ONLARIN YÜKÜNÜ TAŞIMAYA MECBUR MUYUZ?

Hüseyin Aslan Vakıfbank Genel müdürü iken, 17 Aralık Operasyonu ile gözaltına alındı ve evinde yapılan aramada 4,5 milyon dolar miktarında ayakkabı kutuları içerisinde para bulundu. Hatta bir ara banyo keselerinin içerisinde de bir miktar paraya rastlandığı yazıldı çizildi, ama o keseler içerisinde bulunan paranın belki de bir kaç on bin dolar olması sebebiyle, bu isnat ayakkabı kutuları içerisinde bulunanlar kadar önemsenmedi.

                        

Banyo keseleri içerisinde para bulunduğu söylenince, gayri ihtiyari gülmüşüm. Ben öyle kahkaha atarak gülmem, ama garip olaylar karşısında gülerken adeta içim kaynar, hani derler ya şeytanın aklına gelmeyecek işler, insanlar tarafından işlenince, bunlar şeytana külahını ters giydirirler lafı aklıma gelir, kir çıkarmak için üretilen keselerin kirli paraları saklaması işinde kullanılması, garip ama beni kır kır güldürür işte.

Kaderin acı cilvesine bakın, bir İmam Hatipli böyle yapar, bir başka İmam Hatipli de, biz böyle değildik diye acı acı güler.

Halk Bank Genel Müdürü olan Hüseyin Aslan, Reza Zerrap(Rıza Sarraf), Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Avrupa Birliği Bakanı Eğemen Bağış, İç İşleri Bakanı Muammer Güler ile ilgili dava kapsamında dinlemeye takılan kişilerden birisi idi.

Hani hatırlarsanız geçen gün yazdım, 2007 yılında Kapıkule Gümrük kapısında bir TIR içerisinde 202 kilogram Eroin yakalanıyor, miktarın büyüklüğü sebebiyle hemen inceleme başlatılıyor, zira bu kadar büyük Eroinin öyle alel usul kişilere ait olmayacağı, işin içerisinde büyük bir “Patronun” olacağına kanaat getiriliyor.

Araştırmalar sonunda Kapalıçarşıda bir kuyumcuya ulaşılıyor, bu kuyumcunun da Rıza Sarraf ile ilişkisi tespit ediliyor, hadi bunları dinleyelim, Kazın ayağı nerelere kadar uzanıyor bakalım kararına varılıyor.

O dinlemeler sırasında yukarıda simi geçen Sayın Bakanlara ulaşılıyor ve altın ihracatının “Fildişi Kulede” oturan kişisinin Hüseyin Aslan olduğu tespit ediliyor, onun evine de operasyon sırasında baskın yapılıyor ve ayakkabı kutuları içerisindeki paralar bulunuyor.

Şimdi dosyalar üzerinde gizlilik kararı bulunduğu için, gerçek isnatlara bir türlü ulaşılamıyor.

Ben biraz bu gizlilik kararı üzerinde durmak istiyorum. Mahkemeler tarafından CMK na göre verilen gizlilik kararları, toplumda telafisi imkansız zararların meydana gelmemesi ve yine kamuda bir infialin uyanmasına fırsat vermemek için alınır. YANİ BURADA ASLONLAN SORUŞTURMA EVRAĞININ İLGİLİLERİ TARAFINDAN İNCELENMESİ HALİNDE, TOPLUMDA MEYDANA GELMESİ MUHTEMEL İNFİALİ ÖNLEMEK VE KAMUNUN ZARAR GÖRMESİNİN ÖNÜNE GEÇMEKTİR.

Halk Bankası Genel Müdürünün de içerisinde bulunduğu yolsuzluk ve rüşvet operasyonunda kamunun gördüğü zarar, olay sanıklarının gördüğü zarardan çok daha büyüktür. Ve Kamu/Toplum/ bu olaylar sebebiyle nasıl bir zarar gördüğünü aslında bilmek istiyor. Halka bu soruşturma evrağı üzerinde gizlilik kararı kalsın mı kalksın diye sorulsa, soruşturmaya maruz kalanlar haricinde bir Allah’ın kulu, bu onların özel hayatı, beni ilgilendirmez, o nedenle gizlilik devam etsin demez.

Çünkü zarar gören, zarar verenin ne tür zararlara sebebiyet verdiğini, nelerin kendisinden çeşitli yollarla bir anlamda gasbedildiğini bilmek ister.

