MÜTTEFİKİMİZ ABD (!) NE YAPIYOR? (II)

Evet, sevgili okurlar.

“MÜTTEFİKİMİZ ABD (!) NE YAPIYOR?” başlıklı yazı serimize devam ediyor..

Ki bugün ikincisini kaleme alıyoruz…

Göründüğü gibi; "hal-i âlem" meydanda…

"Müttefikimiz ABD(!)"nin ne yaptığı orta yerde...

Her zaman söylüyoruz.

“Görünen köy kılavuz istemez” örneğiyle yola çıkarsak, tez elden ve kısa yoldan hedefimize ulaşırız.

Ve tabi ki, yeryüzünde günümüzdeki meçhul olan güncel olaylar da tamamıyla kendini açığa vurur…

“Kep düştü kel göründü” misali…

Günümüzdeki ABD’nin hal-i pür melali hepimizin malumudur…

Bakınız, sevgili okurlar.

Yıllardan beri nerdeyse bir cihan devleti olarak görünen ve kendine bu şekilde görüntü veren bir ABD, bugün bırakın cihan devleti olmasını, bir küçük devlet olma niteliğini dahi yitirmek üzere…

Çünkü, "terör örgütleriyle" saf tutuyor..

Bir taraftan, “filanca örgüt terör örgütüdür” diyor…

Onun, "terör örgütü" olma vasfını resmileştiriyor.

Diğer taraftan aynı o terör örgütüyle işbirliği yapıyor…

Silah veriyor…

Lojistik destek sağlıyor..

Ve bu terör örgütünü, "müttefikim" dediği Türkiye’nin hudutlarına doğru yürütüyor…

Vaziyeti, "iç meselesi" haline getirebiliyor.

Bir yandan “terör örgütüyle mücadele etmek için” BM’yi ittifaka koalisyona davet ederken, öbür yandan mücadele etmek istediği terör odaklarına çeşitli isimler altında silah dağıtıyor.

Bel çıkıyor..

Onları düzenli ordu olma noktasında; eğitiyor..?

Peki, sormazlar mı?

Ey Amerika!

Nereden yürüyorsun ve nereden koşuyorsun?

Nerde müttefikliğin?

Nerde bir asra yakındır; işbirliğin?

Ne yazık ki, bu şekilde soran da yok.

İlla ki Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan…

Ki onun dışında soran yok..

Ama Erdoğan soruyor..

Bu tür soruları ABD’ye ve dünya kamuoyuna ileterek, soruyor, sorgulatıyor..

Ve ABD’nin başındakilerini nerdeyse sorguluyor ve sorumlu tutuyor.

Bizim için bu dönemde Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD’ye karşı yapmış olduğu tavır, yerli yerinde bir tavırdır.

Bize göre bilakis geç bile kalınmıştır.

ABD yüzsüz bir devlet!

İnanın, devlet demeye insan utanıyor.

Çünkü kendini artık her geçen gün açığa vuruyor.

Türkiye’yle savaşmak üzere her ne kadar PKK, PYD, YPG, DAEŞ ve DHKP-C gibi terör örgütlerini ileri sürüyor ise de gerçekte kendisi işin başındadır.

Savaşan o terör odakları değil, Amerika’nın ta kendisidir.

Amerika bugüne kadar “terör” demek istemediği halde, artık yavaş yavaş “terör” demeye mecbur kalıyor.

Bu da gerçekten Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dayatmasıyla yapılıyor.

ABD’nin tüm bu olumsuzluklarına rağmen, Allah’a şükürler olsun ki Türkiye ayaktadır.

Ve gerektiği an yalnızca Afrin’e ve hudut noktalarına değil, öyle ümit varız ki Şam’a doğru ilerleyecektir.

Ve inşallah tüm İslam dünyasının beklentisi olan, hükmen “Hz. İsa, Hz. Mehdi’ye gelip Cami’ül Emevi’de tabi olacak” hadis-i şerifin manasının yüce değeri gerçekleşecektir.

Bilindiği gibi kıyamet alametlerinin en önemlilerinden birisi de “Hz. Mehdi’nin gelip Şam’da Cami’ül Emevi’de imamlık yapacağı ve Hz. İsa’nın gökten gelip Hz. Mehdi’ye tabi olacağı” rivayetlerde mevcuttur.

Ancak bu hadisten anlaşılan itibari bir anlamdır.

Bu hükmen olabilir.

Yani Hz. İsa’nın fiziksel şahsiyeti değil, ona inanan Hıristiyan dünyasının maneviyatı ve ruhaniyetidir.

Nitekim Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin de “5. Şua”da belirttiği gibi Hz. İsa’nın fiziksel şahsiyeti değil, hükmi şahsiyetidir.

Yani Hz. İsa’ya inanan batı dünyasının ruhanilerinin İslam’la barışmasıdır.

Deccaliyet ve zındıkanın hükm-i maneviyesini temsil edip adım atan bugün ABD ve İsrail vardır.

İşte AB ile İslam’ın barışması..

Ancak bugünkü Suriye’deki yıllardan beri yapılan baskıcı mezalim ve katliam sonucunun ne kadar kirlenmiş olduğu, zındıka cereyanlarına dayalı kirlenmiş bir katliamın varlığı söz konusudur.

Bunu bertaraf etmek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın büyük çabasıyla inşallah kısa bir süre sonra gerçekleşecektir.

Ve Cumhurbaşkanımızın dün Vatikan’a gitmesi, Papa ile görüşmesi, İtalya’ya gitmesi…

Bunların hepsi bize göre yukarıda anlattığım gelebilecek olayların bir sinyalidir.

Bu sinyalle beraber, inşallah muhafazakâr Hıristiyanlık dünyası ile İslam dünyasının barışçıl bir hal alacağına inanıyoruz.

Zaten Cumhurbaşkanımız’ın Vatikan’a gidip Papa ile görüşmesi, bize bunu anlatıyor.

Recep Tayyip Erdoğan’ın vücut dili de barışçı bir dil olarak güçlü bir iman ferasetiyle bize göre bunu yakalamış durumda.

İnanan Müslüman bir devlet adamı olarak Papa’ya karşı takındığı tavır ve dik durması, İslam’ın şeref ve izzetine yakışır bir biçimdedir.

“Buyurun Efendim”ciler gibi değildir.

En derin saygı ve sevgilerimle.