"KIYMET KEMİYETTE DEĞİL, KEYFİYETTEDİR?"

Evet, sevgili okurlar.

Bu akşam mübarek üç ayların habercisi olan "Regaip Kandili'ni idrak edeceğiz..

Rahmetin ve bereketin bollaşacağı bir mevsimin; "ilk günü..!"

Bu münasebetle sizlerin, tüm müslümanların "Regaip Kandili" mübarek olsun…

Ülkemize ve milletimize "hayırlara" vesile olsun!…

***                                                 

Mevzumuza dönersek!...

Malumunuz üzre; Mahalli seçimlerin sath-ı mailine girmiş bulunmaktayız.

Ülkemiz insanı, pür dikkatle bu seçimleri takip etmektedir.

Kazanan kim, mağlup düşen kim olacak?

Bu sorular hemen hemen her gün biraz daha artıyor ve halk endişeyle bunlara cevap vermekten kaçınıyor…

Acaba iktidar partisi burada yine galip gelecek mi, gelmeyecek mi??

Cumhurbaşkanı, eskisi gibi yine balkona çıkıp bir balkon konuşması yapacak mı, yapmayacak mı?

Hele ki, oluşan, gelişen ekonomiksel sıkıntılar?..

Çarşı-pazardaki fahiş fiyatlar sürecek mi, kesilecek mi?

İş, aş, istihdam dengesizliği çözümlenecek mi?

Beri yanda, terörün varlığı, kargaşa, kavga, devletin başını ağrıtmaya devam ediyor…

Üstesinden gelinecek mi, gelinmeyecek mi?

Yeni kaotik ortamlar, oluşacak mı?

Demokrasi..

İnsan Hakları..

Eşitlik..

Ve daha bilumum ülkenin yarınlarına dair; "beklentiler" kaygılar doğuracak mı, etmeyecek mi?

Kısacası, vaki olan bir ikilem söz konusu..

Hiç kuşkusuz ki, haliyle durum iktidarın halkın gözünden düşebileceği endişesini de doğurmuyor değil?..

Tabi tüm bunlara rağmen, halk Erdoğan’ın arkasında duruyor..

İşte bu realite Erdoğan’ın sırtını "sağlam duvara" dayadığı gerçeğini ortaya koyuyor..

Unutulmaz bir gerçektir.

Lakin siyaset alanında "oyların çokluğu" esastır.

Zira partileri iktidara getiren veya düşüren de oyların nitelikleri ve çokluğuna bağlıdır.

Oy fazla olduğunda; hangi parti ve hangi kişi olursa olsun, "iktidar" olma hakkı ona düşer..

Ama şans yaver gitmezse, hiçbir parti aradığını bulamaz.

Aslında siyasetin ana ilkesi; oyların niteliği değil, niceliğidir…

İktidara yürüyebilmek için veyahut iktidarda kalabilmek için bir siyasi parti için olmazsa olmazdır.

Zaten yıllardan beri Türk Siyaset Meydanı da bunu zorunlu kılıyor?

Yani kemiyetin varlığı...

Tabi ki, nicelikler ne kadar çoğunluk almışsa da, galip gelmişse de sonuç itibariyle bir yere kadar getirememiştir o partiyi.

İktidarda dahi olsa, yine bir gün gelir o şans elinden gidebilir.

Neden mi?

Zira oyların çoğunluğu, o partinin ömrünü uzatır manasına gelmez.

Burada nicelik ne kadar önemli ise de kalite bakımından, samimiyet bakımından, nicelikten daha fazla nitelik çok önemlidir.

Buna da kemiyet ve keyfiyet denir.

Kıymet kemiyette olduğu zaman, o siyasi lider ihlaslı bir zemin yakalayamaz, o parti de uzun bir süre iktidarda kalamaz.

Gerek seçilenler olsun, gerek seçenler olsun; "salih" bir sürece sahip olamaz!.

Çünkü, seçmenlerle seçilenler arasındaki dengesizlik uçurumlar kadar derindir.

Ne yazık ki, ülkedeki siyasi gidişat, bugün değil yüzyıldır aynı kulvarda yol almaktadır..

İdeolojik dengesizlikler, düşünce dengesizlikleri, kişisel rant, çıkar, bir partinin iktidarda kalması için; "ana ilke" haline gelmiştir..

Hiç de böyle olmamalıdır!.

Nitelik her halükarda gerekir, nicelik değil.

1950’den 1960’lara kadar Demokrat Parti’yi iktidara getiren çoğunluktu, nicelikti, yani kemiyetti.

Ama Menderes’in davasına biriken oylar, her gün biraz daha çoğalan destekler, iktidarın, Menderes’in samimiyetine karşı değil, iktidarın nimetlerinden faydalanmak üzere yola çıkanlar oldu…

Oylar oldukça çoğaldıysa da nihayet ihlaslı olmayan, iktidar çevresi yüzünden 27 Mayıs darbesi gerçekleşti.

Hem de kanlı bir darbe olarak; tarihe geçti!.

Bir Başbakan ve iki tane Bakanın idamıyla sonuçlanan 27 Mayıs 1960 harekâtı Türkiye’ye çok ağır faturalar kestirdi.

Türkiye, gerçekten büyük bedel ödedi.

Zira parti Menderes'in arkasında eskisi gibi durmuyordu?

Partinin içini dolduran nice devşirme akademisyen ve masonik kafaların varlığı o partinin yok olmasına yetti.

Ama cevher, kıymet, nitelikte olduğu zaman, yani keyfiyette olmadığı zaman, kişi kendinden utanır, ticari ruhunu zedelememek için etrafındaki kirliliği temizlemeye çalışır.

Ama siyaset, bunu istemiyor.

İlla ki oy fazlalığı gelse de, “nereden gelirse gelsin ben bunu taşıyacağım, velev ki bana hırsız deseler bile” dercesine.

Bize göre bu felsefe ve düşünce yanlıştır.

Sonuç itibariyle bir uğur getirmez, hayır getirmez.

Uğursuzluk ve bereketsizlik oluşur!.

Örneğin; Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki siyaset arenasına bakıldığında, bariz bir şekilde bu hal, kendini okutuyor.

Herkes nicelikle kabadayılaşıp, kendine güveniyor. 

Ve iktidarların nimetlerinden faydalanmak üzere, hiç o iktidarın düşüncelerini taşımadığı halde, başka kirli düşünceler taşıyan insanların varlığı söz konusudur.

Hatta yıllarca PKK’yı savunan HDP ile haşır neşir olan ve bugün bu coğrafyada terörün kolunun kanadının kırılmış olmasından dolayı ümitsiz kalan bu nicelikli kemiyetten yana olan insanlar, çoğunlukla AK Partinin etrafını sarmışlardır.

İstediklerini de yapıyorlar.

Söz sahibidirler.

Malı götüren götürüyor.

Bu itibarla acizane tavsiyemiz, siyaset arenası daima kaliteli, ciddi, samimiyetle davaya gönül vermiş ve davanın niteliğini taşıyan insanların varlığı söz konusu olmalıdır.

Yoksa sağdan soldan toparlamayla ithal edilmiş, çürük bir tohum hiçbir zaman tarlayı zenginleştiremez..

Bilakis kurutur!..

En derin saygı ve sevgilerimle.