KAVİMLERİN TARİHSEL SOYKIRIMLARI!

Evet, değerli okurlar.

Bilindiği gibi tarih boyunca insanlık dünyası kendini felaketlerden, doğal afetlerden, tufanlardan, kurtaramamıştır.

Özellikle Tarih boyunca!

Peygamberler silsilesinin içinde bulunduğu milletler, kendini semavi veya yerel afetlerden günümüze dek kurtaramamıştır ve kıyamete kadar da böyle devam edecek gibi görünüyor.

Zira o değerli yüce silsile; Cenab-ı Allah tarafından, görülen lüzum üzerine hep onları kendi "kavimlerini irşad etmek" için doğru yola çağırmak için gönderilmiş mübarek bir silsiledir.

O nurani Peygamberler zincirinin hedefi, insanları insanlık köleliğinden kurtarıp, Allah olarak bilinen yüce bir kudrete kul olma çağrıları olmuştur.

O çağrı ve davet ilkelerine uymayan birçok kavimlerin varlığı neredeyse tarihten silinmiş ve yeryüzü onları kabul etmemiştir, içine gömmüştür.

Bilimsel, kültürel ve tarihsel olarak hiç kimse bu tarihi gerçeği inkâr edemez.

Başta Hz. Nuh’un sel tufanı olmak üzere…

Diğer Peygamberlerin de davetlerine rağmen karşı çıkan nice kavimler inkâra sapmışlar, küfre girmişler, zulüm ve fesat çıkarmışlar.

Allah’ın yeryüzüne göndermiş olduğu o nurani silsilenin getirmiş olduğu kanunlarına aykırı hareket ettikleri için, Allahû Teala kâinat içerisindeki görünmeyen ordularını bunlara karşı harekete geçirmiştir.

Ya deprem, ya yangın, ya sel gibi tarihi gerçekler, yardımcı olarak o Peygamberlerin davet ve çağrılarını inkâr edenlere karşı harekete geçirilmiş ve kimi yerde uyarı mahiyetinde olmuş, kimi zaman da kahredici soykırımlar gerçekleştirilmiştir.

Mesela;

“Ankebût” suresinin 40’ıncı ayetinin yüce mealine bakalım.

Ayetin meali nedir?

“Her birini günahı sebebiyle yakaladık; kimine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik, kimini bir çığlık yok etti, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Onlara, Allah zulmetmiyordu, fakat onlar kendilerine yazık ediyorlardı”

İşte hakikat bu.

Özellikle bu ayeti kerime başta Nuh kavmini hedeflediği gibi bundan sonra gelen nice ayetler aynı minval üzere diğer Peygamberlerin kavimlerini de kastediyorlar ki ta ki ahiri zaman Peygamberi olan Hatem’ul Enbiya Efendimiz (s.a.v)’in ümmetine kadar devam etmiştir.

Yani bu felaket, az önce sizinle paylaştığımız ayet gibi;

Soykırımlar olmuştur, sularda boğulmuşlar, taş yağdırılmış, yer yarılmış yerin dibine girmişler veya saika denilen yıldırımlarla…

Nitekim “Ankebût” suresinin 40’ıncı ayeti gibi İsra suresinin 15. Ayeti de uyarmaktadır.

Ayetin yüce meali şöyledir;

“Kim hidayet yolunu seçerse, bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur; kim de doğruluktan saparsa, kendi zararına sapmış olur. Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü üstlenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz”

 

                                             

 

* * *

 

Evet, sevgili okurlar.

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim insanlığı uyarmak için Allah-û Teala tarafından gönderilmiştir.

Tarihi gerçekleri, olup bitenleri bizi uyararak anlatmaktadır.

Yani toplumlar kendilerine sahip çıkmadıkları müddetçe…

İçlerine çok değişik hain planları sızıp barındıklarından dolayı, meydana gelen toplumsal kirlenmeler, ahlaki çöküntüler, Allah’a karşı şirk ve inkârcı oluşumlar.

İşte bu ahlaki çöküntüler sonucunda hiçbir toplum yapmış olduğu "günah ve suçlardan" dolayı yüce Allahû Teala elbette ki karşılığını vermiştir ve vermeye de devam edecektir.

