ALLAH TEMİZE ÇIKARSIN

Mardinlilerden duyuyorum, Muammer Güler parti yetkililerine eğer beni yeniden Milletvekili yapmaz iseniz, Yüce Divana sevkim halinde başıma iş gelir diye korkuyorum. O nedenle bu dönemde de aday olmama yardımcı olun diyormuş.
Hakkı Köylünün başkanlığında çalışmalarına devam eden Meclis soruşturma komisyonu hem Muammer Güler’e ve hem de Zafer Çağlayana zor sorular sorduğuna dair basında yayınlar yapıldı, yapılıyor. Bu soruların bir çoğunun komisyon başkanı Hakkı Köylüden gelmesi, Bakanları şaşırtmış olmalı.
Bir nevi sanık pozisyonunda olan bu insanların basında yer aldığı kadarı ile sorulan sorulara makul, mantıklı cevaplar veremediği, Rıza Zarap ile olan para trafiğini bir türlü açıklayamadıkları çok net ortaya çıkmış bulunuyor.
Hatırlayalım, Rıza Zerabın(Sarraf) altın kaçakçılığı yaptığına dair bilgilerin alınması üzerine yurt dışından gelen bir uçakta aramalar yapıldığı, 1 ton 250 kilogram altının gümrük kaçağı halinde yurt içine sokulmak istendiği anlaşılmış ve konu tüm basın yayın organlarında yer almıştı. O dönemde basın kuruluşları arasında yandaş, mandaş ayırımı yoktu. Yeni Şafak Gazetesinin bu konuda sür manşetten yayınlar yaptığını hepimiz hatırlıyoruz.
Uçaktaki altınlara el konulacağı sırada bu altınların Dubaiye gideceği, Türkiye ile ilintisinin olmadığı ifade edilmiş, ancak Uçak Türkiye’den hareket etmeden önce yapılan yeni sayımda, bir ton iki yüz kilo altından, iki yüz kilosunun yok olduğu ortaya çıkmıştı. Bu iki yüz kilo altının hala nerede olduğu bilinmiyor. Rıza Sarraf da kendisine ait 200 kilo altının buharlaşması ile ilgili olarak bir şikayette bulunmadı.
Olayın bu boyutu ortaya çıkınca, her hukuk devletinde olduğu gibi Türkiye’de de makul olan yerine getirildi ve Rıza Sarraf dinlemeye alındı/alınmış/.
Rıza’nın dinlemeye alınması üzerine hepimiz artık gayet iyi biliyoruz ki, dönemin özellikle üç bakanının, yani Eğemen Bağış, Muammer Güler ve Zafer Çağlayan’ın Rıza ile iş ilişkilerine girdikleri ortaya çıktı. Teferruatını yazmama gerek yok, gerek yasal gizli dinlemeler, gerek bu dinmeler sonucunda elde edilen telefon tapeleri ve gerekse, dinlemelerin delillendirilmesi amacıyla yapılan takipler sonucunda elde edilen
görüntüler,tevile ihtiyaç bırakmayacak şekilde izah edilemeyen iş ilişkilerini ortaya çıkardı. Ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir bakanın, Rıza Sarraf’ın önünde yatmaktan söz ettiğini, yüzümüz kızararak duyduk.
Her ne kadar C.Savcısı yapmış olduğu incelemeler neticesinde Bakanlar hakkında takipsizlik kararı vermiş ise de, onun verdiği takipsizlik kararı T.B.M.M sini bağlamıyor.
TBMM sinde üyesi bulunan bütün partiler bu kişiler hakkında soruşturma komisyonu kurulmasını istedi.
Eğer Meclisin en büyük partisi konumunda olan Ak Parti Milletvekilleri sözü edilen bakanların soruşturulmasını istemese idi, böyle bir komisyon kurulmaz/kurulamaz/ ve şu anda komisyona ifade veren Bakanların sorular karşısında açmazları ortaya çıkmazdı. Hani bir diğer deyimle dosyalar tümden kapatılmış olurdu.
Fakat Türkiye siyasetinin bir başka özelliği var.
