DERT SALIYORLAR DERMAN DİYE

Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde ABD nin önderliğinde toplanan kimi Arap Ülkeleri ve Türkiye, IŞİD e karşı yapılacak eylem planını görüştüler ve burada hazırlanan metni imzaya açtılar. Gelen haberlere göre Türkiye bu metne imza atmamıştı.

İki açıdan bu haber Türkiye içerisinde memnuniyetle karşılandı. Bunlardan birincisi şu anda Musul kentinde IŞİD in elinde bulunan 49 konsolosluk görevlilerinin durumunun kötüye gidişinin önlenebileceği konusunda oluşan kanaat, diğeri ise IŞİD in geçekten bir terör örgütü olup olmadığı hususunda hala milletin kafasında karanlık noktaları bulunması.

Bilindiği üzere 3 ayı aşkın bir zamandan beri Irak’ın Musul kentinde bulunan Türkiye Konsolosluğu işgale uğradı ve buradaki görevliler bir anlamda esir alındı. O günden bugüne bu kişilerin durumu ile ilgili olarak kamuoyu fazlaca bir bilgiye sahip değil. Hem zaten bu konuda yayın yasağı var. Bu bilinen kısım ile ilgili hususun haricinde bizim de fazla bir şey yazmamız mümkün değil.

Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu konuya ilişkin yapmış olduğu açıklamada, sadeci bizim mi rehinelerimiz IŞİD in elinde. Hayır, bizden başka da birçok ülkenin insanı bu örgütün eline geçmiş durumda. Bakın onlar son ana kadar rehine tutulan vatandaşlarının hukukunun zarar görmemesi için, hiçbir açıklama yapmıyorlar. Pek ala bizim de aynı tutumu sergilememiz lazım. Aksi takdirde farkında olmadan insanlarımıza zarar verme durumu ile karış karşıya kalabiliriz. Bilindiği üzere Afganistan’da da uzunca bir süre Mühendislerimiz rehine tutulmuştu. Sabırla olayı gözledik, elimizden gelen çabayı gece gündüz demeden harcadık ve sonucunda bu ülkedeki rehinelerimiz getirilip bize teslim edildi. Biz de sağ salim bu insanları ailelerine kavuşturduk. Bu işte de aynı çabayı sonuna kadar göstereceğiz ve göreceksiniz, Allah’ın izni ile bu konsolosluk görevlilerimiz sağ salim evlerine döneceklerdir dedi. Sayın Başbakanın ve Hükümetinin bu çabalarına elbette hiç kimsenin kayıtsız kalmaması gerekir. Bu yoldan hareketle Hükümeti vurayım derken, insanlarımızın zarar görmesine sebep olacak sözler sarf edilebilir ve sonucunda hem ülke ve hem de insanlarımız zarar görür.

Konsolosluk görevlilerimiz ile ilgili fazlaca bir şey söylememek, yorum yapmamak elbette hepimizin görevi. Hükümetin gece gündüz demeden bu insanlarımızı sağ salim kurtarmak için çaba göstereceğine olan inanç ta bu millette çok yoğun. Sadece Hükümet mi, elbette ki hayır. Sayın

Cumhurbaşkanın da her platformda olduğu gibi, son olarak Katara yapmış olduğu seyahatte üzerinde durulan en önemli konunun IŞİD in elinde bulunan rehineler olduğunda şüphe yok.

Ancak ikinci konu olan IŞİD in bir terör örgütü olarak kabul edilip edilmeme meselesi bugünlerde çok yoğun bir şekilde tartışma konusu olmaya devam ediyor.

Geçen günlerde de yazdım, gerek ABD li ve gerekse İngiliz rehinelerin, masum insanların, IŞİD tarafından boğazlarının kesilerek infaz edilmeleri ve bunun görüntülerinin dünya basınına yansımasının da iki yönü var. Bunlardan birincisi IŞİD gerçekten bu eylemleri ile kendilerine batı dünyasının yapacağı saldırıları önlemeye çalışıyor, bakın siz bizi katlederseniz, sizin evlatlarınız da bu acıyı sonuna kadar yaşar görüşü ki, bu eylem biçimi kendilerine ne kadar makul gelse de, dünya üzerinde büyük bir şaşkınlıkla karşılanıyor ve masum insanların canına bu şekilde kıyılmasına gönüller razı olmuyor. İkincisi Emperyal batı yapacağı saldırılara dayanak oluşturmak için, IŞİD i bu tür eylemlere icbar ediyor.

