HAVANDA SU DÖVÜLMESİN

Kürtlerin dünya kurulalı belli, modern anlamda bir devletleri olmadı.

Yunanistan’da kurulan site devletlerin tarihi nerede ise 3 bin yılı buldu.

Bu süre içerisinde çeşitli toplumlar devletlerini kurdular, tarihe de bu isimlerle geçtiler.

Kürtlerin şu anda içlerinde bulunmaktan ötürü pek hazzetmedikleri Türklerin çaplı anlamda tarih sahnesine çıkmış 16 devletlerinin bulunduğu, irili ufaklı devletleri de hesaba katıldığında yüzlerce devlet şeklinde teşkilatlandıkları tarihen sabit bulunuyor.

Ama Kürtler ya İranlılar içerisinde, ya Araplar arasında veya Türklerin kurdukları devletlerde vatandaş olarak yaşamışlar ve maalesef bir devletleri olmamış.

1789 tarihinde Fransada gerçekleşen ihtilalden sonra, bu ülkeye eğitim almak üzere giden Kürt gençlerinin/Celali İsyanlarını katmaz isek/ ulus devlet kurma bilincine ulaştıkları ve dönüp geldikleri ülkelerinde, yani Osmanlı bakiyesi Türkiye topraklarında “BAĞIMSIZ BİR KÜRDİSTAN” kurma peşine düştükleri biliniyor.

Şeyh Saidi Kürdi isyanının böyle bir yönü vardır. Fakat İslami inanış yönü ağır basan insanlar Şeyh Said Ayaklanmasının esas amacı, İslamdan kopan Cumhuriyet yöneticilerine başkaldırmak ve İslamın hükümlerinin hakim olduğu bir idare tarzı oluşturmaktı derler.Fakat eylemin başat unsuru Kürtler olduğundan, hadisenin kolay bastırılması için, bu bir Kürt isyanıdır denildi ve tarihe de öyle geçti.

Şeyh SAİDİ Kürdi hareketinden sonra Dersim de, Zilan da meydana gelen hadiseler artık Kürtlerin kendi kaderlerine hakim olma mücadelesinin görünür olmaya başlamasıdır bir anlamda.

Fakat bu tür mücadelelerin tümünden Kürtler büyük zararlar görerek çıktılar.

1960 lı yıllarda yapılan doğu mitinglerin amacı, Kürtlerin bir Ulus olarak resmi dünya tarihi sahnesinde yer alma gayretinden başka bir şey değildi.

Bu amaçla kurulan Rızgari, Ala Rızgari, Kawa, Denge Kawa, Tekoşen, Özgürlük, Özgürlük yolu, DDKO, DDKD, KDP ve son olarak PKK, özgür bir Kürdistan için yola koyuldu.

Diğer bütün örgütleri bir şekilde enterne eden PKK nın 35 yıldan beridir sürdürmüş olduğu kanlı mücadele, kah Türkiye topraklarında ve kah Irak topraklarında devam ediyor.

40 binden fazla kayıp var ve bunların çoğu köken olarak Kürt.

Türk resmi görevlilerinden de sayıları 5/6 bini bulan insan hayatını kaybetti.

Son bir buçuk seneden beri, Lice ilçesi çevresinde devam eden asayişi muhil olaylar bir tarafa bırakılacak olur ise, ki ora da da barış sürecinin ruhuna bir anlamda uyum sağlanmaya çalışılıyor, taciz atışları dışında özellikle devlet kanadı silah kullanmıyor, devam eden barış sürecinde herkes çok rahatlamıştı.

Ben İstanbulda resmi görevlilerin de katıldığı, ancak bu sıfatlarını dışarıda bırakarak arkadaş bazında bir araya geldiği bundan 2 yıl önceki bir toplantıda, aynen şunları söylemiştim. Bu işte iyi niyet asıldır. Her iki tarafta da iyiniyet açısından olaya bakıldığında, şu anda ben bunu efradını mani, ağyarını cami tarzda görmüyorum. Bir oyalama taktiğidir almış başını gidiyor.

Yapılması gerekenler bellidir.

