DONALD TRUMP’IN İNCİL ÜZERİNE YEMİNİ!

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi dünya devleti durumunda olan ABD’de 8 Kasım’da Genel Seçimler yapıldı..

Seçimi Donald Trump kazandı..

Clinton ise kaybetti.

Zaten, Obama'nın da devri bitmişti.

ABD'de şimdi; Trump'un devri başladı..

Seçimlerin üzerinden üç aya yakın bir zaman geçtikten sonra; önceki gün "devir-teslim" töreni vardı..

Trump, Obama’dan başkanlığı devraldı..

Ve 20 Ocak itibariyle, ABD’nin resmen devlet başkanı oldu..

Tabi; devir teslim töreninden sonra, resmen devlet başkanı şansını yakalayabilmesi için mutlaka, yasal olarak "yemin etmesi" gerekiyor.

Tabiatıyla bu da devletlerin ve seçilen liderlerinin, seçilmişlerinin olmazsa olmazıdır.

Yemin olmadan milletin güveni sağlanamaz.

O yemin, milletinden almış olduğu oyların sayesinde devleti yönetme yetkisidir.

Bu yetki de milletine ve halkına karşı herhangi bir yanlış iş yapamayacağına dairdir…

Tarihsel bir yemindir.

***

Yani milletle ters düşmeme yeminidir…

Milli iradeyi yerinde kullanabilme yeminidir…

Milletle devlet arasındaki bir sözleşme yeminidir.

Millete karşı bir teminat yeminidir.

Milli menfaatleri daima ön planda tutabilmenin yeminidir.

Ve ne kadar sayarsak sayalım, bu bir taahhütnamedir, güven vermedir, bir teminattır.

Tüm bunlar, devletin başına geçen daha doğrusu sorumluluğu omuzlarına taşıyan devleti temsil eden zevatın "sorumluluk" altında ettiği bir yemindir.

Bu zevat her nerede olursa olsun, o milletin ruhi gerçeklerine dayalı bir yemin etmelidir ki geçerli olsun.

Aksi takdirde taşa, toprağa, bilmem büstlere, tabulaştırılmış batıl inançların üzerine yemin etme biçimi hiçbir zaman yemin sayılamaz.

Olsa olsa bir kandırmacadır, sahteciliktir, yalancılıktır.

Zira hangi ülke, hangi devlet ve hangi coğrafyada olursa olsun…

Milli şuur ön plana alınır.

Milli gelenek, örf ve âdetine bağlı, tarihine bağlı, kültürüne bağlı, inancına bağlı kutsal şeylerin üzerine yemin edilir.

Aksi takdirde o yemin, yemin değildir.

***

İfade etmeye çalıştığımız gibi devletle millet arasında uyduruk bir kandırma şekli olur ki buna hiç kimse razı olmaz ve inandırıcılığı da yoktur…

İnsanlık karakterini taşıyan herhangi bir politikacı olsun, siyasetçi olsun, her ne olursa olsun, nereden gelirse gelsin, geçerliliği yoktur..

Bu geçersizlik içerisinde “Milletimle peşinen ters düşüyorum” anlayışının geçerliliğinin bir fetva halidir.

Onun içindir ki haçlı emperyalist batı dünyası olsun, ABD olsun, her neresi olursa olsun, milletin inandığı kutsal şey ne ise onunla yemin ederler.

Hiçbir zaman kendi milletiyle ters düşmezler.

Milletin kültürüyle, tarihiyle, inancıyla ters düşmezler.

ABD’nin seçimlerinden sonra kazanan her kim olursa olsun, Hıristiyanlık dininin güvencesi durumunda olan kitabı muharref İncil olsa dahi onun üzerine yemin ediliyor.

Tıpkı üç gün önceki ABD’nin yeni devlet başkanının yaptığı yemin merasiminde verilen hükümler paralelinde "edilen" yemin gibi…

Gerek Avrupa’da olsun, gerek Afrika kıtasında olsun her millet batıl yollarla da olsa seçtikleri insanlara o milletin yegane sembolü olan ve hatta büyük misyonerlikle gününü gün eden Hıristiyanlık dünyası hep İncil ile oturup kalkıyorlar.

Hem de laik oldukları halde...

İncil’i ön planda tutuyorlar, başka hiçbir şey tanımıyorlar.

Ne heykele, ne puta, ne papaya, ne taşa, ne de başka bir şeye…

Hiçbir şeye inanmıyorlar.

