SAYIN BAŞBAKANA BAŞARILAR DİLEĞİMLE(2)

Cumartesi günkü yazımda bir anekdot ve bir süre sonra Başbakan olacak Sayın Ahmet Davutoğlu beyin Ortadoğu politikaları ile ilgili kısa bir değerlendirmede bulunmuştum. Ona şimdi devam edelim.

Bir çoğu Osmanlı İmparatorluğunun parçası konumunda olan Ortadoğu(Arap) ülkelerinin bu coğrafyadan kopuşlarının üzerinden nerede ise yüz yıla yakın bir zaman geçti. 

Araplar Osmanlı İmparatorluğundan koptu da biz Osmanlı İmparatorluğunun kapsamı içerisinde mi kaldık. Hayır. Biz de o mantaliteden, onlardan fazla koptuk.

İmparatorluğa ait ne varsa hepsini ceffel kalem sildik. Kur’an Alfabesi yerine Latin alfabesini getirdik. Şeriye vekaleti lağvedildi. Dinin toplum hayatından bütünü ile silinmesi yönünde kararlar aldık. Halifeliği kaldırdık. Osmanlı İmparatorluğu yerine Türkiye Cumhuriyetini ihsas ettik.

Bunlar dinden diyanetten koptu, başka bir ırk ve toplum oldular, Avrupanın güdümünde ladini bir millet meydana getirmenin peşindeler, dini hassasiyetlerimiz sebebiyle biz bunlarla beraberdik, artık onlar başka bir etnisiteye büründüler, o halde biz de kendi yolumuzu şeriatın verdiği ruhsat uyarınca tanzim etmeye hak sahibiyiz diyen Şeyh Said ve arkadaşlarının kıyamını, Kürt isyanı diye çok kanlı bir şekilde bastırdık.

Bunları uzatabiliriz, ama gerek yok. Bu kadarı olan biteni çok iyi izah ediyor.

Ancak millet dindar ve bir o kadar da geleneklerine bağlı. Ne yapılır ise yapılsın, toplumun mütedeyyin yapısını kolay kolay değiştirmek mümkün olmadı, olmuyor. Toplumun Arafta bulunduğu dönemlerde yine bir başka SAİD(Rahmetullahi Aleyh) Nursi, ortaya çıktı. Ülkede yaşananlara karşı ümmetin nasıl ayakta durabileceğini anlatmak için Protest Kur’an tefsirleri yaptı. İslama göre diklenmeden nasıl dik durulabileceğini ortaya koydu. Milyonlarca Türk, Kürt, Laz, Çerkez, her milletten bu topraklarda yaşayan insanlar bu tefsirleri okuyarak İmanlarını kurtardı.

Cumhuriyet dindarlarının oranı yüzde otuzu geçmiyor, Osmanlı dindarlarının sayası yüzde yetmişten aşağı düşmüyor.

Bu durumda ne yapılır ise yapılsın, hangi seçim sistemi getirilir ise getirilsin, Millet din ve diyanetinin sahibi olacak insanlara büyük ehemmiyet veriyor ve kendisi dini hayatını bütünü ile yaşamasa da, başında dindar insanların bulunmasından ötürü büyük güven duyuyor, bir daha eski günlere dönülmesini istemiyor.

Kısa süre Başbakanlığa geleceği kesin olan Sayın Ahmet Davutoğlu da bu jenerasyonun önemli bir parçasıdır. Hali ile, kali ile bunu ispat etmiş birisidir. Ahmet bey Başbakan Danışmanlığı ve ardından Dış İşleri Bakanlığı döneminde elbette bu fikri yapısının gereği olarak ülkeyi bir yerlere getirmeye ve bölgeyi o bağlam içerisinde konumlandırmaya çalıştı. Özellikle bölge ülkeleri ile olan münasebetlerimizin dizaynında neo Osmanlıcılık olarak algılanacak fikrin, konjonktürel bölge yapısı sebebiyle, kısa sürede uygulamaya geçebileceğini düşündü.

