NATO BU İŞİ ÇÖZEMEZ BİZE DÜŞEN TARAFLARLA DİYALOĞ

Irak diye bir ülke vardı. Bol petrol kaynakları tabii ki herkesin iştahını kabartıyordu.

Saddam Hüseyin ülkenin başında bir diktatördü. Halepçe katliamına sebebiyet vermesi, tüm dünyada ve özellikle İslam aleminde büyük nefret uyandırmıştı.

Halepçede binlerce insan gaz bombaları ile hayata veda ettiler. Biri birlerinin üstüne düşmüş ve adeta bir yığın haline gelmiş olan Iraklı Kürt çocuklarının cesetleri, ona karşı nefret duygularımızın pik yapmasına sebep olmuştu.

Bu olay üzerine yüz binlerce Iraklı Kürt kardeşimiz topraklarımıza sağında. Onlar muhacir, biz ensardık adeta. Sahip çıktık çok şükür. Maddi, manevi elimizden geleni onlara verdik. Özellikle Diyarbakır’da yaşayan bu ülkenin insanları ellerinden gelen bütün fedakarlığı yaptılar. Ben de içlerinde idim. Bir gün 5-10 unu topladım, aldım Hazar Gölünde mütevazi yazlığıma götürdüm. Hem çalıştık, hem yedik içtik. Ben ellerimle onlara kebap ikramında bulundum. Öyle mutlu olmuşlardı ki, anlatmak mümkün değil. Vekilliğim bittikten sonra 2008 yılında Erbile gittiğimde onlardan birisi ile karşılaştım. Hepimiz çok mutlu olmuştuk.

Irak’ın başı bir kere belaya girmişti Halepçe saldırısı ile. Saddam bunu bir şekilde atlattı. İran İslam devrimi üzerine ABD Saddamı Körfez savaşına itti. O güne kadar İran’ın elinde bulunan bir iki küçük adada Saddam hak iddia etti. Güya bu adalar Petrol Kaynakları bakamından zenginmiş.

Haydi ABD nin itelemesi ile Irak İrana savaş ilan etti. 9 sene süren bu savaş, aslında ABD nin müthiş bir tezgahı idi. Bu savaştan her iki tarafta inanılmaz derecede yıpranmış, yıkılmış, ezilmiş olarak çıktılar. Sonunda Saddam pes etti. Ateş kes ilan etti.

İran da buna uydu. Hatta elinde bulunan Iraklı esirleri karşılık beklemeden azat etti. İran Iraklı esirleri serbest bırakırken onlara, bu işte sizin bir suçunuz yok. Zalim bir devlet başkanınız vardı, sizi bu çöllere itti ve sizler mecburen buralara geldiniz. Şimdi sizi hiçbir karşılık beklemeden serbest bırakıyoruz dediler. Iraklı esirler bu jest karşılığında adeta yeni bir şok geçirmiş, başlarını önlerine eğmişlerdi.

Irak, İran ile girişmiş olduğu körfez savaşından bir anlamda mağlup olarak çıkmış olmasına rağmen, yine de toparlandı. Çünkü çok büyük petrol kaynakları vardı ve bunları işe, güce, yatırıma, üretime tahvil etmek hiç de zor değildi. En azından tüm ihtiyaç maddelerini kısa sürede dış piyasalardan temin etmek, hele ki Petrolü olmayan yakın komşusu Türkiye’den almak çok kolaydı.

Ama ABD bir kere buraya kancayı atmıştı. Saddamı rahat bırakmadılar. Ve 2003 yılında güya bir koalisyon gücü oluşturup Irak’a saldırdılar. Az kalsın bizi de işin içerisine sokuyorlardı. Allah korudu. TBMM sinin bu savaşta bizim işimiz yok kararı ile Türkiye gerçek bir demokrasiye kavuştu.

2004 yılındA Fransaya Sayın Başbakan ile yapmış olduğumuz resmi seyahat sırasında, Fransız Senatörler bunu bizzat yüzümüze söylediler. Şimdiye kadar ABD nin katarındaki hareket tarzınız sizi Demokrasi olmaktan çıkarıyordu. Sizi de ilgilendiren Uluslar arası bir sorun çıktığında biz sizden çok ABD nin ne söylediğine bakıyorduk deme nezaketini!!! Gösterdiler.

Bütün bu girişi şunun için yaptım. Irak bir ülke ama sahibinin kim olduğu belli değil.

ABD liler bu ülkeden tası tarağı toplayıp gitmeden önce belli olan tek bir durum vardı o da Kürdistan bölgesinin siyasi ve sosyal statüsünün az çok açıklığa kavuşması idi. Ancak görüyorsunuz onlar bile bu ortamda Irak’tan ayrılmayı, bağımsız bir Kürdistan ilan etmeyi başaramadılar.

Hani Kürt Federe Devletinin şu andaki konumu itibariyle bir Devlet ilan ederler ve yüzlerini Türkiye üzerinden batıya çevirirler, her şey olur biter denilecek bir durum yok. Zira Kürtlerin de yoğun olarak yaşadığı öyle yerler var ki, bunlar hakkında karar verme imkanı yok Kürt yöneticilerin.

