DEVLET SUÇ ÖRGÜTÜ GİBİ ÇALIŞIRSA

Ali Fuat Yılmazer KCK operasyonlarıyla ilgili şunları söyledi: “KCK’nın ilk deşifresini İstanbul İstihbaratı yaptı. Diyarbakır Emniyeti de operasyonları yaptı. KCK eylemlerinde bazı kişilerin MİT ile iltisaklı olduğunu tespit ettik. Bu kişiler Abdullah Öcalan’ın el yazılı emirlerini Kandil’e götürerek, karakol baskınlarına neden oluyor. Bunu Başbakan’a arz ettim. Metropollerdeki bir takım eylemlerin arkasında MİT ile iltisaklı eleman tespit ettik. Bu iltisaklı elemanları MİT’e söylediğimizde bize örgütün içine nüfuz ettiklerini söylüyorlardı. MİT örgütün içine nüfuz etmiş haber alma kaynakları var. Ancak hücreler eylem yapmak isteyince önleyici gayret yoktu. Başbakan bu tespitlerime şaşırıyordu. Biz Başbakan’dan perspektif almadan KCK operasyonları yapmadık. Bize “MİT’i deşifre ettiniz” diyorlar. Hayır yapmadık. İstihbaratı Başbakan’a verdim. Aldığımız perspektif ile KCK operasyonu yaptık.”

Ali Fuat Yılmazer’in bu beyanını şimdi bir tarafa bırakıp, geçmişe dönelim.

Yıl 1977-1978 ve nihayet 1979

Türkiye’de çeşitli örgütler var. Sol örgütler TKPML-TİKKO, DHKPC-ACİLCLİLER-ÖZGÜRLÜK YOLU-DDKO-DDKD-RİZGARİ-ALA RİZGARİ-KAWA-DENGE KAWA-PKK. Sağdan Akıncılar, İBDA-C-TEVHİT SELAM-          HİZBULLAH.

Kürt hareketinin önder şehri olan Diyarbakır’daki sol örgütler PKK nın ortaya çıkması ile gerçek bir şok yaşadılar.

Özellikle 1978 yılında uç vermeye başlayan PKK örgütü için Diyarbakır’ın demokrat kesiminin insanları “Kontra” tabirini kullanıyorlardı.

Onlara göre MİT tarafından organize edilmiş olan bu örgüt, görev olarak Kürt örgütlerini provoke etmeyi, onları biri birine düşürmeyi amaçlıyor, ardından Devletin Kürt halkına karşı yapmayı planladığı toplu kıyıma zemin hazırlıyor diyorlardı.

Yani PKK aslında devlet tarafında kurulmuş, hayata geçirilmiş bir örgüttür, bu örgüt Kürt halkı içerisinde kimi katliamlara imza atacak, ortam  karışacak, bu karışıklığın giderilmesi için, Devlet Sıkıyönetim ilan edecek, başta Kürt halkı olmak üzere ülkenin aydın kesimi üzerinde büyük kıyım gerçekleştirilecek.

Halkın bu endişesi kısa sürede kendine zemin buldu ve 12.Eylül.1980 ihtilali gerçekleşti. Diyarbakır cezaevinde yaşananlar ile bu olay artık bitmiştir, Türkiye’de üniter yapıyı bozacak bir tek kelimenin olsun, söylenmesi söz konusu değildir, mümkün de değildir, denildi.

Tüm Kürt örgütlerini aynı cezaevine tıkanlar, hiç farkında olmadıkları bir şeyin gerçekleşmesini mümkün kıldılar. Cezaevine konulan çeşitli Kürt örgüt mensuplarından samimi olarak bu işe koyulanlar, burada birlikteliği gerçekleştirdiler, kenetlendiler.

O yönde lafı uzatmaya gerek yok, yaşananları hepimiz gayet iyi biliyoruz.

Yalnız şu kadarını söyleyelim, Abdullah Öcalan yakalandığında, ben her şeyimle devletime hizmet etmeye hazırım sözü, kimilerine göre “Takiyye” olabilir. Ama PKK nın kurulması esnasında söylenenler ve ardından KCK nın kurulmasında devletin de yer aldığı konusunda ortaya çıkanlar, şeytana papucunu ters giydirecek gelişmelerdir.

Ali Fuat Yılmazerin açıklamalarına göre MİT elemanları İmralıda Abdulah Öcalan ile görüşmeler yapıyor, ondan eylem talimatlarını alıp, Kandile götürüyor, Kandili Karakollara eylem yapmak üzere ikna ediyor veya MİT elemanlarının örgütün tertip etmiş olduğu yasa dışı eylemlerde operasyonel faaliyet yürüttüğü, malzeme taşıdığı, resmi araçlara Molotof attığı, emniyet mensupları tarafından tespit ediliyor, bunlar ilgililerine rapor ediliyor ve bu işlerin adı, Devletin Bekası için her türlü fedakarlığı yapmak olarak nitelendiriliyor.

Peki Türkiye insanları, özellikle de Kürt insanları akıllarını peynir ekmekle mi yemiş ki, doğruluk, güzellik, ahlak, erdem, hukuk, kanun, eşitlik gibi ilkelere sarılıp, güzeli bulmak yolundan sapıyor ve sürekli olarak evlatlarının kanının akışını seyrediyor!!!

Ben eşitlik temelinde hakkın sağlandığı, hukukun üstün tutulduğu, adaletin temin edildiği, kardeşlik içerisinde yaşama ortamının oluşturulduğu yerlerde, kimsenin tedhişe, anarşiye bulaşmak gibi bir niyetinin olmadığını hep gördüm ve yaşananlara zaten şahitlik yaptım.

Şunu söylemek istiyorum, yasa dışı örgütler içerisine sızıp, onlara eylem yaptıran, insanların ölümüne sebebiyet veren Devlet anlayışı ne kadar adil, ne kadar insani?  soruyorum.

Siz Abdullah Öcalan’ın yasa dışı örgütün lideri olarak görmüş ve onu mahkum etmişsiniz. Cezasını çekmek üzere bir adaya koymuşsunuz. Kandil dağında ellerinde silahları ile bekleyenleri dost kabul etmeniz mümkün değil.

Ama ya Kürt halkı.

Onlar gözünüzün önünde, elinizin altında değiller mi? 

Siz hiç oraları işin içerisine karıştırmadan, kardeşlik hukukunu temel alarak, Anayasal ve Yasal hakların verilmesi için gayret gösterse idiniz, yasa dışı örgüt kur veya kurulmuş olan örgüte sız, git oralarda eylem yap, insanların ölümüne sebebiyet ver gibi akıllara ziyan bir devlet anlayışının cenderesine tıkılıp kalır mıydınız?