HERŞEYE RAĞMEN YÜZAKI KURUMLARIMIZ MAHKEMELER

Önce fatır suresinin 27 ve 28 nci ayetlerinin anlamını yazayım. Fatır Ayet 27 “Görmüyor musun ki Allah gökten su indirdi. Biz onunla türlü türlü ürünler çıkardık. Dağlardan da beyaz, kırmızı çeşitli renklerde yollar var, simsiyah taşlar da var(Kara Elması hatırlamanın şimdi tam zamanı, Rabbim ne büyüksün C.T)

Ayet 28 “İnsanlardan yeryüzünde hareket eden canlılardan ve hayvanlardan yine böyle çeşitli renklerde olanlar vardır. Allah’a karşı ancak kulları içinden Alim olanlar haşyet(korku-derin saygı) duyarlar. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır”

Talebelik ile birlikte tam 42 seneden beri hukukun içerisindeyim. Ayrıca üst seviyede İslam Hukuku derslerini aldığım Yüksek İslam Enstitüsüne başlangıç yılım olan 1970 yılını hesaba katarsak, bu süre 44 seneyi buluyor.

Hukuk, Arapça Hak kelimesinden gelir, kelime anlamı hakların bütünü ve buna ait kaideleri düzenleyen örfi ve idari hayat kaynağıdır.

Tabii ki Hak kelimesi Rabbimizin isimlerinden birisidir.

Fatır suresinin 28 nci ayetinde “Allah’tan en çok Alim olanlar xaşyet(korku, derin saygı) duyarlar ayetini batılı din araştırmacısı Alim James Jean Pakistanlı bir alimden duyduğunda “Muhamedün Resulullah-Hz.Muhammed Allah’ın peygamberidir” demenin ne kadar önemli olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum demiştir.

İnsan hakları ihanete uğradığında, yani Hukukullah sarsıntıya maruz kaldığında, Allah tarafından İbadullaha verilen hakları korumak üzere Hakimler devreye girerler.

Dünya kurulduğundan beri bu böyledir ve böyle olmaya devam edecektir.

O nedenledir ki, Cenabı Allah(c.c) “Velmukessimati emra-Taksim edenlere, adaleti dağıtanlara yemin olsun” demiş, böylece Adaletin tevziinde görev yapanların ne önemli bir işin başında olduklarını, onlar üzerine yemin ederek göstermiştir.

Her kurumun içerisinde haktan cayan, adaleti ucuz pahaya devreden insanlar vardır, olmuştur, olacaktır. Ancak hem dünya üzerinde ve hem de Türkiye bazında yapılan araştırmalarda kendilerine en çok güvenilen kurumların başında Adaleti dağıtma görevini yürüten Hakimler ve Mahkemelerin geldiği ortaya çıkmıştır.

Anayasa Mahkemesinin şu son zamanlarda yapmış olduğu icraatlara bakıyorum, bu kurum hem Türkiye içerisinden ve hem de uluslar arası camiadan çok büyük puanlar alıyor, yaptıkları işler tebrik ediliyor, alkışlanıyor.

Türkiye Avrupa Konseyi üyesi ve AB liğine katılım müzakerelerini sürdüren bir ülke.

Ülkemiz Avrupa Konseyi üyesi olması münasebetiyle başta Avrupa hukuku olmak üzere Avrupa İnsan Hakları sözleşmesini kabul etmiş ve ülkesinde uygulama alanına geçmesini sağlamıştır. Çeşitli alanlarda devam ettirdiği çekinceleri, özellikle şu son 12 yıl içerisinde birer birer kaldırmaya başladı.

