“POLİSİYLE ATIYLA İTİYLE İNSANLIK DIŞI BİR DUVAR”

Evet, sevgili okurlar.

Dün de bu köşede değindiğimiz ana konu; tarih boyu İslam düşmanlığı yapa gelen Haçlı Batı dünyasının, hiçbir zaman bizimle dost olamayacağına dair gerçeklerdi…

Çünkü İslam dünyasıyla dost olmamıştır, bugün de dost olmayacağı gibi yarın da olamaz.

Şu halde;

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye başta olmak üzere tüm İslam dünyası kendine çekidüzen vermelidir…

Aynı minvalde, Erdoğan'ı da çağımızdaki ümmetin başında bir lider olarak görmelidir…

İslam dünyası olarak biz bunu yapmasak da zaten batı dünyası bunu kabullenmiş durumda ki, Erdoğan’ı hedef almış ve düşmanlığını ilan etmiştir.

Nitekim Erdoğan’ın Afyonkarahisar’da dünkü toplu açılış töreninde yaptığı konuşmada, bunları açık ve net olarak tüm dünya kamuoyu önünde dile getirmiştir…

Ve şöyle demiştir;

“Avrupa, kendi korkularının içinde boğulmaya doğru gidiyor.

Türk korkusu aldı başını gidiyor, İslam korkusu aldı başını gidiyor.

Kendilerinden olmayan her şeye düşman kesiliyorlar…” 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa basınında çıkan skandal manşetlere de tepki gösterirken şöyle diyor;

“Gazeteler başlıklarını Türkçe atıyor…

Bunun benim şahsımla alakası yok.

Bu bir sistem değişikliği…

Erdoğan ile ne alakası var?

Hangi partiden kim seçilir, kim seçilmez buna kimse garanti veremez?...

Bunların tüm dergilerinin kapaklarında referandum konusu var, televizyonlarında gece gündüz bu konu tartışılıyor.

Dikkat edin!…

Hayır diyen herkese tüm kapılar açık, evet derseniz karşınızda polisiyle, atıyla, itiyle insanlık dışı bir duvar buluyorsunuz?”.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Gerçekten bu konuşmalar tarihi konuşmalardır.

Arkamıza dönüp yakın tarihimizi artık net okumamız gerekir.

Eğer tarihimizi net olarak okumazsak önümüzü göremeyeceğimiz gibi, mutlak bir cehalet çukurunun içinde debelenip duracağız..

Allah korusun.

Ülke olarak, toplum olarak, hatta tüm İslam dünyası olarak zulümatlı, karanlıklı bir gelecekle karşı karşıya kalmaktan kendimizi kurtaramayız..

Bu itibarla, haçlı emperyalist batı dünyasının bu şımarıklığı karşısında herkes gayrete gelmelidir.

Cumhurbaşkanımız batı dünyasını çok iyi teşhis etmiş, keşfetmiş ve tüm olup bitenlere parmak basa basa tespitlerini dünyaya anlatıyor.

Bize ne oluyor da, biz bunu görmezlikten ve duymazlıktan geliyoruz?..

Gerçekten bu hal, böyle devam ederse Türkiye olarak, her şeyimiz hüsranla sonuçlanabilir?...

Terör mü dersin, hemen kapıda!...

Ekonomik sıkıntılar mı dersin, kapıda!...

Toplumsal ahlaki çöküntüler mi dersin, kapıda!…

Fuhuş sektöründen tutun da uyuşturucu sektörüne kadar?

Ki gençliğin uyuşturucuyla müptela olma şekli de orta yerdedir.

O zaman tüm bu hastalıklara karşı net bir ilaç aramalıyız.

Bu tür maddi ve manevi kanserolojik hastalığı siyasi ve ahlaki ilaçla tedavi etmezsek, gelecekteki bazı tehlikeler kaçınılmaz olduğu gibi, batı dünyasına da bile bile kendimizi teslim etmiş oluruz.

Bu itibarla Erdoğan’ın tespitlerine katılmamak mümkün değildir.

Katılıyoruz ve Refarandum’da yekvücut olarak “Evet” diyoruz.

“Evet” oylarının en azından yüzde 60’tan aşağı olmaması dileğiyle toplumsal olarak yola çıkmamız gerekir.

Haçlı emperyalist batı dünyası, büyük bir ittifak içerisinde Hollanda’nın bu atlı, itli polis hareketini benimsemiş ve arkasındadır.

Ve bunu yapmaları da pek tuhaf olmamalıdır.