Ama burada sadece olaya muhatap olan kişilerin, eski deyimi ile maznunların hukukunu koruyalım, onların gizli olarak yaptıkları eylemler fahşolmasın, toplumdaki itibarları sarsılmasın derken, toplumun/kamunun/ görmüş olduğu zarar gözlerden kaçırılıyor. Maznunlar hakkında bir sürü isnat yazılıp çiziliyor ve söz konusu kişiler süregelen ve devam eden yayınların kesilmesi konusunda bir tek adım atamıyorlar.

Mesela Mahkemelere müracaat ederek, haklarındaki isnatlara yayın yasağı getirilmesini isteyemiyorlar, yayın yapanlar hakkında bir tek dava olsun açamıyorlar. Sadece geçen Pazartesi günü TBMM sinde yaptıkları savunmalarda olduğu gibi, yalandır, iftiradır, yapanlar müfteridir demekle yetiniyorlar.

Eee kardeşim bunlar yalan, iftira tamam anladık. Milletin size yalan ve iftira atmasına götüren konu, soruşturma evrağı üzerinde gizlilik kararı bulunması. Bu gizlilik kararı kaldırıldığında, her şey ayan beyan ortaya çıkacak, herkes gibi belki de siz de rahatlayacaksınız.

Dosyalar üzerinde gizlilik kararı var da peki bu neye yarıyor. İşte Zafer Çağlayan’ın TBMM sinde yapmış olduğu savunmadan sonra, telefon tapeleri sayfa sayfa fahşoldu. O telefon tapelerine karşı Çağlayandan tek bir cevap gelmedi. Gelemez de zaten sıkıntı burada. Erdoğan Bayraktar

gibi, susmak, kadere razı olmak, hatta gece gündüz ağlamak, pişmanlık duymak, tövbe etmek tabii ki en güzeli. Çünkü Allah Allamul Ğuyuptur. Yani gaybı/gizli olanı/ ki, bu olaylarda gizli bir yanı da yok, en güzel bilen Allah’tır.

Bu olay maznunlarından Halk Bankası eski Genel Müdürü Süleyman Aslanın tutukluluğuna yapılan itirazlar sonunda tahliye oldu. O cezaevinde iken Banka Genel Müdürlüğüne bir başkası atandı. Biraz boşluktan sonra da Süleyman Aslan bu defa Ziraat Bankası Yönetim kurulu üyeliğine getirildi. Allah Allah bu ne iş dedik hepimiz. Adam hakkındaki dava şöyle bir ilgili mahkemeye açılsın veya hakkında takipsizlik kararı verilerek masum olduğu saptansın, ondan sonra zaten müktesabatına uygun bir yerlere atanır/dı/ diye aklımızdan geçirdik.

Toplumun zihninde, ayakkabı kutuları içerisinde bulunan paraları, o her ne kadar İmam Hatip Okulu yaptırmak ve Kosovada bir Üniversitenin kampüsünün yapımına katkı sağlamak amacıyla toplanmış olan bağış paralarıdır dese de, bu paralar telefon tapelerinde Rıza Sarraftan alınan paralar olarak görülüyor.

Eee bu isnatlardan aklanmak, ancak Mahkemesine açılacak davada verilecek olan bir beraat kararı ile mümkün olur. Bunlar olmadan, Ziraat Bankası Yönetim kurulu üyeliğine atanması gerçekten çok garipti. Hüseyin Aslan, kendisini o göreve atayan kişilere teşekkür ederek,istifa etti/ettirildimi/.

Ben bu yazıyı niye yazdım biliyor musunuz? Muammere Güler, Zafer Çağlayan ve Eğemen Bağıştan, hem Ak Partiden ve hem de Milletvekilliğinden istifa etmelerini ve şu anda TBMM sinde haklarında kurulan soruşturma kuruluna yardımcı olarak, biz masumuz, Ak Partinin tertemiz zimamına sığınarak, o çatının zarar görmesini istemiyoruz, kurul bizi YÜCE DİVANA sevketsin, gidip orada Aklanacağız, ondan sonra geri döneceğiz demeleri için.

Yaparlar mı?

İmkanı yok.

Fakat soruşturma kurulunun böyle bir imkanı var. Bana ne Muammer Güler, Zafer Çağlayan, Egemen Bağıştan.