KIRKBEŞ GÜNLÜK SÜREÇ BARIŞ METNİNİN HAZIRLANDIĞI GÜNLER OLSUN

BDP , HP, DEP geleneğinden gelen bir parti idi. Bu partiler Türk Siyasası içerisinde yer almak amacı ile kurulmuş olmalarına rağmen, ülkenin sadece Güneydoğusuna hitap ediyor ve açık deyimi ile KÜRT partisi olarak algılanıyordu.

Türk Siyaset Entelllijansı, Kürtlerin bu siyasa içerisinde yer almasını çok önemsemesi ve kadri kıymetlerini ona göre bilmesi gerekirken, sürekli olarak bu partiyi ve müntesiplerini horladılar, partinin ayrılıkçı emellere hizmet ettiğini, bölünmeyi hedeflediğini, partiyi bir araç olarak kullandıklarını ve bunun kabul edilemez olduğunu vurguladılar. Parti de bölgeye sıkışıp kaldı.

Partinin bölgeye sıkışıp kalma durumunun engellenmesi için Abdullah Öcalan’ın fikir babalığında HDP kuruldu ve Genel Başkanlığına Selahattin Demirtaş getirildi.

HDP kısa süre içerisinde Türkiye’nin her tarafında örgütlendi. Parti yönetim kadroları içerisinde BAŞAT unsuru Kürtler oluşturmasına rağmen, diğer unsurlardan, yani Türklerden, Alevilerden, Türk sol geleneğini temsil eden aydınlardan da insanlar parti içerisinde aktif görevler üstlendiler. Mesela Sırrı Süreyya Önder Adıyamanlı bir Türkmen ailenin çocuğu olmasına rağmen, kamuoyu önünde sanki bir Kürt ailenin ferdi imiş gibi bir imaj oluşturdu, yapmış olduğu açıklamalarında hiçbir duraksamaya meydan vermeden Kürtlerin haklarının verilmesi gerektiğini açıkladı. Doğrusunu da yaptı.

Siz birilerinin elinde kalan haklarınızı almak için Demokrasinin kuralları içerisinde hareket etme arzusunda iseniz, karşı tarafın asla ret etmeyeceği, reddemeyeceği argümanlarla ortaya çıkmanız ve vicdanlara hitap etmeniz en doğru yoldur.

Sırrı ben Türküm kardeşim, ama bölgenin çocuğuyum, Kürtlerle binlerce yıldan beri birlik ve beraberlik içerisinde yaşadık, biz bu insanlarla Kürt, Türk ayırımı yapmadık, ilçede yaşayanlara ki, genellikle Türkler bu konumda idi şehirli, kırsalda yaşayanlara da köylü dedik. Türklük ve Kürtlük sebebiyle bir gün olsun halklar karşı karşıya kalmadı, kavga etmedi. Özellikle haftanın Pazartesi ve Cuma Günleri köylüler şehri doldurdu. Cuma günleri tüm halk omuz omuza Cuma Namazına durdu, bir olan Allaha dua etti.

Eski tarihlerde belki de ihtiyaç bulunmadığından, iki ayrı lisanla eğitim faaliyeti yürütülmedi, daha doğrusu, birinci dünya savaşı öncesinde ülkenin zaten genelinde doğru dürüst bir eğitim faaliyeti yoktu. Sadece belirli merkezlerde küçük sayıda olan eğitim kurumu, herkesin ihtiyacına cevap verecek durumda olduğundan, Kürtler için ayrıca bir eğitim kurumu tesis edilemedi. Kürtlerin de bu bağlamda böyle bir talebi olduğunu kimse bilmedi veyahut böyle bir talep hemen hemen hiç dillendirilmedi. Ama artık bu bir ihtiyaç, Kürtler her millet gibi haklarını talep ediyor, kardeşlerine bu hakkı verme konusunda en büyük görev Türklere düşüyor. İşte onlardan birisi olarak ben bu hakkı savunuyorum, Vicdan taşıyan, kalbinde Allah korkusu/sevgisi/ olan herkes de söz konusu hakkın verilmesine yardımcı olmalıdır, demeli idi.

Tabii ki vicdanlara bu yönlü hitap etmek için, vicdanlarına hitap edilenlerin durduk yere çektikleri acının bir nebze durması lazımdı. Yani kanın akmasının artık bir daha geri gelmeyecek biçimde sonlanması lazımdı.

Barış süreci bir buçuk yıldan beri devam ediyor. Yani ne Türk ve ne de Kürt evlatlarının kanı akmıyor. Hak almak için kan akıtan, yani bir nevi iç kavgayı başlatan taraf PKK idi. Şimdi PKK unsurları ve liderleri konumundaki Abdullah Öcalan, büyük bir gayretle silahlı saldırıları durdurdular, devlet de ciddi olduğuna inandığı barış sürecine, hemen yanı başında bulunan silahlı unsurlara müdahale etmeyerek olumlu cevap verdi. Samimiyetini ortaya koydu. Yoksa Diyarbakır Lice- Bingöl Genç karayolunun yirmi günü aşkın süreyle kapalı kalması ve yollara inşaat araçları ile hendekler kazılması, yolun her iki tarafına PKK unsurlarınca örgüt bayraklı çadırlar kurularak gövde gösterisinde bulunulmasını bırakın Demokrasi ile idare edilen ülkeleri, despotizimle idare edilen ülkelerin bile müsaade etmesi mümkün değildi. Allah’a şükürler olsun her türlü maniplasyona rağmen Ak Parti Hükümeti bu konudaki iyi niyetini korudu, tahriklere kapılmadı ve sürecin devam etmesi konusunda ne kadar kararlı olduğunu ortaya koymuş oldu.

