ÖNCE ZEMİN OLUŞTURULUYOR

Terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine dair kanun tasarısı Hükümet tarafından TBMM sine sunuldu.

Bu bir çerçeve yasa. Yani önce zemin tahkimatı yapılıyor. Bu yasa ile öncelikle tahkimatta görev alanların hukuki, cezai herhangi bir sorumluluklarının olmayacağı hükme bağlanıyor.

İkinci maddede HÜKÜMETE,

Terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine yönelik siyasi, hukuki, sosyo-ekonomik, psikolojik, kültür, insan hakları, güvenlik ve silahsızlandırma alanlarda ve bunlarla bağlantılı konularda atılabilecek adımları belirleme yetkisi veriliyor.

Hükümetin gerekli görmesi halinde, yurtiçindeki ve yurtdışındaki kişi, kurum ve kuruluşlarla temas, diyalog, görüşme ve benzeri çalışmalar yapılmasına karar verir ve bu çalışmaları gerçekleştirecek kişi, kurum ve kuruluşları görevlendirme imkanı getiriliyor.

Silah bırakan örgüt mensuplarının eve dönüşleri ile sosyal yaşama katılım ve uyumlarının temini için gerekli tedbirleri alma imkanına kavuşuyor hükümet.

Tabii hemen herkese soruyor. Eve dönüşler nasıl olacak, eve dönenlerin herhangi bir cezai yaptırıma maruz kalmayacaklarına dair bir hüküm bu tasarıda var mı diye. Hemen cevap verelim. TBMM sine sunulan tasarıda bu konuda henüz bir düzenleme yok.

Dağdakiler, cezaevindekiler, haklarında kovuşturma yapılanlarla ilgili yasal düzenlemeler, daha kapsamlı bir paket halinde daha sonra gündeme gelecektir. Çünkü çerçeve yasada dağdan inenlerin, pek tabii cezaevinden bırakılacak olanların sosyal yaşama uyumları nasıl sağlanacak, haklarında hemen her açıdan rehabilitasyon nasıl gerçekleştirilecek, bunun uygulaması nasıl olacak, bütün bunlar daha geniş kapsamlı ve belki de sayıları yüzleri bulacak kanun maddeleri ile parlamento gündemine ya bu yasama döneminde veya Ekim ayında başlayacak yeni yasama döneminde gündeme gelecek.

Ama keşke eyleme karıştıklarına dair haklarında somut delil bulunmayanların hiçbir kaydu şartla bağlı olmaksızın evlerine dönmeleri halinde haklarında işlem yapılmayacağına dair TCK 221 maddede bir düzenleme hemen yapılsa idi de, sosyal yaşama uyum, rehabilitasyon gibi konulara daha sonra bakılsa idi olmaz mı idi?

Tabii hemen birileri ya elde dolaşan silahlar ne olacak, silahlar bırakılmadan bu türden bir düzenlemeye gidilmesinin hükümete ne yararı var diyebilir? İşte belki de bu düzenleme ile bu tür işlerin pazarlığı yapılacak, onun için hemen eve dönüşlerle ilgili tasarı TBMM sine gelmedi diyebilir. Haksız da olmazlar.

Eğer uygulanır ise bu müthiş bir adım.

Perşembe günkü yazımın bir bölümü bu idi.

Her şeyin bir mantığı vardır. Yukarıda yasa haline getirilmek istenen “Metnin” altında yatan ana düşünceyi sanıyorum herkes gibi sizde fark ediyorsunuz.

Vallahi ne yalana söyleyelim, Abdullah Öcalan adeta bir kuyumcu titizliği ile süreci almış eline götürüyor.

Biliyorsunuz barış süreci başlatıldığında Abdullah Öcalan,önce görüşmeler başlayacak, bu görüşmeler sırasında silahlar susacak, kimse kimseye bir tek el olsun ateş etmeyecek, dağdakiler en geç 2013 ün Eylül ayına kadar Türkiye topraklarını terk edeceklerdi.

