MÜNAFIKÇA BİR SİSTEMİN UYGULAMASI?! (IV)

Evet, sevgili okurlar.
Sohbet serimiz devam ediyor.
Zira başlık olarak kullandığımız “MÜNAFIKÇA BİR SESTEMİN UYGULAMASI” ifadesini gerçekten yerinde ve tam isabetli olarak kullanıyoruz.
Hiç kuşkusuz ki; devletlerin, ülkelerin, toplumların, hatta ailelerde iç kargaşa var olduğu müddetçe, o ülke, o devlet, o toplum kendini hiçbir zaman toparlayamaz, badirelerden de kurtaramaz.
Hele hele sistem olarak devletin bünyesine gizliden sızdırılmış münafık tinetli devşirmeler var ise her şey geri teper ve ülke badire üzerine badire geçirir.
Gerçekten, düşman içten olunca onunla mücadele etmek çok güç.
Zira seçemiyorsun.
Darbe kimden geldi, kim dost, kim düşman belli değil.
Ne vakit ki içini temizleyen unsurlar var olursa işte o zaman içten gelen kargaşa, kavga ve terör ortadan kalkar.
Zira hırsız evin içine girince, ev sahibi onu yakalayınca, en azından zararını geri teptirir ve ev sahibi kendini gizli ve sinsi düşmanlardan arındırmış olur.
Ama hırsız evden olursa; faturası ağır olur, zira verilen tahribat büyük olur..
***
Bakınız, sevgili okurlar.
Yıllardan beri inanan, yüzde 99’u Müslüman olan bir toplum ne yazık ki; aldatmaca ve kandırmaca yönetimler tarafından idare edilmiştir.
Sistemdeki; "ötekileştirme" anlayışı..
En önemlisi de; kamu kurum ve kuruluşları bünyesindeki kişisel menfaat..
Milletin inancı paralelinde olmayıp, yıllar yılı milletin inancına hakaret edip, Yüce İslam dinine "irtica" deyip, camileri kapatan, cemaatleri hor gören, İslam dışı olan herşeyi reva gören bir zihniyetin hakimiyeti altında; toplum kaç adım ilerleyebilir?
Ne mümkün…
İşte bu köşede her zaman anlatmaya çalıştığımız husus;
Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in Enfal Suresinin 46. ayeti olan “Allah’a ve Peygamberlere itaat edin. Münazaa etmeyin, münakaşayı kaldırın ki böyle bir şeye girerseniz, güç ve kuvvetiniz dağılır ve başı boş bir toplum haline gelirsiniz.
Sömürgeci Batı dünyasının güdümüne girmiş olursun ki onlar karar vermeden sen kendin karar veremezsin”
Allah korusun.
İşte böylesi bir gaflette devlet devletçilikten çıkar.
Zira usul ve kaide olarak bilinen bir gerçek vardır.
İşte bu gerçek Emevilerden Abbasilere kadar, 
Abbasilerden Selçuklulura kadar, 
Selçuklulardan Osmanlılara kadar, Yüce İslam dininin hükümlerine sımsıkı sarıldıkları içindir ki yeryüzüne hükümran olmuşlar ve güçlerine güç katmışlardır.
Ancak ne vakit ki İngilizler İstanbul’u istila ettikten sonra, direktifleriyle kurulan bir cumhuriyet…
Ama ne cumhuriyet?
Cumhurun arkasında bulunmadığı bir cumhuriyetle toplum arkadan vurulmuştur.
İç düşman, hep gizli tutulmuş..
Münafıkça, haince antidemokratik uygulamalar oluşmuş ve o günden bugüne kadar bu millet o iç faili meçhul dönmeci ve devşirmeci unsurlardan kendini kurtaramamıştır.
Çünkü, görünmeyen düşman devletin ve ülkenin içinden çıkmıştır.
O nedenle; sezilmesi zorlaşıyor, yakalanması güçleşiyor ve kimin ne yaptığının farkında olunmuyor?
Ama her halükarda bir heyelan toprak gibi devlet alttan yıkılıyor.
“Irkçılığa, dinsiz bir unsuriyete dayalı bir siyaset, hiçbir zaman siyaset olamaz. Olsa olsa hıyanet olur, aldatmaca olur”
Irkçılık adına ülkeyi bölmeye çalışan nice hıyanet erbapları var ki hep kendilerine meşruiyet kazandırmışlardır.
