ADALET MÜLKÜN TEMELİ!

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü Diyarbakır Söz Gazetesinin “MANŞET'TEN” köşesinde yazılan “TÜRKİYE’DE HUKUK VE ADALET SENDROMU” başlıklı yazıyı okuduk, inceledik ve içinde ders-i ibret alınması gereken çok önemli konuları not aldık..

Gerçekten bir ülkenin uzun ömürlü yaşama şansını elde edebilmesi için, mutlaka insan temel hak ve özgürlüğüne bağlı kalması lazım, hukukun üstünlüğüne de inanması gerekir.

Ama hangi hukukun üstünlüğü?

Tabi ki birilerinin rantına dayalı gerçekleştirilmek istenen "hukuk sistemleri" değil…

İlahi adalete dayalı "hukuk ve adalet" sistemiyle olmalı ki, ancak "mülkün temeli adalet" olabilir.

Hukukun üstünlüğü kavramı elbette ki birçok anlamlı ve önemli manaları da taşımaktadır…

Rasgele çağdışı mimsiz medeniyetlerin insanlara dayattığı, beşeri münasebetler içerisinde tanzim edilmiş birtakım keyfiliğe dayalı yasalardan ibaret olmaması gerekir.

Aslında geçmişe yönelik gelip geçen tüm medeniyetlere bakıldığında, uzun ömürlü yaşayan kavimler, milletler, mutlaka insanların tanzim etmiş olduğu yasalarla değil, ilahi gerçeklere dayalı medeniyetlerin varlığıyla var olabilmişlerdir…

Huzur içerisinde yaşayabilmişlerdir..

Hakkaniyetle hukukun gerçek anlamlarıyla kendilerini donatabilmiş kavimler hep; güven ve istikrar içerisinde yaşamışlardır.

Ama kendi medeniyetlerine “Hukuk” adını takarak, oysaki sadece kandırmaca dayatmalarıyla ağır vergilerle, yanlış hukuk sistemleriyle, dayatma mezalimi altında toplumları adeta esir tutarak, baskıcı anayasa ve yasalarla yönetmeye çalışmış kavimler, netice itibariyle dağılmışlar ve sıfıra inmişlerdir…

Tüm güçlü varlıklarıyla beraber yok olmaya mahkûm olmuşlardır.

Bunun da en bariz delili Doğu Roma İmparatorluğunun akıbetidir…

Bu imparatorluğun yer yüzünden, yok olup gitme halidir.

Kültürümüze mal olmuş bir atasözümüz var.

“Bizans oyunu...”

Malumunuz üzre, "Bizans oyunu" denince, birilerinin ezilmesiyle birilerinin beslenmesi ve hileli yasaların dayatmasıyla kanunların uygulanmış olması akla gelir…

Ki tarih boyu, hileli düzenlerin işleyiş biçimine boşuna söylenilmemiş; bunlar “Bizans Oyunları…”

Ne yazık ki “muasır medeniyet” olarak algılanan mevcut beşeri münasebetlerin varlığı da bugün nerdeyse oraya dayanmaktadır.

Halkın, toplumların hak etmediği hukuk dışı uygulamaların dayatılması…

Ve buna da “hukukun üstünlüğü” denilmesi…

Adeta hukukun üstüne hukuksuzluk şalı çekilmektedir…

Biraz da makyajlanarak, halkın arasına sunulmuş olması…

Günümüzdeki hal bizi Roma İmparatorluğu’nun dayatmasına kadar götürüyor.

O Bizans’ın kendi milletine dayattığı zoraki “Engizisyon mahkemeleri” gibi kilisenin batıl hurafeleri ile inim inim inleyen bir Roma halkı, netice itibariyle kendi çağındaki yaşanan hukuk dışı haksızlıklar ve sömürücü düzenlere de o dönemde “hukukun üstünlüğü” denilmişti.

Hâlbuki mevcut ortadaki hal, dayatmacı “Engizisyon mahkemelerinin” getirisiydi…

Malum, hurafelerle dopdolu batıl “Katolik Kilisesine” bağlı mahkemelere “Engizisyon” deniliyor.

Günümüzde de gerek Türkiye’de ve gerek kendine çağdaş muasır medeniyet adını takan batı dünyasında, gerek ABD’de olsun veyahut herhangi bir ilerlemiş medeniyet olarak kendine taktığı taktikler olsun…

Çağımızdaki insan temel hak ve özgürlüğüne uymayan hukuk dışı yargılama sistemleri vardır.

Ve nerdeyse Engizisyon mahkemeleriyle paralellik arz ediyor.