1-Devlet Kürt Kimliğini tanıyacak mı?                     

2-Kürtlerin dillerinin hiçbir sıkıntıya maruz kalmayacağı şekilde, tüm eğitim kurumlarında istendiği anda eğitimi verilecek mi?

3-Yer ve şehir isimlerinin yeri geldiğinde referanduma da başvurularak halkın istediği şekilde değiştirilmesine olanak tanınacak mı?

4-Yıllardan beri yerlerini yurtlarını terk etmiş vatandaşlarımızın ülkelerine, evlerine dönmelerine imkan verilecek mi?

5-Örgüt silah bırakacak mı?

6-Türkiye insanının en büyük korkusu olan ülkenin bölünmesi meselesi bütünü ile PKK örgütünün gündeminden çıkacak mı? İşin özü sayılacak konular bunlardır, geri kalan kısmı teferruattır demiştim.

Benim tarafların iyiniyetli olduklarına dair kuşkularım devam ediyor düşüncem çok eleştiri aldı.

Ama bakıyorum da o günden bugüne gerçekten değişen fazla bir şey yok. Ne devlet tarafı ve ne de örgüt yanı tüm iyi niyetini ortaya koyup da biz bütün bu sorunların üstesinden geliriz demiyor.

Çocukları kaçırıldığı için Diyarbakır Belediyesinin önünde 3 gün insanların oturmasına izin verilmedi. Ben o insanları hep izledim.

Çok saygılı bir dil kullandılar. Biz evladımızı istiyoruz, bizim kimse ile bir alıp veremediğimiz yok, bizim çocuklarımız daha çok küçük, bir insan 14 yaşında gerilla olabilir mi gibi sözler söylediler.

Fincancı katarlarını ürkütmemeye azami dikkat gösterdiler.

Ancak o insanların ne paralı asker oldukları, ne çocuklarının uyuşturucu mafyası başta olmak üzere çeşitli suç çetelerine karıştıkları kaldı. Ve o insanlara son bir söz olarak, eğer özgürlük istiyor iseniz, Lice’ye gidin denildi. Görülüyor ki, aykırı en küçük bir davranışa bırakın PKK yı, HDP ve BDP yetkilileri bile müsaade etmiyor.

Hani ben diyorum ki, bir insan çuvaldızı başkasına saplar iken, önce iğneyi kendisine batırmalı ki, yaptığının ne anlama geldiğini görsün.

Ya arkadaşlar siz birkaç insanın çocuklarımızı geri istiyoruz protestosunu, paralı askerler, uyuşturucu mafyasının piyonları gibi sözler ile karşılar, arkasından bir Devlet yoluna metrelerce hendek kazarsanız ve bundan sonra da Özerk yönetimimizi oluşturacağız derseniz tutarlı olmazsınız. O zaman Devlet de size döner yaptıklarını hatırlatır, neden en küçük bir karşı söyleme hoşgörü göstermediğinizi sorgular. Yola kazılan hendekler sebebiyle, imajınız çok ama çok zedelenir. Yangına körükle gidersiniz, açık söylüyorum, Lice bir kez daha yanar.

Bugün Diyarbakır’da sorunun çözümü için çok katılımlı yeni bir toplantı yapılacak ve herkes yine çok ama çok konuşacak. Hani dün de yazdım. Lütfen Arapların dediği gibi Kellim Kellim La Yenfa’ –konuş konuş faydasız

olmasın. Zannediyorum, bu kadar konuşmalardan, görüşmelerden sonra örgüt tarafının ne istediği, devletin neler yapabileceği ortaya çıkmış ve belirli bir konsensüs sağlanmıştır.

Örgüt çıksın bu devletten ne istediğini maddeler halinde deklare etsin. Devlet çıksın bunların hangilerini en kısa zamanda, hangilerini orta ve uzun vadede yapabileceğini açıklasın ve her iki taraf bu taahhüdüne sadık kaldığını beyan etsin. Tarafların üzerinde mutabık kaldıkları hiçbir şey gizli saklı kalmasın.

Bizim oğlan bina okur, döner döner yine okur olmasın. Umudumuzu korumak istiyoruz.