Öyle veya böyle olan biten bütün hadiseler, işlem temelini görmemize engel teşkil etmiyor, etmemeli. Aksi takdirde olayları yorumlamakta güçlük çekeriz. IŞİD nereden çıktı, niye çıktı, neden daha önce bu türden katliam görüntüleri bu bölgede işlenmez iken, şimdi her gün bir yenisine şahit oluyoruz. Şimdi lütfen bakın. ABD Irak’ı işgal ederken, Irak’da en azından bir Milyon insanı katledeceğini biliyordu. ABD aynı zamanda bu bir milyon insanın ölümü sırasında kendi evlatlarından da binlercesinin hayatını kaybedeceğinin farkında idi. Bütün savaşlar böyledir. Binde bir de olsa ölümün adı, Devletler için balık hafızasıdır, ama aileler için yıkımdır, ölümdür. Şimdi de işgalin bir başka sonucu olan IŞİD olayı patlak verdi. Bu insanlar başat anlamda hem ESED rejimine ve hem de işgal sonucu iş başına gelen Irak’taki Maliki yönetiminin bugün Irak’ı getirdiği duruma karşı eyleme kalkmış durumda. 30 bine ulaştığı varsayılan savaşçıları ve işgal ettikleri yerlerdeki halk desteği ile adeta ölümü kutsayan insanlar haline geldiler. ABD bunları durdurmayı yeniden kendine vazife bildi. Ve bir süreden beri havadan harekete geçmiş durumda. ABD bu saldırılarında yeni koalisyonlar oluşturmak peşinde ve her halu karda Türkiye’yi işin içerisinde görmek istiyor. Niye Türkiye. 30 yıldan beri PKK ile savaşan Türkiye başta ABD olmak üzere batı dünyasından hemen hemen hiçbir destek görmedi. Hatta bir ara NATO’ya müracaatla büyük saldırılara maruz kaldığını, saldırıların dışarıdan organize edildiğini, bu durumda NATO’NUN olaya müdahale etmesi gerektiğini söyledi ve hatta bu amaçla bir toplantı

tesis etmesi istedi ise de, eli boş kaldı. Bu sizin iç işiniz, ona biz müdahale edemeyiz dediler. Fakat bu süreçte Türkiye GABAR dağında terör unsurlarına ABD nin uçaklarla yardım paketleri attığını iddia etti, görüntülerin elinde bulunduğunu söyledi. IŞİD militanları da böyle bir çaba içerisine girmiş ise, Türkiye’ye ne?

Wall Street Journal, Cidde’de hazırlanan işbirliği metnine Türkiye’nin imza atmaması üzerine yaptığı yorumda, Türkiye artık ABD için müttefik değil,İncirlik Üssü boşaltılmalı v.s gibi yayınlar yaptı. Bunun üzerine Devletin en üst seviyesinden yapılan açıklamalarda, Türkiye’nin gerek yurt içi ve gerekse yurt dışı bütün terör odaklarına bakışında bir farklılık olmadığı, bu konularda elinden gelen bütün desteği vermekte kararlı olduğu vurgulandı. Yeni bir macera mı? Neden ABD nin menfaatleri aynı zamanda bizim de menfaatimiz sayılıyor? Kıbrıs olayında müttefikimiz ABD nin bize yıllarca uyguladığı Ambargoyu unuttuk mu? O ambargo sebebiyle 5 sente muhtaç olduğumuz günler yadımızdan silindi mi? Kıbrıs çıkartması sebebiyle değil mi ki, Türkiye’de terör azdı, günde 20 den fazla insanımızın ölümü gerçekleşti ve 12 Eylül 1980 tarihi kara bir leke gibi alnımıza yapıştı. Diyarbakır Cezaevi o günlerin eseri olarak ortaya çıktı ve o gün bugün terör ile mücadelemiz sürüp duruyor. Bütün bu işlerin arkasında kim/kimler vardı. Millet biliyor. Türkiye artık eski Türkiye değil. Eski günlerde çoğu zaman Türkiye’nin menfaatleri ile ABD nin menfaatleri çatışsa bile, bizim değil, onların doğru olduğuna inanılır ve öyle hareket edilirdi. Çünkü her açıdan ABD ye muhtaçtık. Artık öyle değil, yeni, yepyeni bir dünya kuruluyor. Ortadoğunun huzuru ABD nin saldırısı ile bozuldu. Ak Parti Türkiyede iktidara gelmiş, güttüğü felsefe itibariyle İslam dünyası ile büyük işbirliklerinin kurulacağı görülmüştü. Irak saldırısı sırf bu düzeni bozmaya yönelikti. Türkiye, Suriye, Ürdün, Lübnan dörtlüsünün oluşturduğu ŞAMGEN in gösterdiği genişleme istidadı, Suriye rejiminin Türkiye düşmanı gibi gösterilip hadi aslanım denilerek, sihir bozulmadı mı? Yetkililerimiz sonradan hani batı dünyası neredesiniz, en azından Suriye’de uçuşa yasak bölge ilan edin dediyse de kim dinledi.

Ben olsaydım, şimdi sıra bizde. Gidin Işid ile kimle ne haliniz varsa görün derdim. Ya bizden birileri de sahralara oturtulursa diye, ödüm kopuyor.