YAŞAT Kİ YAŞAYASIN

Türkiye’nin Kuzey Irak Kürt yönetimi/Kürdistan/ ile çok iyi ilişkileri var. Zannediyorum bu bölge ile olan ikili ilişkilerdeki mükemmellik tarihinde hiçbir zaman bu şekilde olmamıştır.

Ak Parti iktidarı öncesinde bölge kendi özdeyişinde Kürdistan olarak adlandırılsa da, Türkiye böyle bir ismi telaffuz etmeyi adeta “düşman belli” tabiri ile anlıyordu. Zira bu isimle bölge adlandırılır ise, bunun Irak Cumhuriyetinden kopma anlamına geleceğini, sonucun bağımsızlığa gideceğini ve kırmızı çizgi oluşturan bu durumun aynı zamanda savaş sebebi sayılacağını açık açık belirtiyordu. Irak’ta bir Kürdistan Devleti kurulur ise, bunun behemehal Türkiye’yi etkileyeceğine inanılıyordu.

Türkiye şöyle düşünüyordu. Bir kere ülkenin 30 yıldan beri düşük yoğunluklu savaş halinde bulunduğu PKK militanları Kuzey Irak’ta Kandil dağında üstlenmişlerdi. Irak ülkesinden temin ettiği her türlü destekle Türkiye topraklarına geçiyor, karakol basıyor, yol kesiyor, insanları kaçırıyordu.

PKK militanlarının saldırılarına karşı Türkiye kendi Meclisinden çıkartmış olduğu TEZKERELER ile cevap verse de, bir türlü bu işin sonunu getiremiyordu. Sonradan Genel Kurmay Başkanı olan İlker Başbuğ Kara Kuvvetleri Komutanı olduğu dönemlerde, biz Türk ordusunun bütününü buraya yığsak, bu işi bitiremeyiz gibi bir açıklama yapıyordu. Çünkü PKK militanları hem Irak içinden, hem İran’dan ve pek tabii Türkiye sınırındaki il, ilçe ve köylerden her türlü desteği sağlıyor, bir dağ silsilesinin dört bir yanına dağılmış bu insanlarla mücadele etmek elbette kolay olmuyordu. Bugüne kadar gelinen noktada Türkiye galip gelmedi, mağlup da olmadı. Aynı şey örgüt için de geçerli. Ne var ki, Kürtlerden hayatını kaybedenlerin sayısı, Türklerden 5 kat daha fazla.

ABD öncülüğünde oluşturulan koalisyon güçlerinin 2003 yılında başlayan Irak saldırısı ile bu ülkedeki bütün taşlar yerinden oynadı. O taşların büyük çoğunluğu hala yerine oturabilmiş değil. Bu taşlar en az bir on sene daha yuvarlanıp duracak. Eski Irak’ı yeniden tesis etmek bence hayal. Hele Irak Şam İslam Devleti/İslam Devleti/ örgütü militanlarının son bir senede yapmış oldukları hamlenin gelmiş olduğu noktaya bakıldığında; işler daha da karışık hale geldi. Üstüne üstlük, şimdilerde bu örgüte karşı ABD nin önderliğinde başlatılan havadan saldırı harekatı, sorunu daha kötüye götürecek ve göreceksiniz, işin içinden çıkılmaz bir vaziyet alacak.

ABD öncülüğünde başlatılan havadan saldırı harekatına, yerden savaş başlatmak üzere Peşmergenin harekete geçirildiğini biliyoruz. Tabii Peşmerge ile birlikte PKK militanları da hareket halinde.

Ve işte bu noktada gerek Kuzey Irak Kürt yönetimi ve gerekse batı dünyası, Türkiye’nin Peşmergeye yardım etmesini istiyor. Bu yardımın Lojistik destek

sağlamanın ötesinde askeri yardım haline dönüşmesini, hatta Türk askerinin nerede ise bu bölgede savaşa girmesini istiyorlar. Düşünsenize Türk askeri, PKK ile birlikte IŞİDE karşı savaşıyor!!!. Bunun imkansız olduğunu Türk yetkilileri duyurdu. Fakat bu bölgede IŞİD e karşı yapılan savaşa Türkiye Lojistik/ismine şimdi İnsani yardım deniliyor/ destek vereceği açıkça ifade edildi. Savaş literatüründe Lojistik desteğin çul çaput olmadığını herkes biliyor. Bunun adı silahtır arkadaş.

Olaya biraz daha geniş bir prespektiften bakalım. IŞİD militanlarının tamamı Sünni Müslümanlardan oluşuyor. İster Türkiye’den, isterse dünyanın neresinden giderse gitsin, bunların bir tekinin bile Şii olmadığı, tamamının ehli sünnet olarak bilinen bir mezhebin mensupları olduğu herkesçe malum. Batı dünyasının kapıları kapalı konteynirlarına binen bizim insanımız, dışarıdan çalınan davula mızıka ile eşlik ediyor. Bunlar Vahşi. Bunlar Vahşi. Eee tamam bunlar vahşi de olsa insan. Peki bu insanlar ne istiyor. Neden silaha sarıldılar, ne istiyorlar, gerçekten ne istiyorlar. Hiççç vahşi insanlar ne isteyebilir ki gibi bir yaklaşımla olaya yaklaştığınızda, o vahşetin katlanmasına sebep olursunuz. Türkiye PKK ya ve onun liderine “vahşi, çocuk katili, bebek katili, vatan haini” dedi de ne oldu? Şimdi o insanla sabah akşam görüşüyor, ülkede düşük yoğunlukta da olsa devam eden savaşın sona erdirilmesine yardımcı olmasını talep ediyor. Hatta devlet görevlileri rahat görüşmeler yapsın diye kanun çıkartıyor.

Demek istiyorum ki; Türkiye Kürtlerin ülkesini işgal eden bir Devlet olmadığı halde, bakın başına neler geldi. Türkiye şükretsin ki, savaştığı insanlarla hem din birliğine ve hem de Mezhep birliğine sahip. Zira din ve mezhep birliği bir anda her şeyin ötesine geçiyor ve bir üst KİMLİK oluşturuyor.

Diyeceksiniz ki, Iraklı Sünni Müslüman Araplar ile Kürtlerin durumu da aynı değil mi? neden şimdi ikisi karşı karşıya kaldılar. Eeee nasıl kalmasınlar ki, kimse bunları kendi haline bırakmıyor, her halü karda karıştırdıkça karıştırıyor. İşte ondan sonrasının ismi vahşettir. Yabancı mazlum insanların boğazları kesiliyor, On binlerce Ezidi yerlerini yurtlarını terk ediyor.

Ben de diyorum ki, biz bu vahşete ortak olmayalım.

Dilimin altındaki baklayı çıkarayım mı?

1- Biz IŞİD in düşmanımız olduğuna karar vermeyelim.

2- IŞİD ile savaşanlara hiçbir şekilde destek olmayacağımızı açıklayalım. Bizim böyle bir savaşımızın olmadığını deklare edelim.

3- IŞİD ile görüşmenin yollarını arayalım.

4- Ara karıştırıcı değil, Arabulucu olalım.

Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler.