TÜRKİYE GERÇEK BARIŞINI ARAMALI

Hukuk sahasında süreci benim kadar yaşayan kaç arkadaş kaldı bilmiyorum. PKK örgütü ilk uç vermeye başladığı 1977-1978 yıllarında, diğer Kürt örgütleri bir anda kendilerine yönelik vurma ile kırma ile ortaya çıkan PKK yı bir Kürt örgütü olmaktan ziyade Kontra bir örgüt olarak değerlendiriyorlardı.

Bu sebeple bölgede çok büyük çatışmalı dönemler yaşandı.

Güneydoğunun hemen her tarafında PKK militanları ile Rızgari, Ala Rızgari, Kawa, Denge Kawa, KUK militanları arasında, yani Kürt halkının kendi içerisindeki savaşına şahit olduk.

PKK bütün bu örgütleri ezdi geçti. (PKK bu gücü nereden buldu,silah araç gereci nasıl temin etti, fikri ve lojistik desteği bu kadar profesyonelce kendi çabası ile mi elde etti, yoksa kötü malikin kiracıyı ev sahibi yapmasına mı şahit olduk, bilmiyorum) Tabii bunun üzerine diğer Kürt örgütleri mecburen ona biat etmek zorunda kaldılar.

Şimdi de İŞID, PKK  benzeri eylemler ortaya koyuyor. PKK nın taktiği ile İŞID ın uygulamakta olduğu taktik arasında hemen hemen hiçbir fark bulunmuyor.

Burada sadece iŞID ın takip etmekte olduğu stratejiye dikkat çekmek, bu strateji ile işin nerelere varacağına işaret etmek istedim, hepsi o kadar, yoksa konumuz o değil.

1980 yılında Kenan Evren ve arkadaşları tarafından yapılan ihtilalde, ülkenin her tarafında cereyan eden ve günde en az 20 kişinin öldürüldüğü olayların tesiri elbette inkar edilemez, ancak, PKK nın ülkenin Güneydoğusunun her tarafında aleniyet kazanan çatışmalarının da ihtilalde çok büyük etkisi vardı.

İhtilal sonrası binlerce kez yazılmasından ötürü artık herkesin çok iyi bildiği Diyarbakır Cezaevi sürecini; hem burulara tıkılan kişilerin maruz kaldıkları dünya tarihinde ender uygulama alanı bulan işkenceleri ve hem de bu kişilerin yargılandıkları, Diyarbakır 7. Kolordu Komutanlığının içerisinde kurulan Sıkıyönetim Askeri Mahkemelerinde cereyan eden olaylarla bire bir yaşadık. Bu süreci bire bir yaşayan bir elin iki parmağı kadar insan ya kalmıştır veya kalmamıştır.

Devletin bu sorunu çatışma ile çözemeyeceği çok net anlaşılmıştır.

Ergenekon davasından yargılanıp, mahkum olan Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ, biz bütün orduyu Kandile yığsak, çatışma ile bu sorunun üstesinden gelemeyiz demişti.

Aslında aynı açmaz PKK bakımından da söz konusudur.

Onlar da şimdiye kadar devam eden çatışmalı süreçte Türk ordusunu yenemeyeceklerini, bağımsız bir Kürdistan kurma çabalarının sonuç vermeyeceğini, Türkiye’den kemiyette olmasa da keyfiyette bir kopuşu dayatan “Özerk Yönetim” v.s nin de gerçekleşme şansının olmadığını gördü.

Peki sonuç?

Sonuç barıştan başka bir şey değil.

Bunun nasıl sağlanacağını ve nelerin oluşması halinde barış isteğinin gerçek bir barışa evrileceğini hemen herkes az çok biliyor.

Olay şudur.

Kürt Kimliğinin tanınması, bu ülkede yaşayan tüm insanların etnik kimliğine vurgu yapmayan, Türkiyelilik betimlemesi ile çözülür. Yoksa Türk kimliğine de, Kürt kimliğine de vurgu yapılmaya başlandığında, bunun sonucunun gelmeyeceği görülmüştür.