Biz gideriz, onlara fikrimizi anlatırız, dinlerlerse kendileri fayda görür, dinlemezlerse derslerini alırlar cinsinden yapılan “atak”lar, benim fikrim bu, büyük karışıklığa sebebiyet verdi.

Bizim birer parçamız olan Libya da karışık, Yemen de karışık. Ancak onlar coğrafi açıdan uzaklar, çıkan yangının alevi bize ulaşmıyor. Ama Suriye öyle mi? Bakın orada çıkan yangın 200 bin insanın ölümüne, yüz binlerce kadının fuhşa sürüklenmesine, 5 Milyon insanın mülteci konuma düşmesine sebep oldu. Hatay, Kilis, Gaziantep, Kayseri de yaşanan insanlık dramlarını seyretmeye benim gerçekten gücüm yetmiyor.

Yıllık 5 Milyar dolar civarındaki ticaretimiz sıfırlandı.

3,5 Milyar dolayında bir masraf yaptığımızdan söz ediliyor. Bu para üç tane boğaz köprüsü demek.

Savaşın ne zaman biteceği belli değil.

Bu olaydan ötürü Katar hariç hiçbir İslam/Arap ülkesi ile düzgün bir ilişkimiz kalmadı. İran zaten bu konuda muhalifimiz.

Ve başımızda bir heyula gibi duran Rusya bu olayda karşımızda.

Suriye’nin nükleer nitelik taşıyan kimyasal silahlarının tamamı batılı ülkeler tarafından imha edildi. İsrail büyük güvenceye kavuştu. O sebeple İsrail Türkiye’yi şimdi hiçbir konuda dikkate almıyor ve Gazze’de sudan sebeplerle her iki senede bir binlerce insanı katlediyor, on binlerce insanı yaralıyor. Türkiye’yi bu konuda zerre kadar dikkate almıyor ve zaten Türkiye’nin de dişe dokunacak şekilde sesi çıkmıyor, çıkan sesler tesir icra etmiyor.

Dış meselelerde yaşadığımız sıkıntılar, elbette hepimizden çok Sayın Ahmet Davutoğlu beyin canını sıkmıştır. Sayın Bakan burada benim payım ne diye elbette zaman zaman kendisine soruyordur. Bence üzerinde durması gereken en önemli cümle, çok sık olarak tekrar ettiği, kimse Türkiye’nin gücünü test etmeye kalkmasın, cümlesidir. Düşmanlara karşı besili atlar yetiştirmek elbette görevimizdir. Bu atlar savunma amaçlı olarak görev yaparlar. Bize saldırısı olmayanların atlarının gözüne mil çekmek, onları deli danaya dönüştürür.

Şimdi restorasyon zamanı.

İçerisinde Esed’in de bulunduğu bir Suriye barışı nasıl gerçekleşebilir?

Bu konuda İran’dan azami ölçüde nasıl yararlanılır?

Azerbaycan ile Ermenistan arasında devam etmekte olan savaş hali nasıl sonlandırılabilir? AGİT MİNSK gurubunun çalışmalarını sekteye uğratan sorunlar nelerdir ve bunlar nasıl ortadan kaldırılabilir?

Ülkelerinde asgari 4 Milyon insanımızın yaşadığı Almanya neden bize karşı saygısını yitirdi?

İsrail ile adeta savaşı andıran psikolojik yıpratmaya son vermek için neler yapılabilir?

Filistin. Evet Filistin. Alemi İslamı can evinden vuran ve her iki senede bir akıl almaz biçimde aşağılanmamıza sebep olan İsrail saldırılarına nasıl son verilecek ve bu sorun nasıl çözülecek?

Ve içeride yaşadığımız sorunlar “hakkın hatırı alidir” prensibi çerçevesinde çözüme nasıl kavuşturulacak?

Ben bir ayet ile yazımı bitireyim. Muhakkak ki Allah, adaletli olmayı ve ihsanı ve akrabalara vermeyi emreder. Ve fuhuştan, münkerden (Allah'ın yasakladığı şeylerden) ve azgınlıktan (hakka tecavüzden) sizi nehyeder(yasaklar). Böylece umulur ki siz, düşünür ibret alırsınız diye size öğüt veriyor”