Zira o yüce İslam Peygamberi bize şöyle buyurmuştur;

“El küfru milletun vahide”

“Küfür tek millettir”

Küfür sistemleri birbiriyle kenetlenirken, İslam dünyasına ve Türkiye’mize ne oluyor da birbirimizle kenetlenme yerine, çözülme ve inatlaşma yolunu seçiyoruz?

***

Evvelki gün de dün de yine aynen bu köşede çağımızın büyük İslam düşünürü Bediüzzaman Hazretlerinin Batı dünyası hakkındaki derin tespitlerine bugün de devam ediyoruz.

Dün son olarak;

“Dünya bir matemhane-i umumiyedir.

Dünyadaki sadâlar(seslerin yankısı) ölümlerden, elemlerden gelen vâveylâlardır.

Senden tam ders alan şakirdin, bir firavun olur.

Fakat en hasis şeye ibadet eden ve menfaat gördüğü her şeyi kendine rab telâkki eden zelildir bir firavundur ” ifadesine yer vermiştik.

***

Dünden devam diyerek…

O büyük Üstat sözlerine şöyle devam ediyor;

Hem senin şakirdin mütemerriddir. Fakat bir lezzeti için nihayet zilleti kabul eden miskin bir mütemerriddir. Hasis bir menfaat için şeytanın ayağını öper derecede alçaklık gösterir.

Hem cebbardır. Fakat kalbinde bir nokta-i istinad bulamadığı için, zâtında gayet âciz bir cebbâr-ı hodfuruştur.

O şakirdin gaye-i himmeti hevesât-ı nefsâniyeyi tatmin ve hamiyet ve fedakârlık perdesi altında kendi menfaat-i nefsini arayan ve hırs ve gururunu teskin etmeye çalışan bir dessastır. Nefsinden başka ciddî olarak hiçbir şeyi sevmiyor, herşeyi nefsine feda ediyor.

Amma Kur'ân'ın hâlis ve tam şakirdi ise, bir abddir. Fakat âzam-ı mahlûkata karşı da ubudiyete tenezzül etmez (Allah’tan başka hiç kimseye kulak etmez ve başı dik alnı açık yaşayan bir Müslüman’dır) ve Cennet gibi en büyük ve âzam bir menfaati gaye-i ubudiyet yapmaz bir abd-i azizdir.

Hem halim selimdir.

Fakat Fâtır-ı Zülcelâlinden başkasına, izni ve emri olmadan tezellüle tenezzül etmez bir halîm-i âlihimmettir.

Hem fakirdir.

Fakat onun Mâlik-i Kerîmi ona ileride iddihar ettiği mükâfatla bir fakir-i müstağnîdir.

Hem zayıftır.

Fakat kudreti nihayetsiz olan Seyyidinin kuvvetine istinad eden bir zaif-i kavîdir ki, Kur'ân hakikî bir şakirdine Cennet-i ebediyeyi dahi gaye-i maksat yaptırmadığı halde, bu zâil, fâni dünyayı ona gaye-i maksat hiç yapar mı?

İşte iki şakirdin himmetlerinin ne derece birbirinden farklı olduğunu anla.

Hem felsefe-i sakîmenin şakirtleriyle Kur'ân-ı Hakîmin tilmizlerinin hamiyetkârlık ve fedakârlıklarını bununla muvazene edebilirsin.

Şöyle ki;

“Felsefenin şakirdi, kendi nefsi için kardeşinden kaçar, onun aleyhinde dâvâ açar. Kur'ân'ın şakirdi ise, semâvat ve arzdaki umum salih ibâdı kendine kardeş telâkki ederek, gayet samimî bir surette onlara dua eder.”

***

Evet, sevgili can dostlar.

İşte batı dünyasının küfre ve şirke dayalı hali pür melali bundan ibaret iken gerçek manada inanan Müslümanın ve İslam dünyasının ve özellikle dik duran Erdoğan gibi bir liderin duruşu gibi olmalı…

İşte mukayese ve yorumu siz değerli okurların vicdanına bırakıyoruz.

Bu paralelde Akif diyor ki;

Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli

Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!

Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli

Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı,

Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm'ı.”

***

Mensubu bulunduğumuz yüce İslam dininin büyük âlimleri, böyle düşünüyorlar.

Ama ne yazık ki yüzyıldan beri Avrupa’nın nam-ı hesabına, ülkenin bütün değer varlıklarını peşkeş eden, içimizdeki nice taşeron Selanik dönmeleri, bizi ne yazık ki arkadan vurdukları halde bir türlü uyanamadık.

Gaflet ve dalalet uykularına daldık.

Allah encamımızı hayreyleye.

En derin saygı ve sevgilerimle.