Yani tüm kimliklere Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı ibaresi yazılır, uyluğu kısmı kimliklerden çıkarılır. İsteyen kendisini Kürt, isteyen Türk, Arap, Laz, Çerkez, Pomak, Gürcü, Abaza, Terekeme görebilir.

Kürtçe’nin Türkiye’nin her tarafında öğretilmesinin/ihtiyaca göre eğitim dili olarak verilmesinin/ önündeki engeller kaldırılır, iki.

Dağdakilerin kesin olarak silah bırakmaları temin edilir, üç.

İşin muallakta kalmaması, uygulamada ortaya çıkacak birlerce farklı durumun kaos yaratmaması için, SİYASİ genel bir af çıkarılır, silah bırakılmasının temin edilmesi, dağların boşaltılması halinde, böyle bir yasa çıkarmanın ülkede hiçbir antipati ile karşılaşması söz konusu değildir, işin tava geldiğinin tam zamanıdır, dört.

Bu aftan Abdullah Öcalan da yararlanacak mış, eee ne yapalım, onunla barış görüşmeleri yapacaksınız, onun isteği/emri/ ile binlerce insan silah bırakacak, çatışma bitecek, ülkede kırk yıldan beri devam eden anaların gözyaşı dinecek, kardeş katliamı son bulacak… ama o içeride kalacak!… bunu aklınız alıyor mu?  Abdullah Öcalan gördüğüm kadarı ile şahsına ait konuların barışın önünde bir engel olarak görülmesini istemiyor. Ev hapsi falan da yeterli şimdilik. Beş.

Gerisi teferruat işlerdir.

Bakıyorum da dağdan inişlerin yine yasal bir güvenceye kavuşturulmadan çözümlenmesi gibi absürt bir takım talepler topluma pompalanmaya çalışılıyor. Eee gelsinler de, olaylara karışmamışlarsa evlerine dönsünler de, kimse bir şey yapmayacak da, v.s v.s Peki bunun güvencesi nedir? Bu isnatlarla cezaevinde olan, yani konumları itibariyle bir şekilde yargıya intikal eden kişilerin durumu ne olacak? Ceza alanlar, cezası kesinleşenler, davaları yargı aşamasında olanlar, bunlar ne olacak? Yargının elinde bu dosyaları kim, nasıl alacak?

Bu doğru bir düşünce değildir.

Hukukçu olmayanların kendilerine göre yağdan kıl çeker gibi öne sürdükleri “Çerçeve Değerlendirmeler” hukuki değil, siyasidir. Yani biz bir şey yapmadık, süreç içerisinde onlar hem silah bıraktılar, hem evlerine döndüler “galip gelme fikri” bu konuda fikir beyan edenlerin “kurnazlık” girişimidir, sonuç getirmez.

Değil böyle işi ortada bırakmak, onlarca kez çıkarılmış olan eve dönüş yasalarının hangisi sonuç verdi, bir ona bakın, ondan sonra istiyorsanız işi yine atiye/geleceğe/ terk edin, yani zamana bırakın. Bir on sene, on beş sene daha çatışır, sonra dediklerimi fazlası ile yaparsınız.

DİYARBAKIRA VE ÇERMİKLİLERE MÜJDEM.

Çermik Kale Barajının ihalesi bugün yapıldı ve bitti. Teklifler alındı. Ancak kim en düşük teklifi verdi, nasıl verdi, işlemin gizliliği sebebiyle bilmiyoruz. Bir ay veya kırk gün içerisinde kesin sonuç alınacak. Barajlar dairesi başkan Vekili Ergün beyin bana verdiği bilgiye göre bu sene inşallah Kale barajının yapımı için kazma vurulacak. Ağlayacak haldeyim. Haydi hayırlısı. 11 yıllık takip sonuç getirdi. Allah’ıma binlerce şükür. Halk için siyaset böyle de yapılıyor işte.