Yasaların gölgesinde faaliyet göstererek, çalışma garantisi elde etmişlerdir?
Ki durum böyle olunca; devlet oldukça sarsılıyor, her gün biraz daha bilinmeyen yönlere doğru gidiyor.
Kim ne derse desin.
Bu bilimsel bir gerçektir ki hiç kimse inkâr edemez.
Gelen giden muhafazakâr geçinen partilerin iktidar başarısızlıkları bunun kanıtlayıcı bir delilidir.
Gerçekten ilkeli, prensipli, kural ve kaideye bağlı olmayan bir anayasa hükümleri ve o anayasanın paralelindeki uygulanan yasalar, yönetmelikler, yönergeler vs. vs.
Tümüyle keyfiliğe dayalı olup, hukuksal bir dayanağı olmayan, kaygan zeminlere devleti oturtturmaya çalışıyor ise de… 
Ama ne çare ki hiç de hedefine ulaşamıyor.
Bilinmelidir ki faşizan ırkçılığa dayalı bir tefrika unsuru haline gelen siyasi partiler nerede olursa olsun, onlar memlekete kar yerine zarar getirirler.
Zira kardeşlik yerine kargaşa yaratırlar.
Cumhuriyetin kuruluşu, ittihat ve terakki cemiyetinin oluşması, terakkiperverlerin haince basiretsizliği buraya dayanıyor ve bugüne kadar uzana gelen Osmanlıyı yıkan bu hıyanet şebekeleri çağdaş Türkiye’mizde de aynı hali yaşıyor.
İster Kürt ırkçılığı olsun, ister Türk ırkçılığı olsun.
Bu anlayış, terakkiperver anlayışına dayanıyor.
***
Malumunuz, 7 Haziran’da Genel seçimler yapıldı.
Seçim sonuçları herkesce biliniyor.
Üç dönem, salt çoğunlukla iktidara gelen Ak Parti bu seçimde geriledikçe geriledi. 
Her ne kadar sayı çoğunluğu yine kendisinin elindeyse de kamuoyu nezdinde partinin son yıllardaki tutarsızlıkları kan kaybettirdi.
Menfaatperestler, partiyi kaygan zemin üzerine oturtturduklarından dolayı bize göre parti artık güçlenmesi ve eski günleri yakalaması mümkün değildir?
Zira Müslüman muhafazakâr bir toplumla, kardeşlik sözleşmesini imzalayarak giden bu parti, tamamıyla “Ahd-u misak” yerine “Ahd-u nifak” gerçekleştirdi.
Yani gizli, rantiyeci şebekenin partinin bünyesine yerleşmesi ve partiyi asil ana yörüngesinden kaydırıp sade bir kaygan zemine oturtturulması olup-bitenler için bir alamet-i farikadır.
Bu nedenle, parti kendini hiçbir zaman toparlayamaz diyoruz..
Zira milletin itimadı kalmadı.
Halk büyük bir güven içerisinde bu partiye oy verdikleri zaman, tek şartı vardı.
"Geçmişe yönelik tefessuh edip, bozulup parçalanan ANAP ve Doğru Yol partileri gibi, partilerden adam almayın ve söz sahibi etmeyin".
Ki bizde demiştik; uyarmıştık.
Ama kendimizi kimseye dinletemedik.
Ve bugün hali âlem meydanda.
Dost acı söyler misali.
İçimiz yanarak biz bunları söylüyoruz.
Yazımıza başlık olarak kullandığımız ifade gerçekten çok derindir.
İdrak edilmesi gereken bir hakikat manzumesidir.
Keşke siyaset arenasında bu söylediklerimizin ve dayanak noktası olan Ayet-i kerimelerin gerçek ruhu TBMM’ne taşınıp altın harflerle yazılmış olsaydı.
Ve her gün meclis üyeleri o ayetlerin manasını kendi aralarında tatbik edip, millete götürseydiler.
Bakınız, yüce kitab-ı Mübin “En’am” suresinin 159. ayetin meali aynen şöyle;
“Dinlerini bölük pörçük edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir”
İşte bu ayetin ışığında adım atarak yola çıkarsak, bir daha kem gözlü insanlar söz sahibi olamaz ve saltanatları son bulur.
Keşke bunu başarabilseydik.
Ancak burası Türkiye ne yazık ki bunu bir türlü başaramıyor.
En derin saygı ve sevgilerimle.