GARİP BİR SEÇİM

CHP si şu anda tüm seçmenlere hitap eden bir seçim stratejisi takip ediyor. Eskiden öyle değildi. Yani dindar seçmenler, bu partinin uygulamaları, söylemleri sebebiyle partinin hasımı konumunda idi.

CHP si laikliğin en önemli uygulayıcısı olduğunu, bu ilkeden asla vazgeçmeyeceğini söyler ve bu durum dindar seçmenlerde, CHP si hangi kademede olursa olsun, iş başına gelir ise, eskisinden daha fazla başımızda boza pişirecek, algısını meydana getirirdi.

Bu durum sebebiyle dindarlar yekten CHP sinin karşı safında yer alan insanlar olduğu inancı parti kademelerinde yer bulur, seçim çalışmaları bu minval üzere giderdi.

Şunu söylemek istiyorum, eskiden CHP si seçimlere aslında 1-0 yenik başlardı. Parti dindar seçmenlerin isteklerine kulak tıkar, onları görmezden gelir, dindar seçmenler de pek tabii bu partiyi eskiden beri devam eden dindarlık karşıtı olarak görür ve oylarını da ona göre kullanırlardı.

Yani dindar seçmenlerin oyu hemen hemen hiç bu partiye gitmezdi.

Kur’an Kurslarının kapatılması söz konusu olduğunda akla CHP gelir, baş örtüsü meselesinde CHP nin olumsuz tavrı zaten bilinen bir gerçek olarak ortada durur, İmam Hatip Okulları CHP nin politikaları açısında yumuşak bir karın olarak düşünülür, CHP nin din ve diyanet karşıtlığı olan şeyleri teşvik ettiği kabul edilirdi.

O açıdan sahil şeritlerinde yaşayan insanların sere serpe yaşam tarzından ötürü CHP yi destekledikleri, CHP nin de onların bu hakkını savunmada hiç geri durmayacağı ve buna karşı çıkanların partilerinde yerlerinin olmadığını konuşmaları, hal ve hareketleri ile topluma yansıtır dururdu.

Kemal Kılıçdaroğlunun parti başına gelmesinden sonra, tabii ki ezilen, horlanan, hatta ataları, akrabaları kurşuna dizilen, idam sehpalarına çekilen, hem Kürt ve hem de Alevi olmasından ötürü, hareketlerine laik elitizmin dayatmaları değil, insan hak ve hürriyetleri damgasını vurmaya başladı.

Sol siyaset jargonunun önemli konusu Alevilik, kadın hakları, çocuk hakları, insanların yaşam biçimini istedikleri şekilde dizayn etme hakkı gibi konular onu, ya bu kesimlerin hakkı var da, dindar kesimlerin hakkı neden olmasın ve bu kesimlerin hakkını savunmak neden CHP si ilkelerine aykırı olsun olgusunu düşünmeye sevketti.

Bu gelişme Kemal beyin şahsında partide özümsenen ilkelerden birisi oldu. Farkında iseniz başörtülülerde benim kardeşimdir, onların hakkını korumak kollamak benim en önemli görevimdir söylemine, CHP li ulusalcılardan tek bir karşı görüş ifade edilmedi.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde CHP si ilk defa Türkiye halkı ile kavga etmeden bir seçime giriyor.

Kemal Kılıçdaroğlu başı açık, başı örtülü, sahilde yaşayan, Anadolu bozkırlarında yaşam mücadelesi veren, ezilen, horlanan, itilen kakılan herkesin partisi olduklarını söylüyor.

Kılılçdaroğlu bu bağlamda Kürt meselesine yeteri kadar eğilmemiş olsa da, parti içerisinde Kürt sorununun çözümünü öne çıkaran ve bu yönde engel çıkartmak isteyenlere karşı ayakta duran bazı yöneticiler, bu alanda sıkıştıklarında, 1978 yılında ilk Kürt raporunu bu ülkede yayınlayan parti olduklarını ve o rapor içeriğine uygun adımların henüz atılmadığını, yani ilkeli duruşlarını sürdürdüklerin ifade ediyorlar.

Tabii son günlerin ana konusu olan Yasaklar, Yoksulluk ve Yolsuzluk meseleleri üzerinde de, kendilerince haklı sebeplerle durdukça duruyorlar.

Ben hep ifade ediyorum, bu ülkede seçime girenler, eğer iktidar olmak gibi bir niyetleri var ise, tüm Türkiye halkını kucaklayan argümanlarını samimi bir şekilde ortaya koymak zorundadırlar.

CHP sinin şimdiye kadar dindarlara olan mesafeli tutumu, MHP sinin Kürtler konusunda hala en ilkel konumda bulunmaları ve en küçük bir açılımı bölünme vesilesi olarak görmelerinden ötürü, Türkiye partisi olamayışları, dindar, demokrat, liberal, orta sağı da, orta solu da bir anda bünyesine alma istidadı gösteren partileri hep iktidar yaptı.

Bunun geçmişte en güzel örneği 1950-1960 yılları arasındaki Demokrat Parti, 1965-1969 dönemindeki Adalet Partisi, 1983-1989 dönemindeki

Anavatan Partisi ve 2002 den günümüze kadar önemli icraatları ile iş başında bulunan Ak Partiyi gösterebiliriz.

Bu seçime giderken Ak Partinin 2002 den beri devam ettirdiği bütün argümanları şimdi CHP si ele geçirmiş durumda. Yasakları halka şikayet ediyor, yolsuzluk iddialarına zaten can simidi gibi yapışmış vaziyetteler, yolsuzluklara giden paralar olmasa idi, bu ülkede yoksulluk olmayacağını beyan ediyorlar.

Ak Parti yolsuzluk olsa idi, bu gelişmeler olur mu idi, yasaklarla bizim işimiz olamaz, yoksulluğu ülke gündeminden söküp atan partiyiz diyor. Ancak geçmiş dönemlerde CHP nin politik tavrı sebebiyle yaşanan halkın bir kesimi ile kavgalı durum, ki bunu açıktan beyan etmezlerdi, parti politikasının uygulanış biçiminden insanlar bunu böyle anlardı ve partiye mesafeli durmaları gerektiğini düşünürlerdi, şimdi Ak Partinin başında.

Yani bir tek oyun bile ne kadar önemli olduğu bu seçimde ki, Bülent Arınç bey Cemaat oylarının bir tekinin bile başımızın üstünde yeri var, bu oylar nasıl olur da başka yerlere gider derken, genel politika olarak paralel parelel ayrışma devam ediyor.

Hani diyeceğim bu güne kadar söylenenler zaten yeterince yer etti. Acaba bundan sonra Ak Parti eskiden olduğu gibi daha çok özgürlüklere vurgu yapsa, hak ve hukukun üstünlüğünü korumada kendilerinden daha iyi kimsenin çaba içerisine giremeyeceğini söylese, sofralara iki zeytin daha fazla nasıl konulacağını beyan etse, işsizliği, Üniversite bitirmiş kişilerin boşta gezerliğini yine kendilerinin yok edeceğini açıklasa, birden bire bıçakla kesilir gibi paralel, marelel yapılardan söz etmeyi bıraksa, bir çok insanın zihnindeki bulanıklığı ortadan kaldırmış olmaz mı?