GEREKLİ GÖRDÜĞÜ HALLERDE KİLİT CÜMLESİ

Anayasa’nın 104.maddesine göre “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.”

Cumhurbaşkanının Yasama, Yürütme ve Yargıya ilişkin görevleri var.

Bilmiyorum Yasama ile ilgili görevlerini bütünü ile burada saymaya gerek var mı?

Cumhurbaşkanı TBMM si tarafından çıkarılan kanunları imzalar ve yayınlar, gerek gördüğünde, Meclisten gelen kanunları tekrar görüşülmesi için iade eder, bu kanunlar aleyhine Anayasa Mahkemesinde dava açma hakkı var ve hemen hiçbirimizin dikkat etmediği, ama en önemli görevlerinden birisi de TBMM si seçimlerinin yenilenmesine karar vermek yetkisi bulunuyor.

Yani Cumhurbaşkanı, siyaset tıkanır, diyelim ki Siyasi Partiler bir araya gelip koalisyon şeklinde de olsa bir hükümet kurmakta zorlanırlar ve bu durum ülkenin içinden çıkılması zor problemler ile karşı karşıya gelmesine neden olur ise, ki bunları biz burada belirtiyoruz, elbette daha başka sorunlar karşısında da Cumhurbaşkanının bu yetkisini kullanma imkanı var, o zaman Cumhurbaşkanı Parlamentoyu feshedip, seçimleri yenileme hakkına sahip bulunuyor.

Cumhurbaşkanının Yürütmeye yönelik olarak ta bir takım hakları var. Bunlar arasında en önemli olanı “gerekli gördüğü hallerde Bakanlar kuruluna başkanlık etmek veya Bakanlar kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırmak” yetkisi.

1960 Anayasasından beri yapılan tüm anayasalarda Cumhurbaşkanlarına bu yetki verilmiş durumda. Ancak hemen hiçbir Cumhurbaşkanı hükümetlerin icraatlarına doğrudan müdahale anlamına gelecek olan bu yetkilerini hiç kullanmadılar, hükümetleri kendi icraatları ile baş başa bıraktılar. Mesela son Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül bey bu yetkisini bir defa olsun kullanmadı.

Anayasaların metinleri/ ki bunların tamamı ihtilal, darbe Anayasalarıdır ve bu Anayasaları yapanların hepsi Askerdir, Cumhurbaşkanlığı koltuğuna da hep bir Askerin gelip oturmasını istemişler, düzenlemeleri ona göre

yapmışlardır/ öyle alel usul metinler değildir. Her bir kelimenin anlamı vardır ve buna göre hareket edilmesi amaçlanmıştır.

Cumhurbaşkanlarının yürütme ile olan münasebetlerini düzenleyen ve yukarıda belirttiğimiz metinde Cumhurbaşkanlarının “GEREKLİ GÖRDÜĞÜ HALLERDE” Bakanlar kurulana başkanlık edecekleri veya Bakanlar kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağıracağını öngörmektedir. Demek ki Cumhurbaşkanlarına verilen Bakanlar kurulana başkanlık etmek veya bakanlar kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırmak yetkisi “amiri, buyurucu” bir yetki olmayıp, istisnaidir. Yani hiçbir Cumhurbaşkanı Anayasanın kendisine vermiş olduğu bu yetkiyi kural haline getiremez, istisna olmaktan çıkaramaz.

Anayasanın 105.maddesi Cumhurbaşkanlarının yapmış oldukları iş ve işlemlerden ötürü sorumsuzluğunu düzenlemektedir.

“Cumhurbaşkanının, Anayasa ve diğer kanunlarda Başbakan ve ilgili bakanın imzalarına gerek olmaksızın tek başına yapabileceği belirtilen işlemleri dışındaki bütün kararları, Başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanır, bu kararlardan Başbakan ve ilgili Bakan sorumludur.

Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dahil, hiçbir yargı merciine başvurulamaz”

Görüldüğü üzere Cumhurbaşkanları Anayasa Tarafından DEVLETİN BAŞI OLMA VE MİLLETİ TEMSİL YÖNLERİ İTİBARİYLE

mutlak sorumsuzluk zırhına sahiptirler.

