NEV ZUHUR BİR TANIĞIN İTİRAFLARI!

Evet, değerli okurlar.
Türkiye’nin gelişmekte olan şartlar, olaylar ve olup bitenler karşısında düşünen insanlar ve gerçekleri yazmak isteyen medya mübarek Ramazan ayında dahi olsa birilerini eleştirmekten kendini tutamıyor.
Tıpkı bizim gibi.
Bu aziz mübarek ay'a girerken tutulan oruçların hürmetine yapılan gece ibadetleri ve duaların zevkiyle yaşama durumunda iken herhangi birisinin ayıplarını yüzlerine vurmamak, pisliklerini ortaya dökmek ve kalpleri kırmamak için şahsen kendimi çok zorladım.
Fakat gelişen olayları, yaşanmakta olan gerçekleri çarpıtarak yörüngesinden çıkarıp hedef şaşırtanların karşısında susmak olmaz. Bu suskunluğu kendime zül telakki ederim.
Ve kendimi "susan dilsiz şeytanlar pozisyonuna" düşürmemek gerektiği inancıyla, konuşmalıyım.
Bu nedenle,
Kendi kendimi bu ay da yazı yazmamaya ikna edemedim!
Zira günlük yazılı medya veya görsel televizyon ekranlarında geçen olaylar ve görünen haksızlıklar ve gerçekleri kamuoyundan çarpıtarak örtbas etme halleri bırak yazı yazmayı veya susmayı bilakis gerçekleri kaleme alıp kamuoyunu aydınlatmak için tüm zorluklara rağmen bu mübarek ayda yazı yazmaya kendimi zorladım.
Eh ne yapalım.
Ülkemiz olan Türkiye hep böyle zulmün, küfrün, inadın, edepsizliğin bataklığında mı kalacak?
Sistemin karanlığında boğulup gidecek mi?
Susarsak, korkarak gerçekleri yazmazsak sistemin kirli çamaşırlarını ortaya atmazsak "p....şt"ların iplerini pazara çıkarmazsak dediğimiz gibi ülke yeni karanlıklara gömülüp gitme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.
Ama yüreklilik göstererek gerçekleri kamuoyunu aydınlatmak üzere anlatmak için yola çıkarsak bu ülke kesinlikle ve kesinlikle artık yepyeni terû taze çağdaş bir medeniyet seviyesine yürüyecektir.
Adalet ve hukukun üstünlüğüne inanarak o yörüngeye oturacaktır.
Onun için şairin dediği gibi;
"Bir gün olur elbette doğar şems-i hakikat
Hiç böyle müebbet mi kalır zulmeti âlem"
Sevgili can dostlarım.
Tekrar tekrar bu kutsal aydaki tutulan oruçlar, yapılan ibadetler, edilen dualar…
Allah hepimizi onun bereketinden mahrum etmesin ve bu sayede ülkemizi, insanlarımızı ve tüm İslam âlemini değişik fitne, fesat, bozgunculuk ve insan suretindeki şeytanların şerrinden korusun.
Biz burada bu duamızı içtenlikle Allah’a yalvararak ifade etmeye çalışırken, sizi güncelliğini hep koruyan, tazeliğini bir türlü yitirmeyen yeni yeni gündemlere götürmek istiyoruz.
Evet, yazımıza "NEV ZUHUR BİR TANIĞIN İTİRAFLARI" ifadesini başlık olarak kullanmamızın sebebi şudur;
Dünkü gazetelerin hemen hemen tüm yazılı medyamızın birinci sayfalarına büyük puntolarla, hatta manşet olarak atılan meşhur Emniyet İstihbaratçısı Hanefi Avcı’nın emekli Jandarma Albay Cemal Temizöz’ün Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan duruşmaya tanık olarak katıldığını gördük ve okuduk.
Gerçekten tuhafıma gitti.
Yani bu adamın JİTEM hakkındaki itiraflarını, yargı acaba ne derecede ciddiyete alıyor?
Bu itirafları, bu tanıklığı acaba ne derecede geçerli olabilir?
Düşüncesiyle biraz geçmişe yönelik arşivlerimizi karıştırdık.
Baktık ki, yıllarını devlet hizmetine veren (!) Hanefi Avcı ne hazindir ki Devrimci Karargâh örgütünün üyeliğiyle suçlanmakta olup bugün Silivri’de tutuklu bulunmaktadır.