Mesela Kerkük. Baksanıza başta Türkiye’nin olmak üzere bölge ülkelerinin muhalefeti sebebiyle, burada bir NÜFUS SAYIMI BİLE YAPILAMADI, KÜRTLER BAŞLARINA İŞ AÇMAMAK İÇİN NÜFUSTAKİ ÇOĞUNLUKLARINA RAĞMEN SAYIM YAPIP, SEÇİME GİDEMEDİLER. GERİSİNİ SİZ DÜŞÜNÜN ARTIK.

Kürdistan topraklarının dışındaki bölgelerde Şii ağırlıklı bir yönetim tesis edildi. ABD Nuri El Maliki yönetiminde oluşturulan yönetime hep destek

verdi. O da başta Musul olmak üzere bir çok bölgede askeri teşkilatını oluşturur iken, Şiilerden oluşan bir ordu kurdu.

Bölgelerin demografik durumu ön plana çıkarılarak, bakın bu topraklar bizim, hepimizin, bizler el birliği ile adalete dayalı olarak bir teşkilat kuracağız, ordumuzu ona göre oluşturacağız, Saddamın hatalarını tekrarlamayacağız demediler.

İşte İŞİD diye ir örgüt çıktı ortaya, şimdi ortalığı kasıp kavuruyor. Musulun sahibi yok. Şiilerden oluşan ordu birlikleri tası tarağı toplamdankaçtı.İŞİN’İN Musul’u aldığı, Tikrite ve Telafere yaklaşmakta oldukları ifade edildi.

İşin garibi Musul Konsolosluğumuzda bulunan 49 kişi bir anlamda şu anda esir durumdalar. Son aldığımız bilgiye göre Musul Şehri dışına çıkarılmak üzereler iken, kurulan bağlantılar sonrasında Musul Vilayet merkezine götürülmüşler. Ayrıca internet üzerinden İŞİD Militanları yayınladıkları mesajda, Türklerin düşmanları olmadıklarını, Musul’da meydana gelen gelişmeler üzerine zarar görmesinler diye misafir edildiklerini ilan ettiler.

Tabii Türkiye de toplantı üzerine toplantı yapıyor.

Biliyorum, kimi insanlar Türkiye’ye hadi ne duruyorsunuz, şimdi tam zamanı, Musul zaten Misakı Milli sınırları içerisinde idi. Bu sebeple değil mi ki, Lozan Barış antlaşmasında Irak Petrolleri üzerinden Türkiye’ye % 15 pay verilmesi kabul edilmişti. Biz bunu hiç unutmadık, madem oralarda kaos var, üstelik bir çok Türkmen şehri, ilçesi, köyü ve beldesi tehlike altında, şimdi tam zamanı gidelim, hem tarihi haklarımızı ve hem de kardeşlerimizi koruyalım diyebilir. Hatta bunu ABD bize telkin de edebilir.

Aman oyuna gelmeyelim.                                     

Eğer bizim bir başka ülkenin topraklarında gözümüz yok ise, eğer stratejik çıkarlarımız şimdi bunu gerektiriyor gibi hamaset kokan niyetlerimiz yok ise, toprak bütünlüğümüzü koruyalım, mümkün ise İNSANİ BAZDA IRAKTAKİ KARDEŞLERİMİZE YARDIM ELİMİZİ UZATALIM. Hepsi bu.

Yok böyle yapmaz da gün bugündür deyip bir askeri hareket peşine düşer isek İran sınırından başlayarak tüm doğu, güneydoğu ve güney sınırlarımızı savaş alanı haline getiririz. Açık ve net söyleyeyim, biz bu işin altından kalkamayız. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan oluruz.

Allah korusun hayal bile edemeyeceğimiz maddi ve manevi kayıplarla karşı karşıya kalırız.

Son gördüğüm haberlere göre NATO yu Türkiye olağanüstü toplantıya çağırmış. Nato bir askeri güç. Türkiye bu kuruluşun üyesi. Türkiye bu toplantıda elbette Nato’dan bu işe müdahale etmesini isteyecek. Ama göreceksiniz Nato Türkiye doğrudan bir saldırı ile karşı karşıya değil. Irak’ta Türkiye’nin bir takım menfaatleri olabilir. Orada hemen her ülkenin menfaati vardır. Birliğe bağlı ülkeler doğrudan bir saldırıya maruz kalmadığı sürece biz bu işe müdahale etmeyiz cevabı verilecektir. Suriye örneği önümüzde. Türkiye’nin bu konuda bir çok çağrısı başta ABD olmak üzere, NATO dan bir karşılık bulmadı. Hem zaten bu işler batılı ülkelerin işine geliyor. İslam alemi biri birini yesin bana ne diyorlardır. Ben olsam bu durumu göz önüne alarak Natoyu toplantıya çağırmazdım. Peki bu gelişmelere karşı ne yapardım. Mümkün olduğu oranda insani yardım ve çatışan taraflarla D İ Y A L O Ğ- D İ Y A L O Ğ- D İ Y A L O Ğ.

Ve bir de dış dünyadaki gelişmelerle ilgili olarak ona radikal örgüt, buna terör örgütü nitelemelerinde bulunmazdım.