BEN VEDAYI BİR SON OLARAK ALGILAMADIM

Dün akşam Sayın Cumhurbaşkanımızın vermiş olduğu resepsiyona bendeniz de davetli idim.

Bu benim Cumhurbaşkanlığı köşküne ilk çıkışım.

Vekilliğimizi döneminde Cumhunbaşkanı olan Ahmet Necdet Sezer bizleri eş durumuna göre davet ediyordu. Yani araştırmış etmiş, tespit yaptırmış hangi vekilin hanımının başı örtülü ise tek, hangi vekilin de eşinin başı açık ise eşli davetiyeler gönderiyordu.

Bizler de bu durumu protesto etmek için, hanımlarının başı örtülü olan Milletvekillerinin hemen hemen hiçbirisi bu resepsiyonlara katılmadık ve doğal olarak Cumhurbaşkanlığı köşkünü görmedik.

Peki Abdullah Gül bey zamanında niye köşke çıkmadık. İşin doğrusu ben de bilmiyorum. Aslında Sayın Cumhurbaşkanımızın seçilmesini müteakip köşkü ziyaret edip tebriklerimizi bildirmemiz gerekirdi. Sebebini çok fazla bilmiyorum gitmedik işte. Oysa o günlerde çıkan yazılardan birisinde(şu anda da internet sitelerinde var) 9-10 vekilin isminden bahsedilerek, Abdullah Gül’e yakın olan isimler listeye konulmadı yazıyordu. O listede benim ismim de vardı. Ben Sayın Cumhurbaşkanımızı hep sevdim, hep saygı duydum. İçtenliğine, İnceliğine, zarafetine öykündüm.

Sayın Cumhurbaşkanımız Dış işleri Bakanlığı görevinde iken, bizleri zaman zaman evine davet eder ve hepimiz ile teker teker ilgilenir, ağırlardı. Hatta bir keresinde davette ev yapımı yemekler ile karşılaşınca masamıza uğrama nezaketinde bulunan Hayrunnisa Gül hanımefendiye, bu yemekler Kayseriden mi diye sordum. Evet yemekler kayseri patentli ama benim el emeğimle oluştu dedi. Yani biz vekillere hanımefendi kendi elleri ile yemek yapmış ve ikram etmişti.

Bu süre zarfında Sayın Cumhurbaşkanımızın Diyarbakır’ı ziyaretinde davet üzerine bizlerde yanında olduk. Hoş davet olmasa idi de yine katılırdık.

Bu son resepsiyonda bizleri de telefonla arayarak davet ettiler. Katıldık. Köşkü ilk defa gördüm. Gayet temiz. Düzenli, abartısız. Mermerlerini ve işçiliğini çok beğendim.

Cumhurbaşkanlarının resimleri bir duvarda asılı. Kenan Evrenin resmini görünce, acaba aldığı cezadan sonra bu resim yine yerinde kalacak mı diye içimden geçirdim.

Duvardaki resimler bir fani için büyük saadet. Düşünsenize Devletimiz baki kaldığı sürece, yani kıyamete kadar o resimler duvarları süsleyecek.

Davette Sayın Cumhurbaşkanının konuşmasından sonra görüşmeler başladı. Herkes Cumhurbaşkanına doğru el sıkışmak için adeta hücuma geçti. Bizde öyle yaptık. Acemilik işte. Meğer o hücumcular bir an önce salonu terk etmek için harekete geçenlermiş. Oysa daha sonra salon sakinleşti. Sayın Cumhurbaşkanı herkesle bire bir görüştü. Biz daha önce böyle bir el sıkışma ile sıkışık ortamdan çıkınca, bir daha rahatsız etmemek için gittikleri yere pek yanaşmadık.

Ben ayın 18 inde bir arkadaşın düğünü için kuyumcuya hediye almaya gitmiştim. Oradaki kuyumcu benim ayın 19. unda köşke davetli olduğumu bilmeden, ancak  beni tanıdığı için, bence Abdullah Gül beyin partinin başında yer alması lazım. Yoksa bu işler geçmişteki örneklerine döner ve Ak Parti zarar görür dedi.

Bir örneklerden bir tanesi. İnanın bunun gibi yüzlerce örnek var. Biz yine tarihi sorumluluğumuz gereği görevimizi yapalım da, gerisini siyaset tarihinin ileride okuyacağımız önemli satırlarına bırakalım.

Sayın Cumhurbaşkanı resepsiyon sırasında basın mensuplarına, benim partimin çatısı altında hizmet etmemden daha tabii ne olabilir, ancak kimi yeni arkadaşların hakkımızdaki değerlendirmeleri beni üzdü tespitini yapayım, gerisini getirmeyeyim demiş, Hayrunnisa Hanım da aynı ölçüde intizarda bulunmuş.

Ben daha önce yazmış olduğum bir yazının manşetinde ABDULLAH GÜL BEY KURUCUSU OLDUĞU PARTİNİN BAŞINA GEÇER demiştim. Ve yazının içeriğinde de neden böyle bir şeye ihtiyaç duyulduğunu anlatmaya çalışmıştım.

Sayın Cumhurbaşkanına kimileri yaşlılar muamelesi çekiyor ve kendi gençliklerinin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaya çalışıyor. Gençlik insanın her ağzına geleni söylemesi midir? Boğazın 9 boğum olduğunu,her bir kelimenin ifadesi esnasında “HADDİN AŞILMAMASINA” dikkat edilmesi gerekmez mi? ve özellikle siyaset sahnesindekilerin yapacakları her hamlenin üç sonrasını görme mecburiyetleri yok mu?

Şimdi sorsalar o genç takınan kişilere.

Sizin bu hamurda harcınız nedir, neyi kattınız bu ülkeye. O kişilerin yaptıklarını örneklemede güçlüğümüz yok ama, şimdi zamanı değil.

Bu parti ona buna milletvekilliği, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı verme aracı değil ve bu partinin hiç kimseye minnet borcu yoktur açıklamasını yapanlar, Abdullah Gül beyin yerinde olsalardı onlara nasıl cevap verirdi ve neler söylerlerdi.

Ben kurumların çok önemli olduğunu ve bunların kurumsal kimliğinin gelecek on yıllara meydan okumak için önemli olduğunu görüyorum. Ama bakın Anavatan partisini kuran, hepimize çok önemli ufuklar açan rahmetli Özal Cumhurbaşkanlığına gidince, parti ne oldu, ne hallere düştü. Demek ki kurumlar kadar onlara hayat veren kişilerin unutulmayacak kişiliklerinin büyük ehemmiyeti var ve bu kişilere edeple yaklaşmak hepimizin görevi. Aslında Sayın Cumhurbaşkanının işaret ettiği kimi partiye sonrada dahil olan kişilerin kendilerince iki büyük insan için tercih yapıyormuş havası vermeleri, kendilerine yer edinme hırsından başka bir şey değil. Ben Sayın Başbakan(Cumhurbaşkanımız) Recep Tayyip Erdoğan’ın da, Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül beyin de bu işlere pirim vereceklerini sanmıyorum.

Son olarak şunu söylemek istiyorum.

O kimi çok bilmiş kişiler hele bir halkın arasına insinler, kendi ön alma konumları ile Abdullah Gül beyin kenarda köşede kalma ihtimalini bir değerlendirmeye tabi tutsunlar, farkı göreceklerdir.

Resepsiyona dönecek olur isek, Sayın Cumhurbaşkanına gösterilen sevgi, görevi bırakan bir insana gösterilen sevgiye benzemiyordu.