Onu oraya getirip tanıklık yapmak üzere ifadesine başvurmak isteyen mahkeme acaba neye dayanarak bu insanın tanıklığına lüzum gördü?
Tabii ki o meçhulümüz. Dosyaya bakmadan hiçbir şey diyemeyiz; çünkü mahkemenin takdiridir.
Hanefi Avcı’nın JİTEM’le ilgili verdiği ifadenin ciddiyetine güvenilirse bize göre Avcı’dan sorulması gereken ilk soru şu olmalıdır; aradan yaklaşık 20 yıl geçen sürede bu gerçekleri saklamakta ne yarar sağladın?
Bize göre sorulması gereken de bu.
Bir devlet istihbaratçısı olarak bu yörede 1991’li yıllarda yaptığın görev nedeniyle elbette ki üstü kapalı devletin derinliğine gömülmüş birçok olaylara muttalisin ve o gün yapılan mezalim bir bir su yüzüne çıkıyor.
Su yüzüne çıkmakla beraber daha yeni yeni ortaya çıkıp olayların kıyısından, kenarından, köşesinden tutup bir iki cümle telaffuz ediyorsan da onun acaba geçerliliğine ve ciddiyetine ne derecede inanılır?
Bakınız, Hıdır Altuğ’un Temizöz ile bir iş adamının  adını buraya zikretmekle köşeyi kirletmek istemiyorum.
Bilinen sözde bir işadamının aleyhinde verdiği ifadeleri çürütmek için mi geldin?
Zira Diyarbakır’da bulunduğun tarihlerde bazı feodal yapıya dayalı kimselerle sıkı fıkı dostluğun vardı.
Artık kişisel çıkar mı diyelim, görevde bulunduğun pozisyondan dolayı mı diyelim, onu kamuoyunun takdirine bırakıyoruz.
Ama itirafcı Hıdır Altuğ’un birileri aleyhinde verdiği ifadenin çürümesi için seni buraya gönderen, bu ifadeyi vermeye sevk eden unsuru da bilmiyor değiliz.
Bir de,
Devrimci Karargâh terör örgütünün üyeliğinden dolayı yargılanıp tutuklu isen, devlet ve yargı artık senin hiçbir şeyine güvenmemelidir ve itiraflarına da inanmamalıdır.
Evet, JİTEM hakkındaki söylediklerinin doğru olduğuna hiç şüphe yok.
Vedat Aydın’ın JİTEM’in girişimleriyle itirafçıların öldürdüğünü yirmi sene sonra sen bunu itiraf ediyorsan yine bunda da bir oyun var herhalde.
Demezler mi sen şimdiye kadar neredeydin?
Sayın Avcı mademki ciddisin, bu itiraflarını biraz daha derinleştir ve detayına gir.
24 Ocak 2001’de Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ı 5 korumasıyla beraber şehit edenler kimler?
Şehir içinde kaşla göz arasında kayıp olan bu güçlü (!?) örgüt kim ve kimlerden oluşmakta?
Emekli Albay Cemal Temizöz ve Ali Kaya ile feodal yapıya dayalı bir işadamı hakkında Hıdır Altuğ’un söylediklerini niye inkar ediyorsun?
21 Haziran 1996’da Altındağ Dinlenme Tesisleri’ne yapılan saldırının sonucunda sekiz masum insanın ölümüne neden olan PKK’nın taşeronluğunda yapılan bu iğrençliğin arkasında kimler vardı ve başuçları kimdi, JİTEM o zaman ne yapıyordu?
O günün Jandarma Alay Komutanı Mecit Korkut hangi işadamlarıyla "sıcak ve samimiydi" iç içeydi?
Bir Emniyet istihbaratçısı olarak bunu bilmiyor muydun?
Şimdi de sureti haktan kendini gösterip, yargının huzurunda JİTEM’in Güneydoğu’daki faaliyetini anlatıyorsun.
Bize göre çok geç kaldın.
Rahmetli Vedat Aydın’ın öldürülmesi JİTEM bünyesinde çalışan itirafçıların 1991’de vuku bulmuştur.
Ama her nedense böyle gizli kapalı kalmıştır.