Özellikle Bakan veya Milletvekili konumunda olan kişilerin rüşvet gibi, görevi kötüye kullanma gibi suçlamalara maruz kalmaları halinde TBMM sinde kurulan komisyonlarda aklanmaları sağlansa bile, bu durum asla unutulmuyor, daha sonraki dönemlerde iş başına gelen hükümetler dosyaların yeniden açılmasını sağlıyor ve bir şekilde işi Mahkemeye/Yüce Divana/ havale etmeden rahat etmiyor.
Ondan sonrası yargının işi. Yargı ne karar verir ise, o. Yani Yargı organları ceza da verse, beraat ta verse, artık herkese susmak düşüyor.
Mesut Yılmaz ile Tansu Çillerin TBMM sinde biri birlerini akladıkları günleri gayet iyi hatırlıyoruz. Ama sonra Ak Parti hükümeti kurulunca, ilk yaptığı işlerden birisi Yolsuzlukların üzerine gitmek ve Başbakanlık yapmış olan Mesut YILMAZ, Bakanlık yapmış olan Koray Aydın gibi kişileri yüce divana sevk etmek oldu. Bu kişiler gittiler orada yargılandılar, aklandılar, o ayrı bir konu.
Basından takip ettiğim kadarı ile Bakanların tevil yollu itirafları karşısında, hiç kimsenin yapacağı bir şey kalmamıştır. Meclis Soruşturma Komisyonu raporunu hazırlayıp TBMM sine sunduğunda, büyük ihtimalle bakanların yüce divana sevklerinin isteneceğine inanmaya başladım.
Bunun ilk işaretini Hayrettin Karaman verdi. O yazmış olduğu son yazılarından birisinde, Siz ey devleti idare edenler, Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu
Gelir de adl-i ilâhî sorar Ömer’den onu’
diyen büyük Ömer’in (Allah ondan razı olsun) makamında oturuyor değil misiniz? İlâhî adalet bir koyunu yiyen kurdun hesabını yönetenden soracaksa, yoksulların hakkını yiyenlerden, milyonlar sürünürken sefa sürenlerden, yoksulların hakkını bunlardan alarak onlara ulaştırmayan yöneticilerden hesap sormayacak mı?
Göklerden üzerimize bela yağacak!
Bugünden tezi yok öyle tedbirler alınsın ve öyle düzenlemeler yapılsın ki ülkede, temel ihtiyaçlarını temin edememiş bir fert kalmasın.
Ya bu olacak veya göklerden üzerimize bela yağacaktır vesselam!” dedi.
Diğer yandan Ak Parti Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner dünkü Yeni Şafak gazetesindeki köşesinde,
Başbakanımız Davutoğlu yolsuzluklar bahsinde aynen böyle diyor: “Kardeşim de olsa kolunu keserim.”
Evet, babamızın oğlu da olsa kolunu keseriz biz.
AK Parti’nin inancı bu işte.
Yolsuzluğa sıfır tolerans.
Davamızın büyük lideri R. Tayyip Erdoğan yola çıkarken 3Y ile mücadele etmenin varlık nedenimiz olduğunu önemle vurgulamıştı.
Bu konuda en ufak bir taviz vermedik.
Vermeyiz de.
Biz büyük bir aileyiz. Her kesimden insanların oluşturduğu bir büyük aile. Elbette içimizden nefsine yenik düşenler çıkabilir.
Hiçbirimiz melek değiliz.
Günahsız ve eksiksiz değiliz.
AK Parti ailesi içinden birilerinin nefsine yenik düşmesi, AK Parti’nin büyüklüğüne ve saygınlığına gölge düşürmez.
AK Parti içindeki çürükleri tasfiye ettikçe toplum nezdinde daha da büyür ve saygın hale gelir. Diye yazdı.
Artık öyle anlaşılıyor ki, gerek Rıza Sarraf ile iş ilişkisine giren ve gerekse bakan olduktan sonra malvarlıklarındaki aşırı artışı izah edemeyen, para
ve mallardaki garip sirkülasyonu anlatmakla acze düşen Bakanlara Yüce Divan yolu gözükmüş bulunuyor.