YENİŞEHİR KAYYUMU!

 

Esnaf…

Uğur Apaydı'nın…

"Çözüm değil, sorun oldu?" tepkisine cevap vermiş…

Doğru değil…

Sorun değil, çözüm olduk…

Neymiş?

İşyerinde, 27 metrelik bir işgal varmış…

Bina sakinleri şikâyetçi imiş…

İşgal edilen; "iki bina" arası…

Ne kaldırım…

Ne yol…

Ne de, caddenin bizatihi kendisi..

***

Neyse…

İşlem hukuki ise de; "neden Apaydın" sorusu, askıda…

Tabi…

Apaydın gibi bir değil, binlerce kişi; emsal "işgal" var iken…

Kayyum Mehmet Özel…

Başını makam odasından çıkarıp, Ofis'e bakarsa..

İç ofis…

Koşuyolu cephesi…

Konuk evi, arkası…

İlçe merkezinin, diğer semtlerinde; "işgallerin" nasıl olduğunu görür?…

***

Bina altı barları, meyhaneleri…

Kaldırım işgallerini...

Ama bakacak cesaret yok…

Apaydın…

15 Temmuz'a dair, "tepki tiyatrosu" yaptığı için…

AK Partili olduğu için…

Yönetimde yer aldığı için…

FETÖ kokan böylesi bir operasyona maruz kalarak; "infazı" gerçekleşmesi sorgulayıcı...

Vaziyetin ikmal; deşifresi bu…

***

Yoksa şikâyet var "bahane!"

Operasyon şahane…

Ki o, işgal bugüne özgü değil; "yıllar yılıdır" işgal vardı…

DBP yapmadı, kayyum yaptı…

Tebrikler…

***

AKAR'A ÖNERİM!

Diyarbakır özeline dair…

Cevap aranan soru…

AK Parti Diyarbakır İl Başkanı Muhammed Dara Akar…

Partinin "Metal yorgunluğu.."

Partinin "Defolu adamı…"

Partinin "köklü değişiklik" portalında; "yer alacak mı?"

Yani; gider mi?

İstifası alındı mı, alınacak mı?

Pek tabi ki, "yerine" kim gelecek?

Soru ve spekülasyonlar…

Alt başlıklı cevap aranan sorular da çok…

Ama görüntü itibariyle her şey; "muamma!"

Ki bu "girift…"

Ne yazık ki, "bir dizi" hoş olmayan, halleri vücuda getiriyor..

Özellikle de; "sosyal medya" yansıması…

İncitici…

***

İl yönetiminin "iş başındayız" zorunluluk arz eden beyanı da..

Vaziyetin; "ulaştığı" boyutu aktarıyor…

Dostane bir fikriyatla, diyorum ki…

Akar…

Merkezden gelen güçlü ifade açısından…

Hakkari…

Şırnak dahil bölge illerindeki "istifalar" müessesi noktasında!..

Kendisi de…

Partinin "önünü" açmak…

Kendisine dair yoğunlaşan "incitici" durumu, noktalamak…

Kongre sürecini…

İl ve ilçe "delegelerin" seçim ve belirlenme, evresine müdahil polemiğine takılmadan..

"İstifa ediyorum" demeli…

***

Ki sanırım; kendisi ve siyasi geleceği açısından "en doğru" hamle bu olur?

Yıpranan kendisi…

Şahsiyetine, yönelik ağır ifadeler...

Çünkü "körükleyen, körükleyene!"

Benden dost tavsiyesi!…

Düşünmeli...

 

***

BUDAK NERDE?

Kafamdaki deli soru…

Ki kaç kezdir soruyorum…

Önceki günkü, "resme" binaen, soru yeniden ikmale geldi…

Zihnimi kurcalayarak…

Vali Hasan Basri Güzeloğlu…

Sağlık zirvesi yapmıştı ya…

İşte, basına yansıyan o görüntüdeki, "eksikliğin" tekerrür ettirdiği soru…

Kamu Hastaneleri Genel Sekreteri Dr. Şükrü Budak nerde?

O resim de, kendisi yoktu…

Ki, kaç aydır "görüntü" verdiği de, görülmüş değil…

Niye…

***

Vaziyetin hikmet-i mucibesi nedendir?..

Denildiği gibi…

"Görevden alındı da" kimseye çaktırılmıyor?

Yoksa..

Sağlık Teşkilatları yeniden "tek çatı altına" alınacağı için mi; "sözleşmesi yenilenmediğinden", makam lağv mı edildi?

Hangisi?

Ki hal-i hazırda; "iki neden de" geçerli değil..

Çapanoğlu başka bir durum mu?!

***

YARGILANACAKSINIZ…

Zat-lar…

Dün ne diyordu?

Yargılanacaksın…

Kaçaksın…

Ama…

Nereye kaçarsan, kaç, yakalayacağız!

Hesabını vereceksin…

Öyle "yağma" yok…

Cezaevine tıkılacaksın…

Şimdi…

O zatlara ne deniliyor…

Ki o dediği kişi nara atıp diyor…

Yargılanacaksın…

Kaçamazsın…

Hesabını vereceksin…

Cezaevine gireceksin…

***

Peki…

Vaziyetin ikmaline karşı; "gocunmalar" niye?

Zatlar söylerken güzel…

Hoş…

Prim getirici…

Ancak, "işin" okları kendilerine  gelince..

Zülfüyâra dokunulunca…

"Kıç" atmaları niye?…

Biz de diyoruz ki…

Kıç atsanız da…

Söylenseniz de...

Her kim ne halt etmişse..

Bu millete…

Bu ülkeye…

Bu coğrafyaya "ihanet" girişiminde bulunmuşsa!

Hainlik…

Vatana "kalleşlik" icra etmişse…

Şer güçleriyle ittifak kurmuşsa…

Her kim ise…

Makam, mevki, sorgulamasız…

Yargılanacaktır…

Hesabı sorulacaktır…

Nereye kaçarsa, kaçsın "ensesinden" tutulup getirilecektir…

Kaçış yok diyoruz…

Bu sözlerimiz kime mi?

Düne bir bakın…

Siz hala anlamadınız mı?