Zira onlar da biliyorlar ki tevhit inancı paralelinde olmayan bir şey geçerli değildir.

Ama ehli tevhidin inancına rağmen, üç ilah inancına bağlı olarak bunu yapıyorlar.

***

Her ne olursa olsun…

Kendi milli varlığını, tarihini, kültürünü birbirine pekiştirmek için, geçmişlerinden gelen ne ise bozmadan, üzerine yenilikleri ilave ederek yeryüzünde hükümranlığını idame ettirmek için, bu geleneği devlet zirvelerine bile taşımak zorundadırlar.

Zira gelen gideni aratmamakla beraber, ismi, cinsi, resmi dili ne olursa olsun…

Mademki o devletin insanları tarafından seçilmiş, o gelenek bozulamaz.

İster cumhuriyetçisi olsun, ister demokratı olsun…

Batı dünyasının da…

Yani Almanya’nın da, Fransa’nın da, İtalya’nın da, İngiltere’nin de hep aynıdır.

Peki ne oluyor da bizimkilere..

Toplumunun yüzde 99’u Müslüman olduğu halde, çalışan bir milletin sayesinde beslenen bir devlet olduğu halde….

Milletin semtinden bile geçmeyen zulümlü, karanlıklı, birer yaftadan ibaret bir anayasanın 81. Maddesi üzerine yemin ediliyor?

Sormazlar mı?

Hayrola, bu devlet nereye gidiyor?

Bu devlet ne yapıyor?

Bu devlet, nerdeyse bir asırdan beri cumhuriyet dönemi yaşıyor..

Fakat ne yazık ki bu rejim anlayışı bir kıl payı kadar milletiyle sadık olmamış, dürüstlüğünü muhafaza edememiş, milletin temel inanç ve felsefelerine bağlanamamış.

Tam tersine ata, ite, puta yemin edercesine milleti kendi varlığından etmişlerdir…

Ki milleti hiçe saymışlardır.

Ve buna da cumhuriyet demişler.

Atatürkçülük demişler.

Kemalizm demişler.

Ve CHP’nin altı okunun etkisi altında kalmışlar.

Demokrasi demişler, laiklik demişler.

***

Oysaki hiç de bilimsel olarak, milli menfaat ve değerlerine yakışır bir şekilde bir biçimlendirmenin varlığı söz konusu olmamıştır.

Allah aşkına sormazlar mı mevcut anayasanın 81. Maddesinin neresinde nasıl bir yemin var ki?

TBMM’ne giden 550 milletvekilinin tümü Anayasanın o maddesi üzerine "yemin" ediyorlar ve yönetiliyorlar.

Bu da bize göre halkla alay etmektir ve halkı bilinmeyen meçhullere doğru götürmektir.

Milletin şan ve şerefine yakışmayan bir bunalma hareketi demektir.

Zira mevcut terör odaklarının varlığı bize bunu gösteriyor.

Yoksa hiçbir mana ifade etmeyen böylesine yaftalar, öyle inanıyoruz ki bu memleketi hiçbir yere götüremez.

Yıllardan beri batılılaşma sevdasıyla yola çıkan devlet siyaseti, politik anlayış, bunu yakalayamadıkları halde batıyla da ters düşmüyorlar.

Batı dünyasının hareket tarzından zerre kadar ayrılmıyorlar.

Zira bir yandan “ABD’nin müttefikiyim” deniliyor.

Bir yandan da Fransa ve İngiltere’nin onlara sunmuş olduğu proje tatbik ediliyor ve o tatbikten çok uzak, gayriciddî bir hareketle batının kabullenmediği bir şeyi bilerek milletin gerçek kimliğine dönmemekle beraber, yine batı kimliği içerisinde kalarak milleti yönetmeye çalışıyorlar.

Bu da antidemokratik bir harekettir, aldatmacadır ve kandırmacadır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırıdır.

Mademki Hıristiyanlık dünyasında İncil üzerine yemin ediliyorsa, muharref bir kitap olmakla beraber, batıl bir inanç paralelinde birbiriyle pekiştirmeye çalışılıyorsa…

Biz niye millet olarak Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Acemiyle bir bütünlük içerisinde bağlı bulunduğumuz Kur’an hizmetine ve onun kutsiyetine inanmayarak, milletin onunla ters düşmesine yönelik bazı hareketlerde bulunuyoruz?

Neden?

En derin saygı ve sevgilerimle.