Anılan iki ayetin yüce meallerinden anlaşıldığı gibi, aynı o paralelde toplumların bünyesindeki zulüm, küfür kirlenmelerinden bahseden “Kasas” suresinin 58 ve 59’uncu ayetleri de, bizim anlatmaya çalıştığımız "tezimizi" kanıtlamaktadır.

58. Ayet;- Biz, refahından şımarmış nice memleketi helâk etmişizdir. İşte yerleri! Kendilerinden sonra oralarda pek az oturulabilmiştir. Onlara biz vâris olmuşuzdur.

59. Ayet- Rabbin, kendilerine ayetlerimizi okuyan bir peygamberi memleketlerin merkezine göndermedikçe, o memleketleri helâk edici değildir. Zaten biz ancak halkı zalim olan memleketleri helâk etmişizdir”

Evet, bu her iki ayetin yüce mealinden de anlaşıldığı gibi, ülkesini kirleten kavimler ve milletler, hak ettikleri cezalardan kendini kurtaramamışlardır.

İllaki hak ettikleri cezaya uğramışlardır.

Hiç kuşkusuz ki, içlerindeki zulüm ve fesat çıkaranların yanı sıra onlara uyan ve onların pisliklerine göz yuman, hatta rıza gösteren insanlar da nasibini o felaketlerden almışlar ve kendilerini kurtaramamışlardır.

Her ne kadar bu gerçeği Kur’an bize anlatıyor ise de Kur’anın bu anlatımları toplumlar için uyarıcı mahiyetinde oluyorsa da, zaman zaman da bunun karşılığında kötülüklere sapmayan, kendine çekidüzen veren aynı o toplumların içinde inanmış kavimler de vardır.

Ama onlar imanlarını gizli tuttukları için, gelen felaketler onları istisna kılmıştır.

Nitekim Firavun ve ona uyan orduları nasıl ki Kızıldeniz’e gömülüp yok edildiyse, kendi imanını gizleyerek, şekli olarak korkusundan Firavun’un yanında görülmüş kimselerin ise Allah onların gizli imanlarının yüzü suyu hürmetine onları suda boğmamıştır.

Gömülenler zulmü kendine sembol edenler olmuştur.

Firavun olmuş ve ona tabi olan yalaka birtakım insanlar olmuştur.

Onlar da kendini Firavunun kötülüğünden kurtaramayarak, onunla beraber haşrolunmuşlar.

Yani Kızıldeniz’in dalgaları içine gömülüp gitmişlerdir.

 

 

* * *

 

 

Evet.

Ta Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in bi’setine kadar devam ede gelen bu gerçeği hiç kimse inkâr edemez.

Tarih boyunca yeryüzünü yöneten, sözüm ona demokrat, adil ve hukukun üstünlüğüne inanmış, çağımızda yeryüzünü kirleten nice nice toplumlar ve onları yöneten yönetimler vardır.

Bu devlet mezalimini yağdıran, insanların paralelinde giden insanlar vardır.

İnanın, sevgili okurlar.

Bunlar insanlara ve kendi toplumlarına yapmış olduğu kötülüklerden dolayı hiçbir zaman cezasız kalmazlar.

Yaptıkları yanlarına kar kalmaz ve hak ettikleri tokadı en derin biçimde göreceklerdir.

Çünkü Allah, miadı bu yönde tamamlamıştır.

Zira görülen gerçek de budur ve inkâr edilmez.

Bugünkü İslam dünyasının içerisine girmiş olduğu perişanlık ve dünyaya verilen görüntü bunun bir neticesidir ve bir bedeldir ki İslam dünyası bunu ödüyor.

Ama öyle inanıyoruz ki bir gün aynı bu ilahi adalet Amerika’yı da kapsayacak, Türkiye’yi de Birleşmiş Milletleri de.

İşte dünya; Nepal’daki "deprem felaketine" seyirci kalmaktadır.

Eğer bu seyirci kalışı devam ederse; "yarın diğer" ülkeler için de benzer felaketler mukadderdir.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar.