VE İSRAİL BİR GÜN MUTLAKA VURULACAKTIR

Bizim Karadenizlilerin çok hoşuma giden bir sözleri var. Furdi, furdi, furildi.

Evet konunun mizaha gelen yanı yok elbette. İçimiz kan ağlıyor.

Geçen hafta daha bugünleri, bu saatleri görmeden yazdım. İsrail’e seslendim, neden vurmayasın ki.

Aslında İsrail’e seslenmedim, derdin, yaranın büyüğünün içimizde olduğuna telmihte bulundum. Bir ev darman dumansa, bir kapı, bir şehir perenk perenk ise, camide namaza duranlardan birisinin söylediği “ya namaza duruyorum, acaba önümdeki, arkamdaki paralel mi, sağıma, soluma selam veriyorum camia mı, cemaat mi her neyse onlardan mı” noktasına gelmiş isek, bizi vurmayan kalmaz. Ve aslında böyle bir vurulmaya biz davetiye çıkarmış olduğumuzun farkında bile olmayız.

Mısır’da Tahrir meydanına toplanan milyonlar kansız bir darbe ile şöyle veya böyle adı demokrasi olan bir yönetime geçmeyi temin ettiler. İşler aslında iyi gidiyordu. Yeni Anayasa kabul edilmişti. Daha iyisini yapma konusunda bir kararlılık baş göstermiş bulunuyordu.

Ama bu benim teşhisim. Ne oldu ise Suriye’de yaşananlar ile oldu. Başını Türkiye’nin çektiği kimi ülkeler Mısır’da olduğu gibi İhvan’nın Suriye’de de kısa süre içerisinde Esed yönetimini al aşağı edeceği, gerçek bir stratejik derinliğin gerektirdiği Mısır, Suriye ve Türkiye üçlüsünün hem siyasi, hem demokratik, hem sosyal ve hem de kültürel açıdan yeni bir model üretmede nasıl da başarılı oldukları ortaya konulacak, ardından İsrail tıpış tıpış hesap vermeye gelecekti.

Ekonomik, sosyal, kültürel açıdan çok güçlenen Suriye’nin bir de siyasi yönden bu birlikteliğe katkı sağlayacak bir yönetime kavuşması halinde, yüz yılın projesi bir bir hayata geçirilecekti.

Kabul edelim ki, hesaplar tutmadı. Suriye’nin içerisine ateş düştü. Bu ateşin kendi payına düşen kısmını söndürmeye çalışan Türkiye, dostlarından, müttefiklerinden istediği yardım talebine, dönüp bakan bile olmadı.

Türk resmi yetkilileri, birçok defa “hadi siz elinizden geleni yapın, biz dostlarınız olarak arkanızdayız” diyenlerin tabanı yağlayıp kaçtıklarını dile

getirmek zorunda kaldılar. Sanıyorum “Ey batı, Ey ABD neredesin, insanlar katlediliyor, evler yıkılıyor, bir tarih, bir kültür yok ediliyor, neden olan bitene sağır sultan rolü içerisine girdin” sözlerini siz de hatırlıyorsunuz. Bu sözler birçok kez yüksek perdeden seslendirildiği halde kimsenin dönüp bakmadığına şahit olduk.

Batı niye dönüp baksın? O istediğini aldı. Suriye’de bulunan kimyasal silaha dönüşecek mataryaller bir bir batı tarafından elinden alındı.

Bu yapılır iken, Suriye’nin komşuları için tehdit oluşturduğu söylendi.

Bununla güya Türkiye’nin de güvenliğinin sağlanmış olduğu imajı yaratıldı. Oysa dünya alem biliyor ki, bu yapılanlar tamamen İsrail’in güvenliğini sağlamaya yönelikti.

Suriye’nin elindeki kimyasalların batı tarafından imha edilmesine karşılık, Suriye rejiminin iş başında kalması Rusya tarafından garantiye alındı.

Bundan sonrası ham hayaldir. Suriye rejiminin öyle kolay kolay çökmesi artık söz konusu değildir.

Ancak olan oldu. Suriye gerek sosyal, gerek ekonomik ve gerekse siyasi açıdan en büyük dostu haline gelmek üzere olan Türkiye ile şimdi düşman. Rejim işbaşında ama bir başka ülkenin tasallutuna karşı koyacak veya en büyük hasmı olan İsrail’in yaptıklarına cevap verecek durumda değil. Ara ara Suriye, İsrail hava kuvvetlerinin büyük saldırılarına maruz kalsa da, parmağını oynatacak durumu yok.

Suriye’de yaşananlar, döndü dolaştı Mısır’ı vurdu. Halkın doğrudan gerçeklerle yüz yüze gelme ve kendi iradesine sahip olma hakkı elinden alındı. Batı Mısır’da yaşananlara zerre kadar ses çıkarmadı. Yeniden dikta rejimi ülkeye hakim oldu ve bu rejimin gelir gelmez ilk yaptığı işlerden birisi Gazze Şeridi ile irtibatını sağlayan Refah Sınır kapısını kapatmak oldu. İsrail’in güvenliği yeniden büyük bir teminat altına alındı.

Bu karar ile Gazze yeniden demir pencere, kör duvar haline getirildi.

Ve Türkiye’de yaşananlara en iyi örnek teşkil eden yukarıda bir Camiye giden, siyasi yönü ağır basan insanımızın, sağıma soluma selam verir iken, acaba paralelci mi şeklindeki ironik gırgırı, bizim nasıl da biri birimize düştüğümüzün en açık delili olarak karşımıza çıktı.

Tüm bu olup bitenleri fırsat bilen İsrail,yeniden Gazze’ye saldırdı. Sınır boylarını silahları ile dövüp temizledikten sonra, şimdi de kara harekatı başlatmış bulunuyor. Şehit sayısının üç yüze yaklaştığı, binleri bulan yaralanın olduğu haberleri geliyor.

Evet ilk cümleme dönmek istiyorum. Bu işin de elbette bir sonu olacaktır. Ve İsrail bir gün mutlaka vurulacaktır.