Hatta geride bırakıyor…

* * *

Dünkü Söz Gazetesinin “MANŞETTEN” köşesindeki “TÜRKİYE’DE HUKUK VE ADALET SENDROMU” başlıklı yazıyı okuduğunuz zaman…

Gerçekten mevcut düzeni sarsan, uygulamasıyla, yasalaşmasıyla kendini ele veren mevcut; “Türk Hukuk Sistemi”dir.

Özellikle bünyesinde var olan; “İş ve İşçi” yasalarıdır.

Ve yine bunun gölgesinde vücut bulan rantın varlığı…

Birilerinin ezilmesiyle beslenen birileri ne hazindir ki; "hukuk sistemiyle" ayaktalar…

Demokratik hukukun üstünlüğüne inanan AK Parti ve Adalet Bakanlığı bu çarpık duruma, acaba ne zaman el atacak?

Vaziyeti ne zaman bertaraf edecek mi?

Rantiyeci sektör şaibesinden uzak bir adalet sistemini ne zaman, hayata geçirecek?

Yeni bir hukuk sistemine ne zaman imza atacak?

Bu beklentiyi ve bu isteği, buradan tüm kamuoyu adına Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yüksek hukuk anlayışına sunmak istiyoruz.

***

Gerçekten Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, konuştuğu her platformda ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun tutarsızlığını ve gerçek bir siyasetçi olarak değil de sadece göstermelik bir politikacı olarak nitelendirdiği efsanevi CHP’nin uygulamasını tüm kamuoyuna zaten deşifre ediyor.

Şu halde tüm bunlara rağmen ne oluyor ki 1970’li yıllarda Kılıçdaroğlu’nun SSK Genel Müdürü olduğu sırada ideolojik bir İş Kanunu, sadece sözde “işçiyi koruma” adı altında tek tarafı yontulmuş bir yasayla uzun bir vadede Türkiye yönetilmektedir…

Ki hala da yönetilmeye devam ediliyor?

Bu yasalarda Türk hukuk sisteminin üç sacayağından birisi olan savunma erki, özellikle “Avukatlık sistemi” bazı kesimlerce suistimal edilmektedir…

Kesinlikle yağmacılık ve sebebsiz zenginleşme sistemine dönüştürmüşlerdir…

Yani yargının kapısına ilk atılan adımdan cezaevine kadar ya da beraat edilene kadar, nerdeyse “Avukatlık sistemi” lehine çalışan ranta dayalı işlemler, insanları sömürmektedir…

İnsanların sülük gibi kanını emen bir “Avukatlık sistemi”nin varlığı, ne yazık ki söz konusu olmaktadır…

Oysaki hukukun üstünlüğü ve savunma erki "adil" olmalıdır…

Ama ne var ki, kötü ve sömürücü bir anlayışın varlığıyla işlem görmektedir…

Nitekim mevcut görünmekte olan hukuk dışı uygulamalar zaten her şeyi ele veriyor.

Hele hele Diyarbakır’ımızda, yıllardan beri devlet düşmanı olan, bir terör örgütü paralelinde “Hukukun üstünlüğü” adı altında PKK’nın savunuculuğunu yapan; nice baro yönetimleri ve hukukcuları görüyoruz.

Baro Başkanlığının bir dönem CHP İstanbul milletvekili meşhur Sezgin Tanrıkulu’nun mahiyetine verilmesi…

Uzun bir süre Baro Başkanlığı yaparak PKK’yı savunan bu şahıs, ne yazık ki bugün kendi partisi tarafından CIA ajanı olarak nitelendirilmektedir…

“Türk askeri işgalcidir” diyen bu adamın, ABD’den ödül almış olduğunu da unutmamak lazım…

Özellikle aynı Baroda sadece İş Mahkemeleriyle uğraşan ve İş Mahkemelerini takip eden bir grup avukatların var olması da ayrı bir vakıa…

“İş Hukukunu ve İşçi Hukukunu savunuyor” adı altında hem işçiyi, hem de işverenleri birbirine düşürerek rant temini için ellerinden gelen her türlü hukuk dışı uygulamaları yapmaktan geri kalmıyorlar.

Nitekim aynı grubun çeşitli dosyalardan kazanmış olduğu paranın kaçta kaçı kayıt dışı olduğu da gözardı edilmemelidir…

Vergi kaçırma halleri..

Ki şaibeler içerisindedirler.

Elbette ki, bu hakikatları ifade ederken, baronun çok değerli üyelerini tenzih ediyoruz.

Çok sağlam, dürüst, hukukun üstünlüğüne inanan Avukatlarımızın varlığı da inkâr edilmez.

Dünkü “MANŞETTEN” köşesinde yer alan “TÜRKİYE’DE HUKUK VE ADALET SENDROMU” başlıklı yazı, kamuoyuna daha çok şeyleri öğretmiş ve anlatlıştır…

En derin saygı ve sevgilerimle.