İNCE ELEMELİ SIK DOKUMALI

Neymiş çözüm sürecini sekteye uğratmamış. Gereği neyse yapılacak. Şimdi çıkacak birisi garnizonun duvarlarını aşacak, Türk bayrağını indirecek, o bayrağı indirirken o görevliler seyredecek. Neymiş? Çözüm sürecini sekteye uğratmayalım. Ne demek ya? O bayrağı indireni, neyse alacaksın indireceksin gereğini de yapacaksın. Yapmıyorsan da sorumlusun.

                                        

-Herhalde ben Ankara’dan gelip de o bayrağı indireni indirmeyeceğim. Burada çözüm süreci… böyle bir şey olmaz. Bunun gereği neyse bunu yapmaya mecbursun. Askerin polisin bahanesi olamaz. Ben buradan Güneydoğu’ya tüm kardeşlerime sesleniyorum. Yollar kesiliyor ne olacak? Efendim çözüm süreci sekteye uğramasın. Arkadaşlar böyle bir mantık olmaz. Gelip yolları kesen bu eşkıyalara teröristlere evet orada jandarması da polisi de haddini bildirecek. Bir devletin görevi yol emniyetini sağlamaktır, can emniyetini, mal emniyetini sağlamaktır. Sen bunları yapamıyorsan görevli olarak, onları da biz bütün gerek teftiş gerek onlarla ilgili yapılması gereken uygulamayı yaparız.

-Bunları tabi gözden tabi tekrar geçireceğiz. Şu anda gerekli adımları attılar atıyorlar. Görevden alınanlar, gözaltına alınanlar var. Şunu en baştan söylemek durumundayım. Türkiye Cumhuriyeti bayrağına bu saldırıyı yapan hain alçak, arkadan seyreden alçaklar, onları oraya gönderilen efendileri tarafından ölmeye gönderilmiş piyondan başka bir şey değildir.

-O piyon vurulup ölmesi için oraya gönderildi. Oradaki askeri personel de bayrağın indirilmesinin önünü almayarak istismarın önünü açtı. Bu terörist tel örgüyü aşarak garnizonun içine giriyor. Bu konuda gerekli araştırma yapılacak, hesap sorulacak dedim. Ve iki tanesi şu anda görev yerleri değiştirildi. Bazı zanlılar gözaltına alındı. İdari soruşturmalar başlatıldı.

-Bakın yazılan senaryo çok açık. Eğer o maşa, o sırada vurulursa terör örgütü ve HDP kitleleri tahrik edecekti. Ama bu alçakça eylemi gerçekleştirdiğinde de MHP ve CHP tarafından, malum medya tarafından bayrağın indirilmesi fırsat olarak kullanılacaktı. O hain etkisiz hale getirilmedi, bayrağa saldırı bir nefret vasıtası olarak kullanılmaya başlandı. CHP ve MHP istismara başladılar. Paralel medya ırkçılık akan manşetleri devreye soktular. Şimdi kuzey güney batı karıştırılmaya başlandı. Deyim yerindeyse adeta bıçak sırtında gidiyoruz. Kan tacirlerinin kriz baronlarının pusuda beklediği, düşmemiz için ellerini ovuşturdukları hassas bir zeminde yürüyoruz.

Sayın Başbakanın sözleri bunlar. Bu sözler içerisinde sorular var, soruların cevapları var, eleştiri var, bakın artık yeter, can boğaza dayandı beyanı var ve özellikle örgüt çevrelerine, siz ne yapmak istiyorsunuz, zaten bıçak sırtında giden süreci bu kadar baltalamaya ne hakkınız var diyor Sayın Başbakan.

Bir Devlet yolunun şu veya burasında, güvenlik güçlerinin olmadığı veya uzakta bulunduğu saatlerde yol kesmek, kimlik kontrolü yapmak, caddelere KCK ASAYİŞ TABELELARI ASMAK olabildiğince can sıkıcı. Ancak ana yola iş makineleri ile hendek kazmak, hemen başına da örgüt çadırı kurmak, barış marış değil, işin şirazesinden çıkarılması için, her şeyi yapmak anlamına geliyor.

Hele bir de Diyarbakır’ın göbeğinde, ikinci taktik hava kuvvet komutanlığının tel örgülü bahçesinin duvarını aşıp, direklere tırmanarak, bayrağı işte sizin gücünüz bu gibi bir anlamla yerlere atmak ve çiğnemek, tahrikin de ötesinde bir şeydir, sizin hiçbir gücünüz bize sökmez anlayışını kör gözlere soka girişimidir.

