..VE SIÇRAMA DÖNEMİ!

Dün tarihi bir gündü…

AK Parti için…

Pek tabi ki, Türkiye'nin geleceği için de…

İlkleri içeren bir maratonun startı verildi…

Yeni bir dönemin…

Yeni bir zihniyetin…

Yeni bir yönetim biçiminin koşusuna; başlandı…

“İlk adımlar” atıldı…

***

Ak parti için şunu ifade edebiliriz…

Fıtrat-Ara dönem…

Yani krizli, kargaşa üretici atmosfer...

Parti içi karışıklık…

Nihayet sona erdi.

Liderlik adına ise; hasret bitti…

Tabi ki değişimin…

Yeniliğin…

Revizyonun…

Kadroların, yeni beyinlerin katılımıyla şimdi; "vuslat" zamanı…

Nitekim son kez Genel Başkan olarak konuşan Yıldırım ifade etti.

“Bugün günlerden vuslat...”

***

Türkiye açısından kongreyi okursak...

Yasal zemin adına…

Fiilen…

Yani uyumlu “partili cumhurbaşkanlığı”, sistemine dâhil olundu…

Ve süreç artık kendi ekseninde "icraat" zamanı…

Uygulamanın hayata geçişi…

Yeni Türkiye, yeni yönetim biçimi…

***

Özetlersek…

Demokrasinin daha bir güçleneceği…

Değişimin…

Gelişimle özdeşleşeceği…

Reformların…

Yeniliklerin…

İç ve dıştaki "kazanımların" entegre olabileceği bir dönem!

"Yeni bir yola" çıkıldı…

Bu yol da; sıçrama dönemi…

Bu döneme ait ismi de; Erdoğan verdi…

Dönem; "sıçrama dönemidir."

***

Erdoğan, 3,5 saat konuştu.

Uzun bir konuşma oldu…

998 günün hasretine, ülkenin yaşadıklarına…

Ak parti'ye dair; beklentilere bir ölçüde cevap verdi…

Ülkeye.

Millete.

Ve tabi ki Dünya'ya seslendi…

"Biz dava adamıyız."

Ardından;

İster 3 Kasım 2002'de olduğu gibi Meclis'e sokmasınlar…

İster 2008'de olduğu gibi partimizi kapatmaya çalışsınlar…

İster 2013'te olduğu gibi sokakların altını üstüne getirsinler…

İster 15 Temmuz'da olduğu gibi darbe yapıp canımıza kast etsinler…

Ne yaparlarsa yapsınlar "biz bu yoldan dönmeyeceğiz."

***

Erdoğan…

Parti tabanı için de mesajlar verdi.

Özellikle; 16 Nisan'daki "sonuçların" mahiyetine dair…

Partiden yükselen sesler…

Teşkilatlar.

Yerel yönetimler…

Yani Ak Parti'ye.

ANAP'ın son dönemini, DYP'nin bitiş sürecini hatırlatan gidişata dair.

Çünkü 2019, Ak Parti için; "sırat köprüsü" gibi...

Bunu gördüğü için…

Yılsonuna kadar; "A'dan Z'ye büyük değişim" var…

***

 

HAYIRLI OLSUN…

Kongrede…

Gözler ekseriyetiyle; MKYK'da idi…

Yani.

Merkez Karar ve Yönetim Kurulu…

Eee…

Partinin; A takımı!

Beklenti…

Yüksek oranda; "değişimdi…"

Yarı yarıya; "değişir" deniliyordu.

Ama olmadı…

19 isim gitti…

19 yeni isim geldi…

İsimlerle alakalı…

Polemikler var…

Sosyal medya çalkalanıyor…

Neyse!

Her değişimin.

Her yeni görevlendirmenin…

Özetle; "kongrelerin" renkliliğidir…

Övmek.

Ya da eleştirmek...

Ki herkesin memnun olması beklenilemez.

Olsa.

Demek ki ariza-i durum var.

***

MKYK'da…

Diyarbakır için de, "sürpriz" oldu…

Özellikle, "sürpriz" diyorum…

Prof. Dr. Mehmet Emin Yılmaz için.

Doğrusu…

Kongre evresinde…

Siyasi mülahazalarda; "pek adı" konuşulan değildi…

Hiç renk vermişliği de olmadı…

Galiba işin sırrı da burada…

“Ser verip, sır vermeme”

Hiç kuşkusuz ki Yılmaz'ın kentte siyasi bir nüfuzu var…

Parti içerisinde de.

Ki Sayın Abdulkadir Aksu ile bilinir.

Tabii ki varlığı.

