Tasarısı şeklinde meclise gelmektedir. Yani çıkarılacak kanunlar önce hükümet nezdinde görüşülmekte, tasarı haline getirilmekte ve ardından KANUNLAŞTIRILMASI isteği ile Meclise sunulmaktadır. Meclisin çıkardığı kanunlar yayınlanmak üzere Cumhurbaşkanına gönderilmektedir. Cumhurbaşkanı da uygun bulduklarını onamakta, uygun bulmadıklarını yeniden görüşülmek üzere Meclise iade etmektedir. Bu hal bile Cumhurbaşkanının teamülleri aşacak tarzda Bakanlar Kuruluna Başkanlık etmesine engel teşkil etmektedir.

5- Cumhurbaşkanı ile Başbakan zaten her hafta Perşembe günleri bir araya gelmekte ve Başbakan Cumhurbaşkanına çalışmalar hakkında bilgi vermektedir.

6- Cumhurbaşkanı icraatlarında vatana ihanet dışında sorumsuz olduğundan, Başbakanın görevini de ihraz edecek tarzda hareketini siyaset kaldırmaz. Yani demem o ki, herkes kendi jargonunda görevine devam eder en küçük bir sorun da çıkmaz.

Bizim de 18 yıldan beri ülke ve dünya gündemini gözlemlemek amacıyla kafa yormamız ve bu realiteleri yansıtan yazılarımız, kısa süren siyasi deneyim ile harmanlandığında, siyasette bir günün bile çok önemli anları vardır.

Cumhurbaşkanlığını seçimi birinci turda biterse bunun başka, ikinci tura kalırsa bir başka anlamı olduğunu şimdiden herkes düşünüyordur herhalde.

Ama Sayın Başbakanın Cumhurbaşkanı seçilmesinin hemen arefesinde Ak Partinin yapmak zorunda olduğu kongresinde hiçbir zihni çatışmaya sebebiyet vermeyecek biçimde şimdiden kararlılık gösterilmesi ve Sayın Abdullah Gül’ün Partinin başına geçmesi ile ilgili her türlü tedbirin alınması, kimi çevrelerin parti üzerindeki tüm hesaplarını alt üst eder. Ak Partinin Milli ve Manevi değerlerine sıkı sıkıya bağlı, muhafazakar demokrat niteliğine rağmen, Suriye meselesindeki tavrı sebebiyle kısmı sapma gösteren yörüngesine oturmasını, unutmayalım ancak Sayın Abdulah Gül sağlar. Suriyede çatışan taraflarla oturup konuşacak ve ardından Suriye İç Barışı ile ilgili toplantıları diplomatik yönü sebebiyle Sayın Abdulah Gül temin edebilir,dört yıldan beri bölgedeki en büyük kabus bir anda barış sürecine evrilebilir. Cumhurbaşkanlığına çıkmış olan Sayın Başbakan da çok rahat eder.

Koltuklar bir gün elbette bırakılır, bırakılmalıdır da. Ama Sayın Abdullah Gül bakımından bugün o gün değil. yapacak çok iş var.