Fakat Anayasada son yapılan değişiklik ile Parlamenter Demokrasinin işlevine aykırı bir takım düzenlemeler yapıldı. Bunların başında Cumhurbaşkanlarının halk tarafından seçilmesi müessesesinin gelmesi oldu.

Değişiklikten önceki düzenlemede Parlamenter demokrasinin kuralları uyarınca Cumhurbaşkanlarının TBMM si tarafından seçilmesi öngörülüyordu. Parlamentoda Cumhurbaşkanlarının seçimi konusunda bir takım sıkıntılar yaşansa da, netice itibariyle sistemde bir bütünlük vardı.

Ancak 2010 referandumu ile kabul edilen yeni düzenlemeye göre, Cumhurbaşkanlarının halk tarafından seçilmesi kuralı getirildi. Ama bu öyle bir kural ki, her aklına esenin ben Cumhurbaşkanı adayıyım dememesi

için, Cumhurbaşkanları adaylarının Parlamentodan en az 20 Milletvekilinin imzası ile önerilmesi hükme bağlandı.

Şimdi olaya şöyle bakalım, Parlamentoda gurubu bulunan hiçbir parti diğer hiçbir partinin genel başkanını Cumhurbaşkanı adayı olarak göstermez. Yani Partiler ya kendi genel başkanlarını veya partileri içerisinden birisini Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterecek veya rakip partinin adayı olmadığına kesin olarak inandıkları birisini dışarıdan aday gösterecek ve halktan bu adaylarını Cumhurbaşkanı olarak seçmesini isteyeceklerdir.

Ak Parti 01.Temmuz. 2014 te Sayın Başbakanı Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdiğinde, partililer iş bizden çıktı deyip yerlerinde mi oturacaklar? Pek tabii ki hayır, gece gündüz demeden bu defa Sayın Başbakanı Cumhurbaşkanı olarak seçmek için çalışacaklardır. Hele ki halk tarafından ilk defa doğrudan Cumhurbaşkanı seçimi söz konusu olduğundan, işi şansa bırakmamak için ilk turda seçimi bitirmeyi hedefleyeceklerdir. Yani bu defaki seçimlerden çıkacak Cumhurbaşkanının siyasi kimliği çok belirgin bir durum taşıyacaktır. Çünkü seçim işini baştan sona Ak Parti yapacak ve işte o zaman Anayasada istisnai gibi duran Cumhurbaşkanlarının gerekli gördüğünde Bakanlar kurulana başkanlık eder veya bakanlar kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırır yetkisi, bir anda kural haline gelecektir.

Yetkinin bu şekilde kullanılması Anayasaya uygun olur diyebilirmiyiz? Bence hayır?

Ta ki Anayasanın 104.maddesindeki “gerekli gördüğü hallerde” cümlesinin Anayasadan çıkarılmasına kadar. Bu cümlenin Anayasadan çıkarılması halinde otomatikman ülke yarı başkanlık sistemine geçmiş olur ve sistem işlemeye devam eder.

Bu cümle anayasadan çıkarılmadan Sayın Başbakanın karizması itibariyle Bakanlar kuruluna değil öyle her hafta, yılda bir iki kez bile başkanlık etmek istemesi halinde, muhalefetin Cumhurbaşkanını tanımama, Çankaya’ya çıkmama, Cumhurbaşkanının bulunduğu ortamlara girmeme v.s gibi kararlar alması ve bir siyasi partinin başıymış gibi her türlü icraatını acımasızca eleştirmesi ihtimali var ki, bu de yeni sorunlara hazırlıklı olmamızı gerektiriyor.

Tüm bunları şimdiden gören Sayın Cumhurbaşkanının, Afyonda yaptığı konuşmada Putin-Medvedev örneğini yaşamak istemediğini belirtmesi önemlidir.

2015 seçimlerine bakacağız. O seçimlerden sonra Anayasanın 104.maddesindeki “gerekli gördüğü hallerde” cümlesinin Anayasadan çıkarılmasına imkan verecek bir parlamento yapısı ortaya çıkacak mı? veya o günlere kalmadan bu gün yarın Parlamentoya gönderilmesi beklenen demokrasi paketindeki düzenlemeler sebebiyle, HDP si o cümlenin Anayasadan daha şimdiden çıkarılmasında Ak Partiye destek olacaklar mı, Ak Parti şimdiden bu desteği vermelerini onlardan talep etti mi? yakında göreceğiz.