DEDEMİN ACISINI KİM PAYLAŞACAK

Rahmetli Babam 1911 veya 1912 doğumlu idi.

Yıl 1914 Dedem Molla Ahmet ile kardeşi Ali’yi “ikisini” birden Askere alacaklarını söylüyorlar. Celpleri geliyor.

Dedemin babası da o zaman vefat etmiş. Nenem, ben dulum, iki çocuğumu birden Askere götürürseniz, tümden mahvoluruz. Onların seferberliğe götürüleceklerini duyuyorum. Bu gidişin sonu yok, biliyorum, bari birisini alın diye yalvar yakar kumandanın ayağına düşüyor.

Tamam diyorlar ikisinden birisini alacağız, hangisi olacağına siz karar verin.

Dedem Molla Ahmet, Nenem Nadire ile evli ve bir çocukları olan babam daha 3 yaşında.

Bekar olan kardeşi Ali, Ağabey sen evlisin, hanımın ve çocuğun var, sen kal ben gideyim diyor.

Dedem Molla Ahmet tahsil, terbiye görmüş bir ilim ehli.

Hayır olmaz diyor, evin büyüğü ben isem, söz bana düşer, Seferberliğe ben gidiyorum, sen geride kal aileye sahip çık.

Öyle de oluyor.

Önce Diyarbakır’a sonra bazen yürüyerek, bazen at sırtında ver elini Erzurum.

Hasankaledeler.

Çocukluğumda babam yaşında olan Hacı Talip amca diye bir komşumuz vardı.

İyi esnaftı. Hatta zengin birisi idi.

Ofis Dört yol merkezindeki bina onundu. Şimdi otel olarak hizmet veriyor.

Yıl 1980.                                   

Hacı Talip amcanın daha sonra başına gelmeyen kalmadı. Ofis semtinden Şehitlikte iki katlı bir binanın alt katına taşındı. Yeniden evlendi. Çocukları oldu.

Bir Cuma günü namazdan çıktık.

Sana bir sırrı vereceğim dedi.

Söyle amaca dedim.

Deden Molla Ahmet ile babam birlikte Erzuruma oradan da Hasankale taraflarına gidiyorlar.

Sonra Ruslarla, daha doğrusu Rusların görüntüsü altında Ermenilerle savaşa tutuşmuşlar. Savaşın çok kızgın olduğu bir anda babam ile deden bir araya gelmişler.

Babam, Molla Ahmet hadi dönelim,karın genç, çocuğun küçük, onları onun bunun umuduna bırakma. Görüyorsun savaş çok kötü gelişiyor demiş.

Deden, bugün namus günüdür, eğer biz bugün buradan kaçar isek, eve döndüğümüzde hiçbir şeyimiz kalmamış olacak, belki onları öldürülmüş olarak bulacağız demiş. Ve sağ dönersen onlara selamımı söyle diye de eklemiş.

Hacı Talip Amcanın babası manzarayı daha sonra söyle anlatmış oğluna. Birden sanki semayı kan kesti, her yer hercümerc oldu, ben böyle bir şeyi hiçbir zaman görmedim demiş.

Cavit bu sırrı ilk defa sana veriyorum, bak ailenden ne kadar senden büyük insanlar var, hiç kimseye söylemedim. Ama seni çok duyarlı buluyorum, bu hatıra acı da olsa sana yakışır dedi.

Evet Hacı Amca dedim, Allah senden razı olsun, gerçekten bu hatıra bana çok yakıştı. Son nefesime kadar Allah izin verirse, bu sözlerini unutmayacağım.

Evet Hasankalede, Sarıkamışta, Vanda ve daha doğru deyimi ile ülkenin dört bir yanında yaşanmış bu acıların hesabını kim verecek? Şu anda boğazım büklüm büklüm, merhamete bulanmış acım sonsuz, benim ve benim gibi binlerce kişinin acılarını kim paylaşacak.

Van ilinde Ermenilere tarafından yerle yeksan edilen eski Van Kalesinin önündeki şehir, hala bütün acı hatıraları ile gözümüzün önünde.

Doğudaki bu hadiseler üzerine Osmanlı bir karar veriyor ve malum 1915 yılındaki tehcir olayı yaşanıyor.

Herhangi bir olaya karışmayan insanların çoluk, çocuk, yaşlı, kadın demeden bir bütün halinde bulundukları yerlerden, yurtlarından,mallarından,mülklerinden uzaklaştırılarak, bilmedikleri, tanımadıkları diyarlara gönderilmeleri , sürülmeleri elbette doğru değil.

