BİZE DÜŞEN DELİL OLUŞTURMAK DEĞİL, OLAN DELİLLERİ HUKUKUN SÜZGECİNDEN GEÇİRMEK.

Hatayda MİT Tırlarının durdurulması olayında kimi askerlerin sanık olarak ifadeleri alındı. Soruşturma sırasında, bu TIR’LARIN MİT’e ait olduğunun söylenmesine rağmen, neden operasyona devam ettikleri, hatta MİT mensuplarının ateş tehdidi altında yere yatırılmalarını neyle izah edecekleri kendilerine soruldu.

Dosyanın içeriğine vakıf değiliz, ancak basına yansıdığı kadarı ile Askerler, bir ihbar aldıklarını, ardı arkasına seyretmekte olan Tır’larda yasa dışı maddeler/silahlar/ bulunduğu, bunların yine yasa dışı yollardan Suriye’ye gönderilmek üzere oldukları bilgisine ulaştıklarını, bunun içini operasyon yaptıkları yönünde ifade verdiklerini biliyoruz.

MİT mensuplarının kendilerini tanıtarak bunlar bize ait, siz bu işlere müdahale edemezsiniz demelerine rağmen, operasyon sürmüştü. Daha sonra bu operasyonun kamera görüntüleri de basına yansıdı. Ve devlete güven hassasiyetinin çok üst seviyede tutulması gerekir diyenler, görüntüler karşısında “BU BİR İHANET, KİMSENİN GÖZ GÖRE GÖRE DEVLETİNE İHANET ETMESİNE GÖZ YUMULAMAZ, BU BİR PARALEL GİRİŞİM” dediklerine şahit olduk.

O günlerin moda deyimi ile ülkenin zararına olabilecek her gelişmeden paralel yapının sorumlu olduğunu söylemek, bir anlamda ülkeyi karıştırmak isteyenlerin çok hoşuna gidiyor ve oturdukları yerden “hem paralel yapının/Camianın/ hem de Ak Partinin zarar görmesini keyifle seyrediyorlardı.

MİT tırları ile Paralel yapının ne ilgisi olabilirdi, bunların devlete ait bir takım malzemeyi taşıyan kamyonlar olmasını ihbar etmekle, Türkiye’nin dünya üzerinde imajına zarar verilmesinden yapı ne elde ederdi, ülkeye zarar vermekte sınır tanımayan bu insanlar!!! Nasıl olur da dünya üzerinde ülkenin ismini yaymak, yüceltmek için durup dinlenmeden çalışırlardı gibi soruları sormak kimsenin aklına gelmedi.

Ardından operasyona katılan askeri yetkililer hakkında Casusluk suçlaması ile dava açıldı ve ardı arkasına iki kez tutuklanmaları talebi ile çıkarıldıkları Mahkemelerin hakimleri bunları serbest bıraktı. O Hakimlere de paralelci hakimler gibi nitelemeler yapıldı.

Şimdi de bu kişiler hakkında yüzlerce yıllık ceza istemi ile davalar açılmış bulunuyor. Haklarında yüzlerce yıl ceza istenen kişilerin Hakimler tarafından bir gün olsun tutuklanmamaları, bize davanın sonucu hakkında da bilgi veriyor. Bu insanlar belki uzun süre yargılanacaklar, ancak sonunda beraat edecekler.

Bu olay paralelci yapıya mal edilebilseydi, onlar hakkındaki hükümeti yıkmaya çalışıyorlar şeklindeki iddianın tutulacak bir dalı olurdu.

Ben Partinin uygulamadan gelen Hukukçu kişilere ihtiyacı olduğunu hep söylemiş ve istemişimdir. Mesela Mesut Yılmaz hakkında Türkbankın satışı ile ilgili olarak yolsuzluk yaptığı, görevini kötüye kullandığı yolunda, TBMM sinde soruşturma komisyonu kurulduğunda/ki ben de o komisyona üye seçilmiştim/ delilleri görünce, sonucu itibariyle soruşturmaya gerek olmadığına, bu kişi hakkında soruşturmaya komisyon karar verir ise, şahsın Anayasa Mahkemesinde aklanacağına ve bu yönden bir anlamda kahraman ilan edileceğine işaret etmiş ve komisyondan ayrılmıştım. Sonucu gördük. Mesut YILMAZ Anayasa Mahkemesindeki yargılama sonucunda beraat etti.

İşte bu hafta aynı cümleden olarak Sayın Başbakanın çalışma ofisine ve evine dinleme cihazı(böcek) konulduğuna dair 11 polis memuru, Savcı ve Hakim karşısına çıkarıldı. Soruşturma sonucunda önce Savcı 6 kişiyi serbest bıraktı, geri kalan 5 kişiyi ise Hakim tutuklamaya gerek görmedi.

Bizde tutuklu yargılama nerede ise asıl, tutuksuz yargılama kural halindedir. Böylesine çok önemli iki davada Savcılar ve Hakimler tutuklama gereği görmemişlerse, yargılama sonucunda asla mahkumiyete gidilemeyeceğini görmelerindendir.

Sözü şuraya getirmek istiyorum.

İç İşleri eski Bakanı İdris Naim Şahin bey, İç İşleri Bakanının cevaplaması isteği ile camia hakkındaki gelişmeleri işaret eden bir soru önergesi verdi.

Soru önergesinde idarenin yapmış olduğu çok gizli çalışmalardan onlarca maddeden söz etti. Bu maddelere göre Camiaya sanki suç isnadı nasıl yapılır gayretinin olduğu, idarenin böyle bir şeyi yapmaya hakkı olup olmadığı soruldu.

Aslında Camia Milletin gözü önünde çalışmalarına bugüne kadar devam etmiştir.

Fakat Eğitim hizmetleri haricinde gizli dinlemeler yaptılarsa, kasetler oluşturdular ise, bunu bir şantaj vasıtası olarak kullanma gayretine girdilerse ve bu tespit edildi ise, bu hem dinen, hem vicdanen, hem de meri hukukun kuralları gereğince suçtur. Bunu ne Allah kabul eder, ne kul, ne vicdan ve ne de hukuk kabul eder. Kim yaptı ise cezasını çekmelidir. Rabbimiz bize evlerinize kapılarından girin demesine rağmen, bacalardan paldır küldür girme teşebbüsünde bulunulmuş ise, bu asla kabul edilemez.

Yürütmenin bu bu kişiler, Ahlaka, Adaba, Örfe, Kanuna aykırı şu şu eylemleri yaptılar, işte delilleri bunlar diye meseleyi ortaya koyması ve suç işlediklerinde şüpheye mahal bırakılmayacak kişiler hakkında davaların açılmasını temin etmesi lazım.

Onun haricinde hizmetin okullarına, yurtlarına, yuvalarına, dershanelerine, okuma evlerine, hizmet evlerine ahlakın ve hukukun asla tecviz etmeyeceği isnatlar yapılması, varsa, deliller oluşturma gayretleri , Hatay’daki casusluk davası ve Ankara’daki böcek koyma davasına dönüşür, bundan mütedeyyin halk kesimleri zarar görür ve tabii hala büyük çoğunluğunu mütedeyyin insanların oy verdiği Ak Parti zarara uğrar.