SİHİRLENMEK

Geçen hafta Adana’daydım. Amcazadem Abdullah Torun bey Adana Büyükşehir Belediye Başkan adayı. Ziyaret edeyim istedim. Adananın her tarafını bilmem ama, Denizli Mahallesini daha önce oraya yerleşmeye giden amcalarımdan ötürü bilirim. Yıllar yılı Adana ile irtibatımız olmuş. Babamın amcazadesi ve aynı zamanda halazadesi Kerim Amca yıllar öncesi Adanaya gidip yerleşmişti. Zaman zaman Çermik’e gelir ailesini ziyaret ederdi. Çok vefalı idi. Çermik’e her gelişinde bizimkiler adeta bayram yaparlardı. Kerim Amca işte bu Denizli Mahallesinde otururdu. Daha sonra bizim Abdullah’ın babası gitti Adana’ya. Ziraat, ticaret işleri ile uğraştılar. Ardından iki amcam daha gitti Adana’ya. Onlar da kendilerine göre biraz ticaret, biraz ziraatle meşgul oldular. Ailemizden onlarca hane var şimdi oralarda. Hemen hepsi dindar, hemen hepsi Devletine ve Milletine bağlı, hemen hepsi hayır hasenat işlerinde koşan kendi halinde insanlar.

Adana’ya giderken bizim Necati Çetinkaya Ağabey ile birlikte olduk Uçakta. Çeşitli konuları görüştük. Biri birimize karşı fikirlerimizi beyan ettik. Baktım ki, birçok konuda aynı görüşleri taşıyoruz. Daha doğrusu Necati Ağabey, Yav Cavit vallahi iki gün önce, üç gün önce şurada, burada arkadaşlar ile konuştuklarımızı söylüyorsun dedi. Zaten aklın yolu bir. Şu son gelişmelerden ne kadar rahatsız olduğumuzu biri birimize aktardık. Rabbim Allah diyen insanların biri birlerine karşı hasmane tutumu aşan bir konumda olmalarından ne kadar üzüntü duyduğumuzu biri birimize ifade ettik.

Adana havaalanına inince farklı bir yere geldiğinizi hemen anlıyorsunuz. Her tarafta baharın kokusu var. Portakal bahçelerinde henüz toplanmamış portakal var iken, yeni senenin portakal çiçekleri uç vermiş. Bu güzel kokular ondan diyorum. Derin nefes almak, baharı koklamak içimin bir hoş olmasına sebep oluyor. Hani bir çoğumuzun çektiğimiz sıkıntılar karşısında bıktım bu hayattan serencamı yerine, ooohhh hayat ne güzelmiş duyguları her tarafınızı kaplar ya, işte öyle bir şey.

Necati Ağabey hadi Cavit birlikte gidelim araba hazır diyor. Bildiğiniz üzere Çetinkaya ailesinin Adana’da büyük işyerleri var. Çetinkaya mağazaları onların.

Teşekkür ediyorum. Çünkü beni de karşılamaya gelen akrabalar var.

Birlikte Partiye uğruyoruz .

İl Başkan yardımcısı, vekilim Başkanımız bir yere kadar gitti, şimdi gelecek, biraz beklerseniz, görüşme imkanınız olur diyor. Tamam diyorum ve o arada dereyi geçerken paçayı sıyırıp giden eski başkan ile ilgili görüşlerimizi biri birimize beyan ediyoruz. Bu olayı çok garip karşıladığımı belirtiyorum. Ne olursa olsun, hakaret dışında hangi muameleye insan maruz kalırsa kalsın, bu hengamede parti bırakılır gidilir mi, bu gidiş toplum tarafından makul karşılanır mı diye soruyorum. Başkan yardımcısı arkadaş, haklısın diyor, ama onun da kendine göre bir takım gerekçeler var diyor.

Bir şey söyliyeyim mi sana diyorum, söyle diyor. Herşey “benlik” başka bir şey değil. Siyaset hiyerarşisi çok bol ve önemli olan bir sosyal hareket alanı. Hele Ak Parti siyasetinde Başbakan gibi karizması en üst seviyede seyreden bir insan ile çalıştığınız zaman, “itaat” ön plana çıkıyor.

