ORDU HAZIRLIKLI DEĞİLMİŞ

İki gün önce Balyoz davasından henüz kesinleşmiş olmasa da müebbet ağır hapis cezası almış olan eski genelkurmay başkanı İlker Başbuğ, ordunun kendisine kurulan kumpası önlemeye hazırlıklı olmadığını, konuyu başlangıçta kavrayamadığını, bu itibarla ordunun şerefli mensupları hakkında açılan davalar ve bu davalar sonucunda verilen kararlarla çok mağdur duruma düştüklerini söylediğini işittim.

Genelkurmay Başkanlığı görevine kadar yükselmiş olduğuna göre elbette zekası müsellem olan İlker Başbuğ’un

onlarca darbe girişimini,                   

darbe hazırlığını,

ıslak imzalı Cemaati ve Ak Partiyi bitirme planlarını,

zir vadisinde ele geçirilen silahları,

Poyrazköyde gömülü roketatar silah ve mermilerini,

Ümraniye’de bir binada bulunan el bombalarını,

Gölcük Donanma Komutanlığında komutan odasının zeminine gizlenmiş olarak ele geçirilen delil arasında, içlerinde en önemlisi olarak kabul edilen 5 numaralı harddiski,

İstanbul Birinci ordu komutanı Çetin Doğan’ın ağzından dökülen ve cümle alemin şahit olduğu darbe hazırlıklarını,bu konuşmalar içerisinde özellikle dikkati çeken “bu defa durmak yok, merhamet yok, vurmak var, tepelemek var” sözlerini,

ön toplama kampı olarak oluşturulmak istenen stadyumlarda en azından 200 bin kişinin göz altına alınacağını, yeterli kapasitede olmaması sebebiyle, tutuklanacak olan bu kişilerin hangi cezaevlerine konulacağı yolundaki planlamaları,

Genelkurmay Başkanlığında kendisinden önceki Genelkurmay Başkanı olan yaşar büyükanıt tarafından kurulan ve kendisinin de bir kısmını kapattığı,

bir kısmını ise yeni kurdurduğu internet sitelerini ve bu siteler tarafından yürütülen andıçlamaları nereye koyacağını, o da kendi eseri olmayan bir tek “kumpas” kelimesi içerisine yerleştirmesini ve bu kelimenin her şeyi çözecek bir sihirde olduğunu söylemesi gerçekten çok garip bir olay.

İnsan zihni nisyanla malül, o açıdan hatırlatmakta yarar var.

Danıştay saldırısı sonrasında düzenlenen cenaze töreninin yerini herkes unutsa bile ben nasıl unutayım.

Eylemden sonra düzenlenen cenaze töreni İç İleri Bakanlığı ile Emniyet Genel Müdürlüğünün önünde yapıldı. Yoğun bir kalabalık vardı. Hemen herkes Ak Parti aleyhine sloganlar atıyordu. Oysa Partiden törene katılmamız istenmişti. Bizler de acaba iki adım ötemizdeki tören yerine yürüyerek mi gidelim, yoksa herhangi bir tatsızlık yaşamamak için, iç işleri bakanlığını araba ile arkadan dolanıp, protokolün bulunduğu yere öyle mi gidelim diye birkaç arkadaşla istişare ettik. Sonra ne şeytanı gör, ne de kulhuvallahu ahadi oku, bir arabaya binelim, bakanlığın arka tarafından arabamızı park edelim, törene öyle katılalım dedik. Öyle de yaptık.

Tören yerindeyiz.

Ama bizim gibi tedbire gerek görmeyen arkadaşlarımız Meclis tarafından yürüyerek geliyorlar. Ahalinin arasından geçip protokol mensuplarının bulunduğu yere gelecekler. Onların protokole ulaşmak için ahalinin arasından geçişler önce yuhamalara, sonra da tekmelere yerini bıraktı. Birçok arkadaşımız bacaklarına tekme yiyerek bizim bulunduğumuz yere geldiler. Öyle hüzünlü bir manzara idi ki, adeta bu eylem Ak Partinin üzerine yıkılmış duruyordu. Ben, bu tam bir darbe senaryosu, birileri düğmeye bastı, partiyi yerle yeksan etmek niyetindeler, Allah saklasın diyordum.

