KAMU DÜZENİ VE SARSINTILAR!?

Evet, sevgili okurlar.

Hani demişler ya;

“Görünen köy kılavuz istemez…”

İşte bu vecize sözle yola çıkarsak, güncelliğini koruyan olaylar hep karşımıza çıkıyor…

O da kamu düzenindeki, dengesizlik..

Toplumdaki ahlaki çöküntü..

Bakınız, gün geçmiyor ki TV ekranlarında veya yazılı medyada aile dramlarının yaşandığını görmeyelim.

Adam, eşinin kötü yolda olduğu saikasıyla gözünü kırpmadan başından vurarak öldürebiliyor.

Aynı zamanda kamerayı da çağırıp, röportaj veriyor.

Ve röportaj verdikten sonra elini kolunu sallayarak ortadan kayboluyor, polis daha sonra geliyor.

O adam haklı da olabilir, haksız da olabilir.

Ama ortada görünen bir gerçek var ki "bir cinayet işlenmiş ve ortada bir bayan cesedi var..."

Bu tür olayların meydana gelmesi, toplumsal ahlaki çöküntülerin ulaştığı vahim noktayı gösteriyor…

Ki bu tür vakalar artıyor…

Aynı minvalde, suç ve suçluların potansiyeli de artmaktadır…

Faiz ve tefeciliğe bakın…

Almış başını gidiyor…

POS'lardaki "modern tefecilik" ise sömürü düzeni gibi…

Ya kamudaki, olumsuzluklar zinciri…

Memur veya atanmış idareci..

Yani kamu görevlisi…

Çok büyük bir keyfilik içerisinde…

Lüzumlu, acil olan evrakları masasında günlerce; "gerekçesiz" bekletiyor…

Gaye; "akçeli" bir kazanç sağlamak…

Ama öbür taraftan vatandaş-iş çevresi; "büyük bir sıkıntı" içerisinde…

Piyasaya vermiş olduğu söz, ticari itibar, çek veya senet dönemi geliyor, beklediği parayı kamudan alamadığı için; iş çevreleri mağdur oluyor..

En önemlisi de, bankalar nezdinde itibarsızlaşıyor.

Nitekim bu çarpık uygulamalar nedeniyle; nice iş çevreleri iflas noktasına getirildi…

Yaşananlar karşısında der demez; AK Parti döneminde bunca başıboşluk, bunca vurdumduymazlığın yaşanmasının sebeb-i mucibesi nedir acaba demek zorunda kalınıyor…

Bakanlıklardaki olup bitenleri yazarsak, zaten buraya sığdıramayız.

Ya bizim kayyumlara ne oluyor?

Bazı Büyükşehirlerde, özellikle Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin bünyesinde HDP’nin gayri resmi kalıntılarının var olduğunu ve söz sahibi olduğunu hiç kimse umursamıyor, görmüyor veya görmezlikten geliyor…

Aynı bu kişilerin yarın yapılacak olan yerel seçimlerde AK Parti'den aday olarak gösterilmeleri düşünülmüyor değil..

Civar ilçelerden bu kayyumlar için haber merkezimize düşen nice yolsuzlukların varlığı kaleme alınıyor.

Ama bizi gerçekleri yazmadığımızı ve görmezlikten geldiğimizi gerekçe göstererek eleştiri topuna tutuyorlar.

Dicle Üniversitesi’ndeki yapılan uygulama ve keyfilik, gruplaşma, batıl ve hain bir ideoloji etrafında bulunan bazı grupların üniversitenin bazı bölümlerini ele geçirmesi.

Anlat anlat bitmiyor..

Ne yazık ki yetkililerden ses seda yok.

Bakınız, Hukuk Fakültesi Dekanı Hanımefendiye(!)…

“İslam’dan bahsedildiği zaman benim içim burkuluyor, ben inanmıyorum” diyebilecek kadar inkârcı…

Nasıl olur da Hukuk Fakültesi gibi önemli “Hak ve Hakkaniyeti” öğrencilere öğreten bir kurumun başına getirebiliniyor?

Aynı üniversitede ihale yolsuzluk keyfiliği zaten apayrı bir hal almış gidiyor.

Bizim Diyarbakır’ımızın meşhur bir atasözü var;

“Taşı kara, bahtı kara” bir il olmalıdır ki yerel yönetimlerde gelen yönetici bir bürokrat, gideni aratıyor.

Adeta mikrofon hastası gibi ikide bir mikrofonlara hücum ediyor, poz veriyor, nutuk atıyor.

Ama tamamıyla içi boş, hiçbir şey yok.

Yani “sadra şifa” verebilir bir deva yok.

Zaten uygulamalar da ortada.

Ama Büyükşehir Belediye Kayyumu ikide bir Karayolu kavşaklarında bez afiş asıyor, “Demek isteyince oluyor” ifadeleriyle kendini dev aynasında göstererek sanki çok büyük işler yapıyor gibi…

“Hizmet” gösteriyor(!)

Toplumun aklıyla adeta dalga geçiyor.

Türkiye’nin geneline gelince 28 Şubat’taki yapılan mezalim iğrençliği adeta unutuldu.

O 28 Şubat’çı, Ergenekoncu önemli bazı generaller İsrail’e gidip ağlama duvarı önünde ayin yapıp, sonra ülkeye gelip Genelkurmay Başkanı oluyorlardı.

İşte o generaller, emekli olmuşlarsa da adeta devletin önemli yerlerine gizliden danışmanlık yaparcasına masonik fikirler üretiyor olmaları doğrusu akıllara durgunluk veriyor.

Oysaki Cumhurbaşkanımızın akli ve ruhi derinliklerinde taşıdığı yüce İslam dininin inanç misyonu bunları kabul etmiyor.

Bilakis Cumhurbaşkanımız nasıl olur da bunlara muttali olmuyor?

Dün de söylediğimiz gibi;

Sayın Erdoğan’ın etrafındaki Hasan Sabbah Haşhaşileri mi var acaba?

Öyle ümit ediyoruz ki çok kısa bir süreç içerisinde bunlar da deşifre olacaklardır...

Ve Cumhurbaşkanı daha çok çalışma alanı genişleyerek ve inşallah büyüdükçe büyüyecektir...

Dünkü sohbetimizin son bölümünde şöyle demiştik...

“Ama bu da bir gerçektir ki bayatlamış, yüz hatlarında nur olmayan, rasgele afakî konuşan siyasetçileri etraflarından uzaklaştırsa çok iyi olur.

Bunlar, Hasan Sabbah misali birer Haşhaşilerdir...

Bu Haşhaşiler, önümüzdeki seçimlerde pasifize edilmelidir.

Aman halkın huzuruna çıkarmayın!

Çünkü onlar FETÖ teröründen de daha beterdir.”

Evet.

Diyebiliriz ki, bunlar FETÖ’nün gizli uzantıları olabilir.

Ama ne çare ki bir türlü deşifre edilemiyorlar.

Cumhurbaşkanımızın büyük bir inanç potansiyeliyle, yeryüzünü mezalim karanlığıyla dolduran zalim emperyalistlere meydan okuyabilmesi, gerçekten ümmetin gurur kaynağıdır…

Ki gururumuzdur zaten.

Bu da inkâr edilmez ki, eğer bugün Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi bünyesinde HDP’li olup, PKK’ya içten bağımlı olan birileri varsa, o da gerçekten zihinlerde soru işareti yaratmıyor değil?

Hemde çok büyük bir soru?...

En derin saygı ve sevgilerimle.