MYK’ da bulunması…

Gerek parti için olsun, gerek Diyarbakır adına olsun "büyük kazanım" diyebilirim…

***

Tabi, Yılmaz dışında, Mehdi Eker de listede…

Bilindiği gibi.

Eker…

Daha önce, parti yönetiminde yoktu.

Bu dönemde var…

MKYK'daki bir başka sürpriz de; Galip Ensarioğlu…

Listede yok.

Birçok nedenler; konuşuluyor…

Ama Diyarbakır açısından bir kayıp!

Keşke iki değil de, üç temsiliyet olsaydı.

Ne diyelim.

Parti "aklının" uygunluğu…

Hayırlı uğurlu olsun…

 

***

 

SÖZCÜ İÇİN Mİ?

Bir saniye…

Şöyle bir aynaya bakılsın…

Manşetlerinde…

Sayfalarında…

Köşe işgalcilerinin kaleminden "dökülenlerde" neler var?

Dedikleri;

Kemalizm adına…

Atatürkçülük adına…

Cumhuriyetçilik adına "yola çıktık"  yolumuz bu diyorlar…

Basın özgürlüğü…

Düşünce serbestiyeti…

Demokrasi çerçevesinde "yayın" yapıyoruz deyip duruyorlar…

***

Amma velâkin icra ettikleri hiç de öyle değil…

Tam aksine…

Sergiledikleri;

Yalandır…

İftiradır…

Hakarettir…

Fitnedir, fesatlıktır, provokasyondur…

Ve hepsinin; bini bir paradır!

Dindara…

Muhafazakâra…

Müslüman’a…

Kur'an'a…

İnanca…

Ulvi değerlere saldırmayı, "görev" bilirler…

İnsana insan olduğu adına; zerre-i miskal "tahammülleri" yoktur…

***

Camiye..

Kur'an kursuna..

Medreselere…

Dini mabetlere karşı hasımlıkları ata düşmanından beterdir…

Gericilik derler…

En aşağılık ruh halleriyle saldırmadan imtina etmezler…

Kafa bozucudurlar…

Cumhurbaşkanına…

Ailesine…

Çevresine…

İktidarına…

Enva-i kumpasa dayalı yalan haberlere kaçınmazlar…

Yorumlarıyla; "hakaret" ederler…

Bulmacalarına bile "Öl Recep Öl…" diyebilecek kadar ileri giderler…

***

Ki en baba şovmenliği de kimseye bırakmazlar…

Ustadırlar…

FETÖ'nün tüm "taktiklerini" harfiyen uygulayan mekanizma gibi işlerler…

Tüm terör örgütleri…

Küresel emperyal güçler…

İç ve dıştaki "hainler" onlar için birer müttefiktir…

Vatan hainliği,  "hangi vatan" deyip geçerler…

***

Velhasıl…

Sözcü…

Ana kimliğiyle bir "operasyon" gazetesidir…

Nitekim…

Patronun…

Yazı işlerinin…

Ve muhabirin "soruşturmalık" olduğu konu, "operasyon" içerikli…

***

Çünkü…

15 Temmuz'a dair…

Darbecilerin "fellik fellik" Erdoğan'ı aradığı gün…

Sözcünün İnternet sitesi şu haberi yapmıştı…

"Sözcü Erdoğan'ı buldu" diye…

Yani ortaya çıkıyor; "kimin kimin namı hesabına" operasyon görevi üstlendiğini…

Ki o haberin ne amaçlı olduğu da…

***

Sonuç itibariyle!

Sözcü vakası "bir basın muhalifliği" değil…

Ya da, "basın özgürlüne" müdahale hiç değil…

İş, yekûnuyla…

FETÖ terör örgütüne "sözcülüktür…"

Yani yaramaz Hakan'ın "sıraladıkları" cümleler…

Tek tek isimlerini aktırdıkları şahsiyetler…

Öyle böyle değil…

Çok ama çok acayip; "FETÖ" sözcüleridirler…

En baba borazanlardır…

Kendi düşen ağlamaz…

Ki olması gereken de bu…

Çünkü…

Başkasına "yaşam hakkı" bırakmayan…

Bilecek ki, birileri de kendisine "yaşam hakkı" bırakmaz…

***

Diyorlar ki…

Sözcü'ye yönelik operasyon…

En çok, FETÖ terörist başını…

Ve onun avanesini "sevindirmiştir!"

Öyle böyle değilmiş…

Hadi oradan…

İddia ediyorum; "en çok üzülen, gözyaşı döken" olmuştur…

Çeşmeden akan su gibi; "ağlamıştır."

Merhum Adile Naşit'in repliği gibi…

Gitti…

Gitti, gitti, gitti!