AVRUPA BİRLİĞİ BUNU ÇOK YÜZÜMÜZE VURACAK

İdari Yargılama Kanunun 28.maddesini biz hukukçular çok önemseriz .

Maddenin metni şöyle. 

                                  

Madde 28 – 1.(Değişik:10/6/1994-4001/13 md.) Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmeni durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare,gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur.Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. (İptal cümle:

Anayasa Mahkemesi’nin 10/7/2013 tarihli ve E.: 2012/107 K.: 2013/90 sayılı Kararı ile.)(…) (Ek cümleler: 21/2/2014-

6526/18 md.) Kamu görevlileri hakkında tesis edilen atama, görevden alma, göreve son verme, naklen veya vekâleten atama, yer değiştirme, görev ve Unvan değişikliği işlemleriyle ilgili olarak verilen iptal ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin mahkeme kararlarının gereği; dava konusu edilen kadronun boş olması hâlinde bu kadroya, boş olmaması hâlinde ise aynı kurumda kazanılmış hak aylık derecesine uygun başka bir kadroya atanmak suretiyle yerine getirilir. Eski kadro ile atandığı yeni kadro arasında mali haklar bakımından bir fark bulunması durumunda, bu fark 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet

Memurları Kanununun 91 inci maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen usul ve esaslar çerçevesinde ödenir.

2. (Değişik: 2/7/2012 - 6352/58 md.) Konusu belli bir miktar paranın ödenmesini gerektiren davalarda hükmedilen miktar ile her türlü davalarda hükmedilen vekalet ücreti ve yargılama giderleri, davacının veya vekilinin davalı idareye yazılı şekilde bildireceği banka hesap numarasına, bu bildirim tarihinden itibaren, birinci fıkrada belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde yatırılır. Birinci fıkrada belirtilen süreler içinde ödeme yapılmaması halinde, genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur.

3. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası

açılabilir.                                 

4. (Değişik: 21/2/2014-6526/18 md.) Mahkeme kararlarının süresi içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi hâlinde tazminat davası ancak ilgili idare aleyhine açılabilir.

5. Vergi uyuşmazlıklarına ilişkin mahkeme kararlarının idareye tebliğinden sonra bu kararlara göre tespit edilecek vergi, resim, harçlar ve benzeri mali yükümler ile zam ve cezaların miktarı ilgili idarece mükellefe bildirilir.

6. (Değişik: 2/7/2012 - 6352/58 md.) Tazminat ve vergi davalarında idarece, mahkeme kararının tebliğ tarihi ile

ödeme tarihi arasındaki süreye 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 48 inci

maddesine göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanacak faiz ödenir. Ancak mahkeme kararının davacıya tebliği ile banka hesap numarasının idareye bildirildiği tarih arasında geçecek süre için faiz işlemez.

Yukarıdaki bilgileri tabii ki herkesin bir çırpıda anlamasını beklememiz gerekmez. Zira birçok teknik hukuki bilgiyi içeren metni, bazen hukukçu arkadaşlarımızın da anlamadığına şahit olmuşuzdur.

İşin özeti şu. İdari Yargılama kanunun 28.maddesi ile Vatandaş ile İdare arasında bir problem doğduğunda, idari bir eylem ve işlemden insanların hakkı zarar gördüğünde, konu İdari Yargıya taşınıyor ve İdari Yargı Makamları/İdare Makmemeleri-Bölge İdare Mahkemesi-Danıştay/ konu hakkında bir karar veriyor.

İdarenin uygulamalarından ötürü zarar gören tarafın açmış olduğu dava neticesinde Mahkeme lehine bir karar vermiş ise, kararın gereğinin yerine getirilmesi için, idareye başvuruluyor , idare de geç 30 gün  içerisinde kararın gereklerini yerine getirmek zorunda kalıyor.

Bu, haksız yere bir yere tayin edilmiş olan memurun başvurusu üzerine Mahkemenin lehine karar vermesi halinde,kararın gereğinin yerine getirilmesi şeklinde de olabilir veya uğramış olduğunuz haksızlığın giderilmesi için, tam yargı davası/tazminat/ açmış iseniz, bu tazminatın yine aynı süre içerisinde idareden istenme şeklinde de olabilir.

Yani her halükarda İdare ile Vatandaş, İdare ile Devlet görevlisi arasında verilen karar bakımından meydana bir zarar gelmiş ve bu zararın telafisi için, İdari Yargı Mahkemeleri bir karar vermiş ise, idare bunu 30 gün içerisinde yerine getirmek, zararı gidermek zorunda şimdiki kanunun hükümlerine göre.

