KARLAR ERİMEDEN

14 Mayıs 2000 tarihli Fazilet Partisi 1.Olağan Kongresinde Abdullah Gül bey Erbakan Hocanın desteklediği Genel Başkan Adayı Recai Kutan beye karşı aday olmasaydı, yenilikçiler hareketi başlatmasaydı, bugünün gelişmeleri böyle cereyan eder mi idi?

Bilindiği üzere dönemin Fazilet Partisi bugünün HDP si gibi ideolojik yönü öne çıkan ve bu bağlamda siyaset yapan bir parti idi. MNP sinden itibaren Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan ve onlar kapattıkça yenileri açılan bu geleneğin partisinin temel ideolojyasını İslam İman ve İnancı oluşturuyordu.

Dünya insanlığının gelmiş olduğu, halkın yönetime katılımını en iyi ifade eden yönetim tarzı olan Demokrasinin kurallarından yararlanmak ve bu yolla iktidara gelmek artık Müslümanların en önemli hedeflerinden birisi haline gelmişti. Erbakan hocanın başlatmış olduğu tarzı siyaset birçok açma kapatılma ile 14 Mayıs 2000 tarihinde yapılan olağan 1.Kongre ile kemal seviyesini buldu ve madem Demokrasi diyorsunuz, o halde bu partinin daha başka işler yapması, bulunduğu yerden daha ilerilere gitmesi, seviye kat etmesi, yönetime gelebilecek dirayeti göstermesi için bir kısım eski söylemlerin bırakılması lazım, o nedenle ben bizim jenerasyonun büyüklerinin saygısızlık olarak kabul etmesine rağmen olayı böyle görmüyor ve partimin Genel Başkanlığına aday oluyorum dedi Abdullah Gül. 

Sayın 11.Cumhurbaşkanımızın bu çıkışı genel başkanlığı beraberinde getirmedi ama parti programına konulan hedeflerin tamamının doğru olmasına rağmen, bunların ifade ediliş biçimi, toplumun genelinde hüsnü kabul görmemesinden ötürü, bir başka tarzı siyasete ihtiyaç olduğunu ortaya koydu.

Fitil ateşlenmiş ve yeni bir ruh vücut bulmaya başlamıştı.

Fazilet partisi içerisindeki bu çıkışın sonra nerelere geldiğini hep birlikte gördük. Aslında çok iyi hatırlıyorum, Abdullah Gül beyin bu çıkışı İstanbul delegelerinin büyük çoğunluğu tarafından desteklenmişti. Yani Sayın Cumhurbaşkanının o çıkışına İstanbul delegasyonunun verdiği destek, tümü ile bugün göreve başlayan 12.Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a  hamlediliyordu ki, bu yanlış bir değerlendirme değildi.

Zaten bu çıkışın hemen sonrasında artık Fazilet Partisinin o eski söylem birliği halindeki toplu vurdukça sineler, onu top sindiremez gerçeğinden kopmasını da beraberinde getirdi. Bir başka sinelerin toplu vuruşuna ihtiyaç olduğu belirtildi.

Partiden ayrılanlar Ak Partiyi kurdular. Partinin kuruluşu aşamasında çok büyük istişare toplantıları yapıldı. Toplantıya katılanlar, toplumun çoğunluğunda oluşan müspet algıyı kişisel talepler sebebiyle kimsenin inkıtaya uğratmaya hakkı yok noktasına geldi ve eşitler arasında birinci olarak kabul edilen kişiye, Recep Tayyip Erdoğan beye Genel Başkanlık verildi.

Parti 03. Kasım.2002 seçimlerinde % 34,5 oyla birinci olarak çıktı ve iktidara geldi. Parti kendi içerisinden iki Başbakan, iki Cumhurbaşkanı çıkardı. Bu çok büyük bir başarı. Ve Ak Partinin iktidar yürüyüşü devam ediyor.

Üçüncü Başbakanı bugün göreve başlayacak.

Ahmet beyin dün kongrede önemli konuşması oldu. Bu konuşma içerisinde ben toplumun “GENELİNİ” ilgilendiren iki önemli husus tespit ettim.

Bütün kararlarımızda “ORTAK AKLI” kullanacağız ve “BU DEVLETİN, BU MİLLETİN KÖR KURUŞUNA KİM TENEZZÜL EDERSE, BU KARDEŞİM DE OLSA, BU BABAM DA OLSA ASLA TAVİZ VERMEYECEĞİM” dedi.

Ben de bu konularla ilgili olarak son günlerde yazdığım yazılarda, Mevlana Hazretlerinden alıntı ile “Aklı Küllü Vezir Yap Padişahım” söylemini dile getirdim. Yani bir lider, bir Başbakan,bir Cumhurbaşkanı toplumsal aklı öne çıkarır, milletin salim bilincinin gerektirdiği davranışlara uyum sağlarsa, bu aklı en önemli bir Vezir olarak görürse, yolu açık ve aydınlık olur. Hele Sayın Başbakanın ifade ettiği üzere, milletin bir kör kuruşuna kim kasteder ve bu alanı suistimal ederse, bunu yapan babam da olsa buna müsaadem olmaz söylemi gerçekten bu sürede hayat bulursa, Genel Başkanlık ve Başbakanlık Kongre ile de gelse, o makam gider milletin vicdanında köklü bir ikamet yeri bulur. Yoksa, makamlar kar gibidir, bazen bir bardak suda “HAYAT” bulmadan eriyip gider.