Az sonra il başkanı geliyor. Gençten bir arkadaş. Avukatmış. Ooo maşallah arkadaşımız da pek genç diyorum. Yok ya vekilim diyor, 45 yaşındayım diyor. Olsun sen gerçekten 35 gibi görünüyorsun dediğimde tebessüm ediyor.

Ama dediğim kadar yeri var. Arkadaşımız pek heyecanlı. Cumartesi günü Başbakan Adana’ya gelecekmiş. Vallahi benim haberim yok. Öylesine gittim. Denk geldi. Başkan oraya buraya talimatlar yağdırıyor, biraz da kızıyor. Heyecan ile birlikte kızgınlık, hem kendisini yıpratıyor, hem de karşısında olanların hani bir yerde deriz ya, eli kolu biri birine dolanıyor.

Abdullah’ı soruyorum.

Denizli Mahallesinde diyorlar.

Aman Allah’ım demek DENİZLİ mahallesindeler.

Yanımdakilere hadi kalkın Denizli Mahallesine gidiyoruz diyorum.

Ana cadde boyunca ilerleyince bizimkileri gördük. Hiç yanaşmadan biz de vatandaşlarla birlikte onları takip ediyoruz. Bir ara Abdullah gördü, sen devam et dedim, ama birkaç saniyeliğine ayak üstü görüştük. Esnaf gezdik. Sonra bir kahvehanede çay molası verildi. Kahvehane meğer bizim Çermiklilerinmiş. Oturduk güzel bir çay içtik.

Sonra Cuma Namazı.

Cami çıkışında MHP liler Denizli Mahallesinde Seyhan Belediye başkanlığına aday olan Abdullah Çalışkan’ın seçim bürosu açılışına davet ediyorlar.

Abdullah Çalışkan da Milli Görüş geleneğinden gelen, birlikte Milletvekilliği yaptığımız bir arkadaş. Ak Partiden Büyükşehire aday olup, gösterilmeyince, o da gitmiş MHP den Seyhan ilçe Belediye Başkanlığına aday olmuş.

Hayatı boyu MHP binalarının önünden geçmeyen birisinin MHP den aday olması biraz garip. Ama Ak Partinin istikbal vaat eden insanlarını bulundukları yerden çok kolay indirmesi, değiştirmesi bir takım inkisarlara sebebiyet veriyor. Onlar da gidip karşı cenahta yer alıyorlar.

Cumartesi günü yine partiye gittim. İl Başkanı yine yüksek perdeden talimatlar veriyor. Belli ki, Başbakanı karşılarken, bir eksiklik kalmasın istiyor. Bana Vekilim Havalimanındaki protokolde değil de, meydandaki protokolde yeriniz olacak diyor.

Yüzüne karşı bir şey söylemiyorum, ama içimden işte bu diyorum. Ya ben hem misafir, hem vekillik yapmış, hem amcazadesi Büyükşehire aday olan birisiyim, tabir caiz ise olmayan protokol yaratılır, bana yer açılır öyle değil mi diye iç geçiriyorum, ama şunu da söylemekten geri durmuyorum, siz işinize bakın, ben sorun teşkil etmem diyorum.

O ara benimle birlikte Adana ilinden vekillik yapan Recep Garip isimli arkadaşım geliyor.

Sarılıyoruz. Sonra sohbete koyuluyoruz.

Recep bey, ağabey hadi iç odalardan birisine geçelim daha rahat konuşuruz diyor.

Geçiyoruz.

Recep bey eski Ortadoğu coğrafyasında geçerli olan SİMYA ilminden söz ediyor. Bunu şimdi İran çok güzel uyguluyor, üzerinde çalışmalar yapıyor, batı ülkelerinin de bu yönde gayretleri var diyor.

İranda siyasilerimiz Simya ilmini uygulayanların olumsuz etkisine maruz kalmışlar, dağınıklık ondan diyor.