Bu olaylara sırf doğudaki Ermenilerin Ruslarla işbirliği yaparak, ayrı bir devlet kurmak amacı ile hareket etmeleri mi sebep olmuş, yoksa, doğuda bütün şiddeti

ile devam eden savaşa maddi, manevi her türlü desteği ülkenin dört bir yanındaki Ermenilerin vermesi mi vesile olmuş, bunları yeterince bilmiyoruz. Yaşanan acı hatıraların ortaya dökülmesi bakımından ortak tarih kurumu tesis edilmesi yönündeki Türkiye’nin talebi hala ortada ve bu konuda hazırlanmış olan protokoller, Ermenistanın Azeri Türklerinin toprakları olan Fuzuli, Kelbecer, Şuşa, Ladinden çekilmesi ve bir milyondan fazla kaçkının topraklarına dönmesine Ermenistan tarafından izin verilmemesi sebebiyle, Porlamentolarda imzalanamadı.

Pek tabii Sayın Başbakanın da ifade ettiği üzere Ateş Düştüğü Yeri yakar. Tehcire tabi tutulan Ermenilerin torunlarının yaşadıkları acıları paylaşmak elbette insani bir erdemdir.

Sayın Başbakan bu konuda yapmış olduğu açıklamada, söz konusu acıların yeni bir kavga, yeni bir ayrışım sebebi olarak görülmemesi gerektiğini söylüyor.

Bu çok doğru ve sonuna kadar katılmamak mümkün değil.

Peki o sıratı müstakimde, ülkenin/Osmanlının/ dört bir yanının savaş haline getirilmek istendiği sırada, Ermeni vatandaşlarımıza düşen görev, düşman ile bir olup ülkeyi ciğerinden vurmak mı idi?

Dedem ve onun gibi onbinlerce ve belki yüzbinlerce vatan evladının süngülerle sökülen ciğerlerinden akan kanın özrünü kim dileyecek?

Onu da herhalde Sayın Başbakandan kimse beklemiyor. Zira acımız ortak.

Bu acıyı paylaşmak, ülkenin Başbakanı tarafından millet adına acısı paylaşılan o günkü Ermenilerin torunlarına düşen bir görev değil mi?

Ama bu acıyı kimse paylaşmıyor ve bu acının da paylaşılması gerektiği konusunda kimse bir adım atmıyor.

Sayın Başbakanın yapmış olduğu açıklamadan sonra, gerek yurt içinden ve gerekse yurt dışından Ermeniler(bir kısmı halen vatandaşımız) “tamam toprak istemek belki mümkün değil, hatta imkansız, ama ya tazminat istemek hakkımız değil mi” demeye başladılar.

Tüm Türkiye’ye söylüyorum. İşi tadında bırakın ve artık bir adım daha atmayın.

Tehcir sebebiyle hayatlarını kaybeden Ermenilerin torunlarının acılarını paylaşma, tazminat gibi, özür dileme gibi daha başka adımlarla desteklenir ise, şunu iyi bilin ki, ben ve benim gibi yüzbinlerce bu memleket çocuklarının acıları katmerlerlenecektir.

Hasankale ve Sarıkamışta Ruslarla bir olan Ermeni Çetelerinin ciğerlerini söktüğü vatan evlatlarının torunları, nasıl olsa duygusuzdur, acı çekmezler demeyin. Meşhur deyimi ile ateş düştüğü yeri yakar, herkesin acısı kendisine.

Bu konuda adımlar atılır iken, bir de şunu hiç ama hiçbir zaman unutmamalıyız. Azerbaycanın Yukarı Karabağ bölgesinin Fuzuli, Kelbecer, Şuşa, Ladin den sürülen,katledilen Müslüman Kürt ve Müslüman Türk/Azeri/ lerin konumu ne olacak? Bir Milyondan fazla yerlerinden, yurtlarından sürülen ve Azerbaycan’nın varoşlarında teneke baraka evlerde hayatlarını sürdüren bu insanların suçu ne idi?

Sahi Ermeniler neden Ruslarla bir olarak Karabağdaki onbinlerce insanı öldürdü ve bir milyondan fazla Karabağlı Kürt ve Azeri Müslümanı topraklarından sürdü?

Yeri gelir bu konuya yine değiniriz.