HÜKMÜ KARAKUŞİ

Hırsız bir evi gözüne kestirmiş, etrafı kolaçan etmiş. En iyisi balkondan girmek demiş. Gece bastırınca bahçeye dalmış, balkona tırmanmaya başlamış...

Bir adım, bir adım daha, tam çıkmak üzere, balkonun korkuluğu kırılıp kopmuş. Hırsız düşüp ayağını kırmış...

Sabah olunca, hırsız doğru "hükm-ü karakuşi"leriyle meşhur "karakuş kadı"ya gitmiş, halini göstermiş:

"kadı efendi, ben soymak için eve girecektim, fakat balkon korkuluğu çürük çıktı, koptu. Ben de düşüp ayağımı kırdım!"demiş.

* * *

Kadı da pek anlamamış: "eeee ne istiyorsun, şimdi seni hırsızlığa teşebbüsten içeri atayım mı?" diye sormuş.

Adam da, "hayır kadı efendi, bir dinleyin”

Bunun üzerine Karakuşi Kadı, "anlat bakalım!" demiş.

Hırsız başlamış anlatmaya;

"ev sahibinden davacıyım, eğer balkonun korkuluğunu sağlam yaptırsaydı, ben de düşüp ayağımı kırmazdım... tamam hırsızlık suç ama, cezası balkondan düşüp ayak kırmak değil!" * * * "karakuş kadı", keyiflenmiş, tam ona göre bir dava, çağırmış ev sahibini: "be adam, niçin evinin balkonunu sağlam yaptırmıyorsun? Korkuluk sağlam olsaydı bu adam düşüp ayağını kırmazdı!"

Ev sahibi şaşırmış:

"aman efendim, balkonun korkuluğunu marangoz Ahmet usta yaptı. Çürük yaptıysa benim günahım ne?"

Kadı efendi, hemen Marangoz Ahmet Ustayı çağırın demiş,

Marangoz gelmiş:

Sorgu suale çekilmiş ve başlamış anlatmaya;

"Efendim ben balkonun korkuluğunu çakarken yoldan yeşil başörtülü bir hanım geçiyordu. Başörtüsü o kadar güzel yeşile boyanmıştı ki, herhalde gözüm ona daldı. Çiviyi boşa çakmış olacağım!" demiş. * * * Kadi emretmiş:

"hemen o yeşil başörtülü kadını bulup getirin!" demiş,

Kadıncağız gelmiş, tir tir titriyor:

"kadı efendi, benim günahım ne? ben başörtüsünü, boyasın diye boyacıya verdim, o boyadı!"

Sıra boyacıya gelmiş; kadı sorguya çekmiş:

"ulan, başörtülerini böyle göz alıcı renge boyuyorsun, marangozun gözü başörtüsüne takılıyor, çiviyi boşa çakıyor. Balkona tırmanmaya çalışan hırsız düşüp ayağını kırıyor!" * * *

Boyacı verecek cevap bulamayınca, kadı da hükmünü vermiş:

"götürün bu herifi asın!"

Biraz sonra cellat gelmiş:

"kadı efendi, bu boyacıyı boyu sehpaya uzun geldiği için asamıyorum!" kadı elini sarığına dayamış, çözüm bulmuş:

"git, kısa boylu bir boyacı bul, onu as!"

Boşuna "hükmü karakuşi" dememişler.

Ziya Paşanın şu sözü yukarıdaki olayı bir cümlede özetliyor.

Milyonla çalan mesnedi izzete serefraz, birkaç kuruş mürtekibin cayı kürettir.