İç İşleri Bakanlığının önündeki törende katiller defolun, AKP istifa sesleri kulaklarımızı sağır, gözlerimizi kör edecek cesametti idi. Ben ve arkadaşlarım durumun vahametini görünce, Kocatepe Camiindeki törene gitmedik. Ama törenlere katılan Cemil Çiçek beyin nasıl da kovalandığını ve korumalar eşliğinde cami merdivenlerine hızlıca tırmanıp olay yerinden uzaklaştırılışını herhalde sizler de benim gibi unutmamışsınızdır.

Kiliselere, havralara yapılan saldırılar, Rahip Santaro Cinayeti, Malatya Zirve yayın evni katliamı, Hırant Dinkin hunharca öldürülmesi, derin

güçlerle bir bir sahneye konuldu. Ama her defasında Allah’a şükürler olsun ki, olay sanıkları yakalandı.

Aslında bu sanıkların yakalanmasında görev yapan polislerin şimdi paralel yapılanmanın mensupları olarak oradan oraya tayinleri yapılıyor.

Oysa o günlerde hep şu söyleniyordu.

Şu andaki Polisler bir başka vatanseverlik sergiliyorlar.

Eğer onlar olmasa, bu ihtilalci sergerdeler tüm olup bitenleri hükümete mal edecekler, hükümette bulunanların gemi azıya aldıklarının propagandasını yapacaklar, can ve mal güvenliği kalmadığı için hazırlamış oldukları ihtilal senaryolarını sahneye süreceklerdi. Polisler eylemlerin katillerini yakaladı ve böylece karanlık güç sahiplerinin kimler olduğu bir bir ortaya konuldu, eskiden olduğu gibi, hem eylem yapıp, hem de bu eylemleri bahane ederek milletin tepesinde boza pişirme dönemleri sona erdi. Üstelik ihtilalciler somut deliller ile yakalandılar, tutuklandılar, haklarında mahkumiyet kararları verildi, hatta bu kararların bir kısmı Yargıtay tarafından onandı.

İlker Başbuğ cesametinde!!! Birisi şimdi tüm bu olup bitenlerle adeta alay edercesine, koltuğuna kaykılmış vaziyette, orduya kumpas kuruldu, ordu bu kurulan kumpası önlemeye hazırlıklı değildi, o nedenle bir sürü ordu mensubu hiç hakketmediği muameleye maruz kaldı ve hatta cezalandırıldılar diyor.

Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru haklarını değerlendirerek vermiş olduğu ihlal kararları üzerine, gerek Balyoz ve gerekse Ergenekon davalarından tutuklu bulunan askerler serbest kaldılar. Ama herkes biliyor ki, bu serbest kalmalar davaların beraatle neticelenmesi anlamına gelmiyor. Mahkemeler dosyaları yeniden ele alacaklar ve yapacakları yargılamalar neticesinde yeni bir karar verecekler.

Mahkemelerin yeni oluşan konjonktür sebebiyle beraat kararı vermesi mümkündür. Çünkü hükümet kanadından çok önemli bir isim 17 ve 25 Aralık operasyonlarından sonra, aynı muameleye maruz kaldıklarını ifade sadedinde, orduya kumpas kuruldu dedi. İşte o sihirli kelime nerede ise bütün davaları ya beraatle veya davaların düşmesi ile sonuçlandırabilir. Fakat aksi de olabilir. Yani Mahkemeler bunca somut delili yok saymanın kamu vicdanında büyük rahatsızlığa yol açacağı gerekçesi ile tümü

hakkında olmasa da bir kısmı hakkında yine mahkumiyet kararı verebilir. Yani demem o ki, şimdiden böyle çok fazla esip gürlememek lazım.

Ama şimdi yeni bir adet çıktı, yukarıda sözünü ettiğim ölümlü eylemlerin failleri cemaat olabilir mi diye Savcılık tarafından soruşturmalar yapılması isteniyormuş. Vay vay vay. Cemaat bunu da mı yapmış!!!

Eğer bu eylemler cemaate yıkılabilir ise, süreçten istifade ile ordu hazırlığını bitirmiş olur. Bu son cümleyi herkes çok iyi okusun.