Ancak şimdi İdari Yargılama Usulünün 28.maddesindeki süreler değiştirilmek isteniyor. Buna göre İdareye tanınan Mahkeme kararını yerine getirme ile ilgili 30 günlük süre 2 yıla çıkarılıyor ve diyelim ki, iki yıl içerisinde de karar yerine getirilmedi, yani karar hiç uygulanmadı, bu defa uygulayıcılar için öngörülen Mahkeme kararını yerine getirmemekten ötürü, şu anda kanunda öngörülen ceza tümden ortadan kaldırılıyor. Şu andaki uygulamaya göre İdari Yargı kararlarını uygulamayan görevli, memuriyet görevini kötüye kullanmaktan ötürü ceza alıyordu ve tabii memurun böyle bir cezaya çarptırılması idarenin işine gelmediğinden, ilgili kendisine kanunun verdiği yetkiyi kullanarak, Mahkeme kararının gereğini mecburen yerine getiriyordu. Şimdi bunun da kaldırılması için kanun teklifi verilmiş bulunuyor.

Bu düzenleme TBMM sinde belki de gerçekleştirilecektir.

Ancak konu Anayasa Mahkemesine götürüldüğünde, bu Mahkemenin kanunun o maddesindeki böylesine radikal değişiklikleri kabul edeceğini hiç zannetmiyorum. Ayrıca burada hallolmayan bir sorun, neticesi itibariyle Yargı Yetkisini kabul ettiğimiz AİHM sine götürülecektir.

Çünkü bir Mahkeme kararının yerine getirilmesi için, İdareye tanınan bırakın 2 yıllık yeni süre, 30 günlük sürenin 2 aya çıkarılması bile büyük tartışmalara yol açacak niteliktedir. Zira 2014 yılının ikinci ayında yapılan yeni bir değişiklik ile idare ,görevden almalarda ilgilinin konuya İdari Yargıya taşıyıp görevine dönme konusunda karar alsa bile, eğer o kadro doldurulmamış ise, o görevine dönebilecek, eğer o kadro doldurulmuş ise, şahsın kadrosuna uygun bir başka göreve atanması söz konusu olacak düzenleme yapılmış bulunuyor.

Diyelim ki bir Genel Müdür görevinden alındı. O, bu görevden almanın haksız olduğunu düşündü ve Mahkemeye dava açtı. Yürütmenin durdurulması kararı alsa bile, o kadroya herhangi birisi atanmamış ise görevine dönebilecekti 30 gün içerisinde. İnsanlar bunu bile büyük haksızlık olarak görür iken, şimdi görevine denk bir kadroya atanmak için 2 yıl bekleyecek. Bu süre sonunda da bir işlem yapılmamış ise, işlem yapmayan kişi hakkında ceza davası açılması imkansız hale getirildiğinden, o kişiye “ ne yapalım kardeşim, yapmadık işte” denilecek…

Hukuk ile bu kadar oynamanın  Türkiye’ye hiçbir faydası yok. Hele Avrupa Birliği muktesebatı, bu tür geriye gidişler olarak  nitelendirilecek değişikliklere hiç müsait değil. Birliğe katılım sürecinde kimi fasılların açılmamış olmasını hep şikayet konusu yapıyoruz. Ama ben biliyorum ki, AB liği ile ilişkilerde şimdi bir de bakanlık teşkil etmemize rağmen, “neden bloke edilen 17 fasıl hala açılmıyor”  diye görevlilerimiz Avrupalı meslektaşlarına sitemde bulunduklarında, onlardan çok rahat cevaplar alıyorlar,  şimdi bu iki yıllık süre ne? ve bu süre sonunda da Mahkeme kararının uygulanmaması halinde, hiçbir cezai tedbirin yokluğu ne oluyor? Diyorlar/diyecekler.

Bakıyorum da kimi dini meseleler sebebiyle Avrupa bizi içine almak istemiyor ama, bizim de bırakın onları, tümü ile bizimle ilgili konularda geriye gidiş olarak algılanacak kararlar almaktan çekinmememiz, birliğe katılma konusunda gerçek bir niyetimizin olmadığını ortaya koyuyor.

Bu gelişmeler bir yerden patlak verir, temizlemesi hepimiz içini çok zor olur, ülke büyük kayıplara uğrar. Lütfen, ama lütfen durduk yere başımıza iş açmayalım.