“BİZİM ASIL SIKINTIMIZ SÜREKLİ İÇERİDEN VURULMAMIZ”!?

Evet, sevgili okurlar.

Cumhurbaşkanımızın dünkü AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı sıfatıyla TBMM Grup Toplantısında yaptığı konuşmada çok isabetli ve önemli konulara değinerek hem işari yönden, hem de açık ve net olarak çok faydalı ifadeler kullandı.

Bu ifadeler arasında nazar-ı dikkate alınacak birçok cümleler vardır…

Ancak, bize göre en dikkat çekici ifade şuydu.

“Bizim asıl sıkıntımız sürekli içeriden vurulmamızdır.”

El Hak.

Yerden göğe kadar doğru ve yerli yerinde bir tespittir.

Yıllardan beri dost görünüp münafıkça Türkiye’yi içten vuran önemli bazı kesimlerin başını çeken muhalefetteki partiler olmuştur.

Gerek ana muhalefet olsun, gerek yavru muhalefetler olsun.

Ve bunun yanı sıra zehirlenmiş medyanın kalemleri olsun…

Bunlar ortaklaşa içten bizi vurmaya çalışmışlardır.

Ve hala da çalışmaya devam ediyorlar.

Allah binlerce defa Sayın Erdoğan’dan razı olsun ki böyle zaman zaman da olsa yaptığı böylesi tespitler, gerçekten hakikatın ifadesi olduğu gibi, önemlidir ve uyarıcıdır.

Allah korusun!...

Bugün herhangi bir komşumuzla Türkiye savaşa girerse, hiç kaçınılmaz olan gerçek başta saydıklarımın önemli başlıklarını taşıyan tehlikeli unsur,  bizi içten vuranlar olacaktır…

 Cumhurbaşkanımız devamla aynen şöyle diyor;

“Bizim asıl sıkıntımız sürekli içeriden vurulmamızdır. 1980 sonrası rahmetli Özal'la yeniden sıçrama dönemine girdik, bu dönemde de PKK terör örgütü, 1990'lı yıllarda öyle bir tehdit haline geldi ki, ülkemizi tarihin en büyük krizlerinin içine sürükledi. AK Parti dönemi ile yeniden bir hamle başlattık. Bu defa da önce vesayet odakları, ardından FETÖ, onu takiben bölücü örgütün eylemleri vasıtasıyla ayağımıza prangalar vurulmaya başlandı.

Allah'ın yardımı, milletimizin desteği ile bütün sıkıntıları aşıp hedeflerimize odaklanırken, Suriye ve Irak'ta hadiseler yaşanıyor.

Suriye ve Irak'ta yaşanan gelişmeler doğrudan doğruya içişlerimizle alakalıdır.

Ayrışırsak dağılırız.

Dağılırsak yok oluruz.

Beton gibi, çelik gibi, sapasağlam durmamız gereken bir dönemden geçiyoruz.

Birleşeceğiz, bütünleşeceğiz, kenetleneceğiz ve tüm engelleri aşarak gümbür gümbür hedeflerimize devam edeceğiz.”

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Cumhurbaşkanı kelimesi kelimesine, tüm mana çıplaklığıyla ifadeleri ortaya koyarken, bazı işari yollarla da bir yerlere dikkat çekmeyi de ihmal etmiyor.

İnanın, sevgili okurlar.

Cumhurbaşkanının önceki günkü ve dünkü konuşmaları, beni tarihin derinliklerine götürdü.

Bilindiği üzre Hz. Ömer (r.a)'in hilafeti döneminde İslam ordularının başında bulunan komutan, “Sâriye” isimli bir sahabe idi…

O dönemde, İran Sasani devletiyle savaşıyorlardı..

Hazreti Ömer (r.a)…

Medine-i Münevvere’den ordunun karargahını izlercesine keramet ve ilahi ilham dürbünüyle Sasani devletinin ordularının, İslam askerlerini ablukaya alma tehlikesini, görür…

İslam ordusunun kumandanı olan Sahabe Hz. Sâriye'ye, Hz. Ömer (r.a) şöyle sesleniyor;

“Ya Sâriye to!

El cebele el cebele…”

O İslam kumandanı olan Sâriye’yi işittirip “sevkul ceys” noktasında, yani dışarıdan askeri yönetebilme kabiliyetine sahip olan o büyük komutan-ı azam Hz. Ömer (r.a) uyarıyor…

Ama, Hazreti Ömer (r.a) onu ebediyete götüren hançerli suikastı göremiyor..

Namaz kılarken, arkasında namaz kılan Firoz isimli keskin nişancı bir ateşperestin onu bıçaklama hainliğini göremiyor…

Keza Hazreti Yakup (a.s)’ın da yanı başındaki tarlasının içindeki su kuyusuna düşürülen oğlu Yusuf’u göremediği gibi..

Yıllarca gözlerinden akan gözyaşları nedeniyle gözlerini yitiriyor olması vakti saati gelince Hz. Yusuf’un Mısır’dan kendisine göndermiş olduğu gömleğinin kokusuyla gözleri açılıyor..

Dua ediyor ve gözleri açılıyor.

Ama tüm bunlara rağmen, Mısır’la Ken’an arasındaki mesafe çok uzak olmasıyla beraber, kuyu ise tarlasının yanı başındadır.

Mısır’dan gömleğin kokusunu alıyor, ama yanı başındaki kuyuya düşen Yusuf’u görmüyor olması da çok dikkat çekicidir.

Burada Fars diyarından büyük bir alimin Farsatça söylediği şu ifadesini hatırladım..

İfadenin Türkçesi aynen şöyle..

“Ne için Mısır’dan gelen gömleğinin kokusunu işittin de yakınında bulunan Ken’an Kuyusu’ndaki Yusuf’u görmedin?”

Cevaben demiş ki:

“Bizim halimiz şimşekler gibidir; bazen görünür, bazen saklanır.

Bazı vakit olur ki en yüksek mevkide oturup her tarafı görüyoruz gibi oluruz.

Bazı vakitte de ayağımızın üstünü göremiyoruz.”

***

Demek ki kader, mukadderdir.

Onun için Cumhurbaşkanımız’ın görüşleri gerçekten şayan-ı takdirdir.

Çok şeyleri görüyor, öğreniyor ve biliyor.

Ama tıpkı Hz. Ömer’in arkasındaki katil Firoz’u görmediği gibi, Hz. Yakup’un da oğlunun yanı başındaki kuyuya düşmesini görmemesi gibi, tüm bunlar elbette ki ilahi kudretin bir tecellisidir.

Ama bu da bir gerçektir ki münafıklar daima zindedir ve her insanın başına felaketler yağdırabilirler.

Sayın Cumhurbaşkanımız, yıllardan beri parti teşkilatlarında hatta aile bireyleriyle nerdeyse birleşen bazı yanlış insanları görüyor veyahut görmüyor gibi görünmesi gerçekten çok düşündürücüdür.

Zira gerçekten rant uğruna düşen bu insanları tanımak gerekir.

Ayıklamaktan başka çıkış yolu da yoktur.

Özellikle Diyarbakır’ımızdaki hiç partiyle alakası olmayan bazı rantiyeci vurguncu şahsiyetleri tanıması gerektiği gibi.

En derin saygı ve sevgilerimle.