Bu görüşmenin bir parçası olan karşılıklı ateşkesi ne örgüt ve ne de Devlet sürece zarar verecek şekilde bozmadı. Süreç boyunca 9 korucu öldürüldü, çeşitli olaylarda/LİCEDEKİ GİBİ/ örgüt mensuplarından hayatını kaybedenler oldu. Örgüt tarafından kaçırılan ve daha sonra serbest bırakılan vatandaşlarımız olduğu gibi, bu süreçte kaçırılıp da örgütün elinde kalanlar da var. Ama bütün bunlar bir anda sürecin kristal vazo gibi bulunduğu yerden düşüp parçalanmasına neden olmadı.

Sürecin o çok gerildiği anlarda bir bütün halinde örgüt tarafı, Devlet kendisine düşen sorumluluklarını yerine getirmiyor, işin yasal zemine oturtulmasını sağlamıyor. Konuşmalar adeta suya çizilen yazı gibi bir anda yok oluyor diyorlardı.

İşte o yasal zemin geldi.

Görüşmeler süreci bitti, şimdi karşılıklı müzakere süreci başlatılmış oldu.

Hükümetin Parlamentoya göndermiş olduğu yasanın ana mantığı bu.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinde ilk defa örgüt ile yasal zeminde 35 yıllık can alıcı sorunu çözmek için müzakere sürecine evet demiş oldu. Beşir Atalay bey, yasanın meclise sevki esnasında yapmış olduğu konuşmada, biz dünyada bu türden işler olur iken, nasıl yapmışlar, karşı karşıya kaldıkları sorunu bitirmek için hangi tedbirlere başvurmuşlar, bunların hepsini okuduk, ona göre bir strateji oluşturduk ve Kanun Tasarısını Meclise sevk ettik demişti.

Bu tasarı ile daha önce gayrı resmi olarak örgütle yapılan görüşmeler, hepimizin gözü önünde olmasa da Devlet adına yapılmış olacak ve kayda girecek. İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşırlar özdeyişinin kıymeti bir kez daha ortaya çıkacak.

Evet Irak, Suriye ve ardından Mısır örneğinde olduğu üzere ortaya çıkan sorunları konuşmayıp silaha sarılanların ülkelerini ne hale getirdiklerini, hem örgüt tarafı ve hem de Devlet açık açık gördü.

Bu türden iç savaşların maddi ve manevi açıdan her şeyi yiyip bitirdiğini, milyonlarca insanın ser sefil olmasına, kadın, kız, genç, ihtiyar, çoluk, çocuk demeden yüz binlerce insanın ölümünü beraberinde getirdiğine hep birlikte şahit olduk.

Üstelik bu türden meş’un hadiselerin hiçbir sorunu da çözmediğini, olan sorunların daha da katmerleşmesine sebep olduğunu görmeyen kalmadı.

ULUSLAR ARASI SİYASET AÇISINDAN OLAYA BAKILDIĞINDA SÜREÇ NEREYE EVRİLİYOR.?

Bu gelişmelerle PKK siyasi bir satatü kazanıyor,

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kendi Devlet bütünlüğü içerisinde yer almayan bir “YAPIYI” muhatap kabul ediyor.

Bu yapılanlar yazıya dökülür ve ıslak imzalı metinler örgütün eline geçer ise, ileride meydana gelecek hak ihlallerinde uluslar arası kuruluşların işe müdahale etmesi gibi bir girişime yol aralanıyor. Yasadaki koruma kalkanına rağmen, devlet içerisinde ayrı bir güç haline gelmesi muhtemel bu türden paralel yapılar, hukuki sorumluluğu ortadan kaldırır mı, buna da ilgililerin bakması lazim.

Bu gelişmelerden sonra artık herkes gördü ki, Türkiye sadece Türklerin değil, bu ülkede yaşayan Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Abaza, Pomak, Roman, Müslüman, Hırıstiyan, Yahudi,Ermeni, Süryani… herkesindir.

Herkesin doğuştan gelen, vazgeçilmez, terk edilmez özelliklere sahip olduğu ve bu özelliklerini koruma, geliştirme, yaşatmaya hakkı bulunduğu artık yasal güvenceye alınmak zorundadır.

Yasal güvencelere bağlanmış olan bu haklar TBMM sinin çatışı altında bir de temsil kabiliyeti bulur ise, bölgemizdeki bunca çalkantıya rağmen parlayan yıldızımız, hiç sönmemek zere semadaki yerine muhafaza eder.

Sayın Başbakanın zaman zaman yaptığı TEK DEVLET vurgusu hafife alınmamalıdır.