Sayın Başbakan elbette bunlara haklı olarak kızıyor ve herkesin eteğindeki taşı dökerek ne yapmak istediklerini açıkça ortaya koymalarını istiyor.

Ancak bu işlerde Başbakan Yardımcısı ve barış süreci koordinatörü Sayın Beşir Atalay’ın Diyarbakır’da yapmış olduğu “ biz örgütün ve sempatizanlarının bu yaptıklarına çok fazla müdahale etmiyoruz, emniyet güçlerimiz, jandarmamız temkinli davranıyorlar, ÇÜNKÜ BU BİZİM ONLARA TALİMATIMIZDIR” açıklamasının ne kadar tesiri oldu, buna bakmak lazım.

Oradaki görevliler böyle hallerde iki arada bir derede kalmış oluyorlar. Müdahale etseler, birileri canını verse, süreç bu sebeple sekteye uğrasa, o işin hesabı emri veren komutana kesilir, gereğini yapmayın, çünkü hükümetin talimatı var, bu sebeple serinkanlı davranın denilse, ki yollara hendek kazma ve devlet yolunu binlerce kişiye kapatıp, seyahat hürriyetini engelleme, fiili hakimiyet kurma böyle bir şeydi, yine onlar sorumlu tutuluyorlar.

İmralıdan dönen ekibin yaptığı son açıklamaya göre, yollara hendek kazma, on binlerce insanın medeni haklarını kullanmasına engel olma ve hele Bayrak indirip, ayaklar altında çiğneme olayına Abdullah Öcalan da çok kızmış. Ve bizim hiçbir ulusun değerlerini aşağılama, bulunduğu yerden indirme gibi bir hakkımız yoktur demiş.

Abdullah Öcalan’ın bu açıklamasından sonra bakalım yol kesmeler, yollara hendek kazmalar, bayrak indirmelerde ne tür gelişmeler olacak, süreç hangi hale evrilecek göreceğiz.

Fakat siz de farkına vardınız herhalde, Abdullah Öcalan’ın bu konuya ilişkin açıklaması da sorunludur. Zira biz hiçbir ulusun manevi değerlerini aşağılama hakkına sahip değiliz derken, zaten Ay Yıldızlı Bayrağı kendi değeri olarak görmediğini ortaya koyuyor. Ay Yıldızlı Al Bayrak bu ülkenin bütününün manevi değeri, namusu, şerefi değilse, yani ülke bütünlüğünü temsil eden bir onur nişanı değilse, Anadolu insanının büyük çoğunluğunun “onların amacı hak ve hürriyet elde etmek değil, bütün gayeleri bu ülkeyi bölmek” şeklinde formüle ettikleri düşüncelerinin haksız olduğunu söylemek mümkün olur mu?

Hükümet yetkililerinin bir şeyin yeniden farkında olmalarının tam zamanı. 1990 lı yılların başına kadar örgüt ile mücadelede, onların barındığı veya menfaat temin ettikleri iddiası ile bütün doğu ve güneydoğu bölgesi savaş alanı idi. insanlar suçlu suçsuz demeden bu işlerden sorumlu tutuluyor, köyler boşaltılıyordu. Bu hareketler üzerine köylerinden göçen insanlar başta Diyarbakır olmak üzere büyük illerin varoşlarına gelip sığınıyorlar, örgütün propoganda faaliyetleri sonucunda da dağa gitme konusunda çok mümbit bir zemin oluşturuyorlardı. Bu işin zararını devlet gördü ve örgüt ile vatandaşı biri birinden ayırdı.

Hatta Ak Parti iktidarları zamanında katrliyonlarca lira para insanların köylerine dönüşleri için verildi. Ve büyük başarı elde edildi.

Bu barış sürecinde örgüt dağdan şehre indi ve güneydoğu insanına şimdiye kadar yaptırmakta başarılı olamadıkları, her yer Kürdistan, her yer direniş/Serhildan/savaş stratejisini uygulama alanına koydu.

Şimdi yeniden örgütün faal elemanları ile halkın biri birinden ayırt edilmesini sağlamanın zamanı. Yani hendekler kapatılıp, yollar açılır iken, örgüt mensupları ile halkın biri

birinden ayırt edilmesi, halkın hangi hallerde isteyerek, hangi hallerde zorlama ile bu işlere sürüldüğünün ayırdına varılması lazım.

Bir tepsi baklavanın başına oturup, günah benden gitti demek kolay, mühim olan o yenilen baklava da olsa, hazmedebilmek.

Baklava için böyle ise, diğer yenilenler için siz düşünün. Kan kusup kızılcık şerbeti içtim demek de böyle bir şeydir. Başka hiçbir çaremiz yok.