Hafif bir tebessümden sonra, Recep bey, ben her türlü “zahiri” ve “Batıni” ilimlere inanan birisiyim. İlmin ehemmiyetini de hiçbir zaman inkar etmedim, etmem. Ancak “Simya” ilminin uygulayıcılarının eylemine maruz kalıp olumsuz etkilenenler olabilir. Bundan kurtuluş yolu vardır. O da sağ ayağınızın milim şaşmadan İslamın bağrında yer tutması gerekir, yani sabit kadem olmanız lazım. Bak eski Mısır’da Hz.Musa Aleyhissalama Firavun ve avanesi ne sihirler yaptılar. Ama o Allah’a güvendi, itimat etti, onun emirlerinden zerre sapma göstermedi ve sonunda bütün sihircilerini yerle yeksan etti. Sihirbazlar Hz. Musa’nın gösterdiği mucizeler karşısında secdeye kapandılar ve teslim olduklarını, yani İslama girdiklerini söylediler. Bu duruma kızan Firavun demek o sizi “sihirlemiş”, o nedenle ona tabi oldunuz. Siz göreceksiniz, sizleri yakalayacağım, kollarınızı, bacaklarınızı çaprazlama keseceğim, sizi adım, adım ölüme sürükleyeceğim dedi. Bunun üzerine Hz. Musa’ya sihir yapmak isteyip de, bu işte büyük hakikat karşısında başarılı olamayanlar, biz ona teslim olduk, Müslüman olduk, bundan sonra sen ne yaparsan yap dediler.

DEMEK İSTİYORUM Kİ, İNSAN İSLAMDAN KAYARSA İŞTE O ZAMAN SİHRE MARUZ KALIR. SİHİR İNSANIN İSLAMDAN AYAĞININ KAYMASIDIR DİYE SÖZÜMÜ SÜRDÜRDÜM.

Bunun üzerine Recep Bey ağabey biraz daha sözlerini açar mısın deyince, dedim ki, Para insanı kaydırır, kadın insanı kaydırır, şöhret insanı kaydırır, makam insanı kaydırır, koltuk insanı kaydırır, adeta sihirlenmiş olursunuz.

İran, Miran hikaye.

Recep bey hadi forsundan beni yararlandır, havaalanına götür, Sayın Başbakanı birlikte karşılayalım dedim. Öğlen namazını kıldık ve gittik.

Alanda Sayın Başbakan, Diyarbakır’ı terk etmişsin dedi. Yo Sayın Başbakanım bundan sonra oraya gideceğim dedim.

Miting bitti akrabaların işyerine gittik. Oraya yetişmeden Adana kebabı söylemişler. Acıkmışım. Ama kebabın içersinde çok yağ olmasından endişe ediyorum. Öyle değilmiş. Kebabı sıcak severim, sanki ben yedikçe kebap ısındı. Her yerde olduğu gibi burada da, gerçek esnaflar arasında hile huda

olmuyor. Güzel bir Adana kebap yedim. Nane molla olan mideme de dokunmadı.

O ara Recep Garip bey vekilimiz yine aradı. Ya ağabey seni kaybettik, buluşalım, birlikte olalım dedi. Aradığı için, nezaketi için teşekkür ettim. Yapman gerekeni yaptın,aradın, incelik, zerafet gösterdin dedim.

Havaalanı yanında BDP lilerin hakim olduğu bir Mahallede Siirtten bir mellenin yanına gittik. İlim ehli. İnşallah İrfanı da vardır. Sohbet ettik. Çok memnun kaldı. Beni Mahmut beyin yanına götürdüler dedi. Özür diledim. Ne demek seni Mahmut beyin yanına götürmek, onların senin yanına gelmesi lazımdı dedim. Gönlünü aldım. Onlar adına ben geldim dedim, çok memnun kaldı.

Uçakta ve gece boyunca Sihirlenmek, İnsanın İslamdan ayağının kaymasıdır dedim. Yoksa Hz. Yusuf Aleyhisselam Emir’in karısının hadi gel demesi karşısında “İnnenefse leammaretun bissuvi. İlla ma Rahime Rabbi- Rabbim Merhamet etmez ise, İnsanın öz nefsi insanı kötülüklere sevkeder” der mi idi.

Demez, sihirlenip, gayyalara sürüklenirdi.