GÜVENİRLİĞİNİ YİTİREN DEVLETLERİN AKIBETİ?!! (V)

Evet, sevgili okurlar.
Devletler toplumların birer teminatıdır.
Tüm dünya hukuk literatürüne göre, toplumsal içtimai hayat dengesini koruma mecburiyeti, devletlerin boyunlarının borcudur.
Siyasal hayat, sosyal adaletin varlığına bağlıdır.
Sosyal adaletin var olabilmesi için, devlet ve toplum İslami gereklerine uygun olarak, omuz omuza vererek, başarıyla ileriye doğru ilerlemenin ana faktörü ve temel ilkesi; devletin, toplumun üzerine hukuksal hayatın eşit ve dengeli bir şekilde dağıtılmasıdır.
Kamu düzeni, sosyal adalet dengesine bağlıdır.
Terazinin kefesi, sosyal adalet paralelinde tartmıyorsa, o ülkeye hiçbir zaman “hukukla yönetilen bir ülke” denilemez.
Bireyler arasındaki hukuk dengesinin korunması, hakların eşit olarak dağıtılması demektir.
Önce bireylerin hukukunu koruyan devlet, otomatik olarak tüm toplumun hayat-ı içtimaiyesini korumuş ve garantiye almış demektir.
* * *
Bakınız, o yüce İslam Peygamberi (s.a.v) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurmaktadır.
“Komşusu aç olan bir varlıklı tok olarak uyuyamaz. Zira komşusu aç olup da tok olarak uyuyan varlıklı kimseler, bana iman etmiş sayılamaz”
Bu Hadisin manası, gerçekten sosyal dengedir, içtimai hayattır, toplumla bireyler arasındaki yardımlaşma köprüsünün atılması demektir.
Bu da bir demokratik hukuk devletinin varlığına bağlıdır.
Eğer bu yoksa o devlet, bir hukuk devleti olmaktan dem vuramaz.
Sevgili okurlar.
Bilindiği üzere antidemokratik, hukuk dışı, rantiyeci bir hukuk sistemi düşünülemez.
Olsa olsa “kurt ile koyun” misali bir hayat şekli olur ki kurt durumunda olan güçlüler, koyun durumunda olan güçsüzlere saldırır ve güçsüz olan kesim, güçlü olan kesime yem olmaktan başka bir şey olamaz.
Bu da toplumda fesat ve fitne unsurunun varlığına neden olur.
Yine o yüce İslam Peygamberi Efendimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor;
“Bir memlekette veya herhangi bir semtte, bir kenar mahallede aç insanların varlığı söz konusuysa, varlıklı olan kimseler veya devletin eli onlara yetişmiyorsa, o toplum kesinlikle Allah’ın teminatı dışındadır.
Allah o toplumu sağlık, mutluluk içinde yaşatamaz.
Zira o güçsüz, fakr u zaruret içinde kıvranıp duran kimselerin ah u eninleri o topluma huzursuzluk ve kargaşanın gelmesine neden olur”
* * *
Bakınız, sevgili okurlar.
Dünkü yazılı medyada şöyle bir haber okuduk;
Ulaştırma Bakanı Sayın Lütfi Elvan, devletin bazı kurum ve kuruluşları içerisinde maaş dağılımına el koymuş.
Bakmış ki zirvede maaş alan bazı bürokratlar, o kadar mutluluk içerisinde yaşıyorlar ve asgari ücretle geçinen insanlar da bir o kadar mutsuzdurlar.
Sayın Bakanın keskin zekâsı bunu görmüş ve hemen devletin bazı kurum ve kuruluşlarına el atmış.
Örneğin haberin başlığı şöyle;
“BALLI MAAŞA, BAKAN DUR DEDİ”
Haber şöyle devam ediyor;
“Sayıştay, Turksat yönetim kurulu üyelerine 10’ar bin TL maaş verilmesini mevzuata aykırı buldu.
Erdoğan’ın Başdanışmanları Mustafa Varank ve Şenol Kazancı’nın da aralarında bulunduğu isimlere ödenen yüksek ücret, Ulaştırma Bakanı’na takıldı.
Elvan, üç yıldır onay bekleyen raporu gereğinin yapılması için Turksat’a gönderdi ve fazla ödemeler yasal faizle birlikte geri alınacak, diye resmi yazı yazdı.
Sayıştay’ın Turksat denetim raporu, kamu kurumlarının arpalık haline dönüştürüldüğünü gözler önüne serdi, geçen Nisan ayında dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan’ın Başdanışmanları Mustafa Varank ve Şenol Kazancı ile Başbakanlık Başmüşaviri Maksut Selim, Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürü Metin Yener, Turksat yönetim kuruluna atandı.
Söz konusu isimler, Başbakanlık kadrosunda aldıkları maaşa ek olarak ikramiye dâhil, 10 bin liraya yakın aylık almaya başladı.
Ancak bir ay sonra sürpriz bir gelişme yaşandı.
Turksat yönetiminde maaşların düşürülmesini öngören ancak Ulaştırma Bakanının masasında bekleyen teftiş kurulu raporunu Bakan Lütfi Elvan onaylayarak, gereğinin yapılması için kuruma gönderdi.