İşte toplum genelinde barış umudunu koruyan gelişmeler esnasında Kürtlerin sahibi oldukları haklara kavuşmaları için, bölgesel mücadelelerinin yeterli olmadığı, Türk halkının da desteğine ihtiyaç bulunduğu anlaşılınca, ülkenin tamamına hitap eden HDP nin kurulması gerçekleşti ve bu parti ilk büyük sınavında yüzde 9.8 gibi bir oy alarak şimdiye kadar siyasi yelpazedeki en büyük çıkışını gerçekleştirdi.

Daha önceki yazımda da belirttiğim ve ben bunu Ak Partinin ilgili toplantılarında da izah ettiğim üzere, Selahattin Beyin bu alanda seçilmiş en önemli siyasi aktör olduğunu söyledim. Selahattin bey ile parti bu yeni söylemi tüm Türkiye’ye anlatmakta GÜÇLÜK çekmeyecektir dedim. Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde yazılarım ortada. Ben o yazımda Selahattin Beyin genel seçimlerde parlamentoda parti olarak yer almak için gerekli olan yüzde on barajını aşacağını zannettiğimi açıklamıştım.

Yüzde on barajı aşılamadı, ama bu mayanın tuttuğu ortaya çıktı. Tabii genel seçimlere yaklaşık 11 ay var. Barış süreci hangi noktaya evrilecek, barış sürecinin devamını sağlamaya matuf olarak çıkarılmış olan ÇERÇEVE yasanın gereklerine uygun yeni yasal düzenlemeler ne zaman yapılacak, bunları göreceğiz.

Sizler benim kaygılı bir insan olduğumu bilirsiniz. Bakınız Cumhurbaşkanlığı seçimi barış sürecinin AYDINLIĞINDA yapıldı. Kürtler kurdukları ve tüm Türkiyeye hitap etmesini istedikleri partilerinin şemsiyesi altında CUMHURBAŞKANLIĞINA aday olduklarını ortaya koydular, yani ne bölünmesi, parçalanması, ülkenin birlik ve bütünlüğünün ancak kendi söylemleri ve kendilerinden birisinin Cumhurbaşkanlığı altında gerçekleşeceğini tüm Türkiye’ye anlattılar ve herkesin mutabık olduğu üzere ülkenin her tarafından oy aldılar, böylece Türkiyeli olduklarını hiç duraksamaya meydan vermeyecek biçimde FİİLLERİ/tavırları/ ve KAVİLLERİ/sözleri/ ile ortaya koydular.

Hal böyle iken Parlamento bu alanda yeni bir yasal düzenleme yapmadan, yani Kürtçe eğitim ne olacak, Kürt kimliği, ilgili cüzdanlara nasıl yansıyacak, KCK davalarından tutuklu olanlar veya bu isnatlardan ötürü mahkumiyet alanların durumu ne olacak, Türkiye dağlarında bulunan silahlı unsurların çekilişi nasıl gerçekleşecek, PKK nın silah bırakması ve Kuzey Irakta bulunan unsurların Türkiye’ye sorunsuz dönmeleri için, bir genel affı gerektirdiğinde şüphe olmayan yasal düzenleme ne zaman yapılacak? Bütün bunlar taaa Ekim ayına kaldı. Ama biz biliyoruz ki, Türk Parlamentosu ister ise, son zamanlardaki Cemaat yapılanmasına ilişkin olarak onlarca kanunu bir günde, hadi bilemediniz 10 günde veya bir ayda çıkarmasını becerdiği gibi,yukarıda sözünü ettiğim yasal düzenlemeleri de bu süreçte yapabilirdi. Ama Parlamento tatile girdi ve 1 Ekim 2014 e kadar bir şey yapma imkanı kalmadı/mı/.

Bence bu doğru olmadı. Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonraki bu 45 günlük dönem, bu konulardaki yasaların çıkarılmasının tam zamanı idi.

Yukarıda da değindim, Kemal DERVİŞ örneği de ortada bu ülke zor anlarında 16 günde hem de öyle böyle değil, ülkenin ekonomik, siyasi alt yapısını çok ciddi manada değiştiren 17 kanunu çıkarmış bir ülkedir. Şimdi de yapılabilirdi.

Neyse belki de bu süreç çıkarılması gereken kanunların salim kafa ile neler olabileceğinin tartışıldığı, karara bağlandığı bir süreç olacak.

Parlamentonun şu 45 günlük tatil süreci altın değerindedir. Beşir Atalay beyin başkanlığında yürütülen barış sürecine ilişkin çalışmalar tamamlanmalı ve yapılan çalışmalar bir bir topluma deklare edilmelidir ki, kimse sürecin sekteye uğradığı zehabına kapılmasın.

Parlamento belki de 15 gün erken toplanarak Çerçeve yasının gereklerine iltizam edecektir. İşte bu yapılır ve tam bir barış havasında 2015 seçimlerine gidilecek olur ise, CHP nin ve MHP nin baraj sorunu ortaya çıkar mı veya bir başka deyişle HDP nin baraj sorunu kalır mı? göreceğiz.