Bunlardan en önemlisi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini tanıdı ve bu Mahkemenin vermiş olduğu kararların bağlayıcı olduğunu kabul etti. Yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu kararlar, Anayasamız başta olmak üzere tüm yasalarımızın üstünde bir yeri olduğunu artık hepimiz biliyoruz ve bu bağlamda verilen kararları eksiksiz yerine getirmek zorunda olduğumuz ortada.(Üzülüyorum ama AİHM sinin Kıbrıslı Rumlara Türkiye’nin 90 Milyon Euro ödemeye mahkum edilmesi kararının gereğini bizimkiler yerine getirmeyeceklerini söylediler ama, bakalım bu işin altından nasıl kalkacaklar. Ben söyleyeyim mi? Ya bu para ödenecek veya Kıbrıs görüşmelerinde bu para karşılığında bir şeyler karşı tarafa verilecek, başka yolu var mı?)

Ülke içerisindeki hak ihlalleri bakımından insanlarımız Ak Parti iktidarı zamanında çok sayıda AİHM sine başvurdu. Hele Mahkemenin yargı yetkisinin hukukumuzun üstünde olduğu ve derhal yerine getirilmesi gerektiğini insanlarımız görünce, iç hukuk yollarının tüketilmesinden sonra, maruz kaldıkları haksızlıkları bu Mahkeme önüne götürmekten çekinmediler.

AİHM sine yoğun şekilde yapılan başvurular üzerine, Mahkeme çalışamaz hale geldi, mesela; uzun yargılama sürecinden ötürü hak kaybına maruz kalanların başvuruları, bu defa AİHM sinde aynı akibete uğramaya maruz

kaldı. Bunun üzerine Avrupa Konseyinin Türkiye’ye yapmış olduğu baskı sonucu, Türkiye 2010 referandumunda Anayasa Mahkemesini bir nevi AİHM sinin görevini yerine getirecek hukuki normlarla donattı.

Anayasa Mahkemesi de özellikle dünya uluslarının insan hakları ihlalleri konusunda hassasiyet gösterdiği konularda, AİHM si normlarına uygun, hem de kısa sürede verdiği kararlar ile iyice göz doldurmaya başladı.

Twitter ve YouTube un kapatılması ile ilgili olarak verdiği kararlar, benim kişisel haklarım ihlal edildi, onun ne hakkı var ki, kişisel haklarımın ihlali konusunda gerekli hassasiyeti göstermiyor diyenlerimize karşılık Anayasa Mahkemesi; aslında hukukumuzda daha önce de var olan “TOPLUMU İDARE EDENLER VEYA MESLEKLERİ İTİBARİYLE TOPLUM ÖNÜNDE OLANLAR, HERKESTEN ÇOK HER TÜRLÜ HALLERİNE ÖZEN GESTERMEK ZORUNDADIRLAR. ONLARIN YAPMIŞ OLDUKLARI HAREKETLERİN ELEŞTİRİSİ AĞIR DA OLSA, BUNA KATLANMAK MECBURİYETİNDEDİRLER. ÇÜNKÜ HERKESTEN ÇOK ONLAR HESAP VEREBİLİR OLMALILAR Kİ, BAŞTA KENDİLERİ, SONRA TOPLUM KENDİSİNE ÇEKİ DÜZEN VEREBİLSİN, BÖYLECE BULUNDUKLARI MAKAMLAR İNSAN HAKKI İHLALİNİN BİR DAYANAĞI OLMASIN-YARGITAY KARARLARI” kuralı işletmeye başladı ve bu kararlar dünyada büyük takdir topladı.

Anayasa Mahkemesi belki şu anda AİHM ayarında olmasa da/çünkü onlar kendilerini bir temyiz mercii olarak görmüyorlar ve bunu çeşitli vesilelerle ifade ediyorlar, oysa göreceksiniz, süreç içerisinde AYM, idarelerce ve Mahkemelerce verilen kararların AİHM düzeyinde ihlale uğrayıp uğramadığını inceleyecek bir organ haline gelecektir/ dünya uluslarının hiç de yadsımayacağı kararlara imza atıyorlar.

Onun için Cenabı Allah(c.c) Hakimler üzerine yemin ediyor, onun için “Allah’tan en çok xaşyet edenler(korkanlar/derin saygı duyanlar) Alimlerdir diyor.