Bu doğrultuda yönetim kurulu üyelerine, diğer kamu kurumlarındaki kadar maaş verilecek.
Yapı Kredi Bankası kararıyla 2013’te kamu işletmelerinin yönetim kurulu üyelerine aylık 1.983 lira ödendi.
Ayrıca yılda iki maaş ek ödeme yapıldı”
Böyle bir Bakanın böylesi icraatları gerçekten sevindiricidir ve ümit vericidir.
Nitekim iki üç ay önce Karayolları Genel Müdürlüğü’ne de el atıp, Genel Müdürü koltuğundan alıp, göndermesi de bize göre AK Partinin şeffaflığına atılan bir adımdır.
Bu Karayolları Genel Müdürlüğü bünyesindeki nice Bölge Müdürlüklerinin bünyesinde yapılan keyfi uygulamalar ve yıllardan beri özellikle Diyarbakır 9. Bölge Müdürlüğü’nün bünyesinde çöreklenmiş bazı teknik kadroların mal varlığına el atılırsa, inanıyoruz ki çok büyük bir hedefe ulaşılmış olur.
* * *
Evet.
Bakınız, sevgili okurlar.
Bu haberden anlaşılan odur ki devletin bazı kurum ve kuruluşları arasında hukuksal eşitlik dengesi söz konusu değildir.
Adalet terazisi bazı yerlerde en yüksek rakamlara vururken, bazı yerlerde de aşağılara çekiyor.
Toplum arasındaki ekonomiksel dengesizlik o toplumu mutluluğa değil mutsuzluğa iter, kargaşa, terör ondan doğar.
Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki görünen sosyal adalet dengesizliği bize göre bundan tevellüt eder.
Hırsızlık almış başını gidiyor.
Soygun o biçim.
Açık ve net olarak işyerlerine saldırı yapılıyor ve gerektiği yerde silahla gasp yapılıyor.
Ama devlet, hiçbir şey yapamıyor.
Dürüst, inançlı bir topluma düşen görev, meşru zeminlerde hukuksal ilkeleri içerisinde cesaretle, imanla, birbirine el vererek, olayların üzerine gidilmesi gerekir.
Yoksa böyle ahlaki çöküntülerle karşı karşıya kalan bu toplumumuz, özellikle bölgeler arasındaki dengesizlik ve işsizlik faktörü inkâr edilemez.
Siyasiler ne kadar gelip milletin huzurunda poz veriyorsa, kendilerini ne kadar sureti haktan gösteriyorsa, birçok siyasimizin on sene önceki hayatlarına bakıldığında ve resmi bir araştırma yapılırsa, hiçbir şeye sahip olmayan veyahut varlıklarının hiçbir kıymeti harbiyesi olmayan kimseler, ister bakan olsun, ister bakanlara yakın kimseler olsun…
Servet ibrelerinin zirvelere tırmanmış olduklarının farkına varılacaktır.
Ve devletin gölgesinde, iktidarların imkânlarından faydalanarak kısa süre içerisinde büyüyüp varlık sahibi olan kimseler, hemen yakayı ele vereceğinden kimsenin endişesi olmasın.
* * *
Bakınız, beş günden beri başlık olarak kullandığımız “GÜVENİRLİĞİNİ YİTİREN DEVLETLERİN AKIBETİ” ifadesi bizi oralara kadar götürüyor.
Devletin birçok önemli kurum ve kuruluşlarının bünyesindeki gelişi güzel yaşam tarzı hepimizi haklı çıkarır.
Yolsuzluk, rüşvet, adam kayırma, ihale mafyasının varlığı bir yanda zirvelere tırmanırken, öbür taraftan varoş mahallelerde oluşmuş veya oluşturulmuş çete tipi soygun, hırsızlık, bıçaklama gibi korkutucu ve tehlikeli unsurların varlığı, toplumsal geleceğimizi tehlikeye atmakta olup toplum arasındaki eşitsizlik gittikçe büyüyor, terör bundan meydana geliyor.
Halkın, körü körüne bazı siyasi çevrelere bel bağlayıp, itibar edip, huzurlarına çıkıp iliklerini kapatarak, köle gibi durmaları da cesaretsizliğin, korkaklığın temel nedenlerindendir.
Oysaki hali âlem meydanda…
Zira büyüklerimizden bize miras kalan bir atasözü vardır; 
“Toplumlarda namuslu insanlar, namussuz insanlar kadar cesaretli ve yürekli olmazsa, o toplum yok olmaya mahkûmdur”
Demokratik hukukun üstünlüğüne inanan bir toplum elbette ki kendi aralarında seçkin insanları seçip, parlamentoya gönderme salahiyetine sahiptir.
Kozmopolit, ne idügü belirsiz, münafık ruhlu olup, kendine evliya görüntüsü veren İslamcı dönmelere artık “paydos” denmelidir.
Veyahut o gölgede yaşayan rantiyeci, çıkarcı bazı zengin ve siyasi çevrelerinin süs şempanzeleri gibi yalakalıkla gününü gün eden insanlardan uzak kalmak gerekir.
En derin saygı ve sevgilerimle.