Merhum Vedat Aydın o günün HEP Diyarbakır İl Başkanı iken, HEP ise PKK’nın arka bahçesi olduğunu tüm ciddiyetiyle Türkiye ve dünya kamuoyu tarafından bilinmekte olduğunu Hindistan’daki Sağır Sultan bile biliyor.
Ve suikastın kimler tarafından ve nasıl yapıldığını millet de biliyor devlet de biliyor.
Neden şimdiye kadar bunu dile getirmedin?
Vedat Aydın, HEP Diyarbakır İl Başkanı olmakla devlet bunu suçlu buluyor (!?) ve hayatına son veriyor.
Ve bu hukuk dışı antidemokratik olay bir kara leke olarak meçhullere gömülüp gidiyor ise, sen de bugün Devrimci Karargâh Örgütü üyeliği suçundan tutuklusun ve ağır suçlamalarla suçlanıyorsun.
Örgüt evinde aşk yaşamışsın, senin soruşturma evrakında bu yazıyor.
Bak, resmiyette geçen ifade aynen şöyle;
"Örgüt evinde aşk"
Ve devamla haber şöyle yazıyor;
"Devrimci Karargâh Örgütü evinden Hanefi Avcı’nın yasak aşkı çıktı.
Devrimci Karargâh Örgütü operasyonunda Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın ismi çıktı.
İstanbul Bostancı’daki hücre evi baskını ile adı duyulan örgüte geçtiğimiz günlerde operasyon düzenlendi, 15 kişi gözaltına alındı, gözaltına alınanlardan biri de Necdet Kılıç idi.
İddiaya göre Kılıç, Avcı’nın kitabında dinlendiğini iddia ettiği telefon hattının sahibi Avcı, kitapta dinlendiğini yazmıştı.
Ancak işin aslı son operasyonla anlaşıldı.
Devrimci Karargâh soruşturması kapsamında yasal izinle dinlenen Necdet Kılıçtı.
İddiaya göre Avcı bu dinlemeye takıldı, Hanefi Avcı’nın Devrimci Karargâh örgütünün takibe takılmasının sebebi Necdet Kılıç ile olan irtibatıydı"
Bu meşhur Devrimci Karargâh terör örgütü ile PKK’nın gizliden gizliye el altında birbiriyle irtibatlı olduğunu bilmiyor muydun?
Eğer görev gereği sen bunları yapmış olsaydın, bu olayların tüm olup bitenlerini Emniyet İstihbarat Merkez Teşkilatı’na niye bildirmedin?
İçişleri Bakanlığı’na gizli olmak kaydıyla hiç açıkladın mı?
İşte bu nedenle aradan 20 yıl geçtiği halde yeni yeni gelip bu memlekette faili meçhullerin JİTEM tarafından yapıldığını ve JİTEM’in varlığını mahkemeye ifade ediyorsun ve bir taraftan da Hıdır Altuğ’un birileri hakkında verdiği ifadeyi de çürütmeye çalışıyorsun.
Hani diyorlar ya "Yemezler, ey dost yemezler"
İşte sevgili okurlar.
Hep bu köşede vurgulayarak ifade ediyorum.
Gerçekleri ve Türkiye’de olup bitenleri kaleme alıyoruz. Ama ne çare ki bir türlü devlet devletliğini halkına gösteremiyor, nedense bilemiyorum.
Hani Anayasanın dibacesinde devletin sosyal bir hukuk devleti olma hali yazarken toplumun huzuru milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde insan haklarına saygılı olma vasfını taşıyor olması nerede?
Bunca çiğnenen insan hakları, yıllar yılı tarihin karanlıklarına gömülüp giden olup bitenler nerede?
Nice Hanefi Avcıların, Cemal Temizözlerin, Ali Kayaların, Çetin Doğanların, Büyükanıtların karanlık sayfaları nerede?
İşte başta söyledik ya;
"Bir gün olur elbette doğar şems-i hakikat
Hiç böyle müebbet mi kalır zulmeti âlem"
Yalnız Vedat Aydın değil.
Vedat Aydın gibi daha nice nice Ana-Baba kuzuları bu Kemalist karanlık sistemin karanlık sayfalarına gömülüp gitmişlerdir.
Ama inşallah ümit varız ki, artık bir hakikat güneşi doğacaktır ve ufuklardaki fecr-i sadık görüntüleri görünmeye başlamıştır.
En derin saygılarımla.