TARİH VE KÜRTLER!

Evet, sevgili okurlar.

Afrin’de “Zeytindalı Harekâtı”, kesinlikle Suriye’de bulunan masum Kürt halkına yönelik değildir...

Oradaki gayrimüslim olan Süryanilere yönelik de değildir..

Tek kelimeyle bu harekât; sadece ABD’nin kirli oyunları paralelinde yürüyen terör odaklarına yöneliktir…

Bu terör odakları her nerede olursa olsun, kim olursa olsun, hangi milletten, hangi dilden, hangi ırktan, hangi coğrafyadan olursa olsun, kirli ve korkunç bir beladır, bir fitne unsurudur.

Hem de ahiri zaman fitnesidir...

Bu fitne, bu bela unsurunun başındakiler de kuşkusuz ve tereddütsüz olarak ABD’nin ve İsrail’in dolarları karşısında satılmış birer uşaklardır…

Ki bu uşaklar, İslam ümmetini birbirine kırdırmaktadır…

Günahsız, masum Müslüman’ların kanını dökmektedirler…

Hedefleri ne Kürdistan’dır, ne Arabistan’dır, ne Türkistan’dır ve ne şudur, ne de budur…

Tek hedefleri var; İslam'iyeti yok etmktir..

Şu da bilinen bir gerçektir ki;

Yıllardan beri, yani yakın tarihimiz olan geçmiş yüzyıl içerisinde, Türkiye’mizde kurtarıcılık, cumhuriyetçilik, Atatürkçülük, ulusalcılık, laikçilik gibi değişik kavramları bir araya getiren ulusalcıların oluşturduğu politik oyunlar, hep bela olmuştur…

Fitne yaratmışlardır…

İslam düşmanı "faaliyetlerin" altına imza atmışlardır..

Yüzleri açık, ama içleri karanlık...

İki yüzlülük...

Şeriat-ı Ahmediye’ye karşı acımasızca kin bağladılar..

Öyle ki, şeriat kelimesini bile, "şeriat" denince adeta bir “öcü” olarak ilan ettiler.

Tehlikeli bir inanç olarak gördüler.

Böylece küfre girdiler…

Ve İslam'dan çıktılar..

CHP’nin "tekçi-seküler" anlayışının diktasını, dikte ettiler.

Yıllar yılı, inancına bağlı, Kur’anına bağlı, Allah’ına bağlı, halkı üvey evlat olarak gördüler..

Tıpkı futbol sahasında oynayan iki takım'dan birinin hakem tarafından, kollanması gibi…

Taraf tutan hakem…

İkide bir sevmediği rakip takıma “Kırmızı Kart” gösteriyor…

İyi oynayan futbolcuyu sahadan dışarıya atıyor…

Yani takımı sahada oyuncusuz bırakıyor..

Ne yazik ki bu zihniyet, Küfür ve edepsizlikleri zirvelere tırmandırarak, Müslümanları ezip geçti...

Hem de tank paletleri gibi…

Ne ezan, ne tedrisat, ne cami ve ne medrese bıraktılar…

Kimine pranga attılar, kimine kilit vurdular..

Sonuç itibariyle elde edilen sermaye, tümüyle materyalist, ateist, inançsız bir gençlik oldu…

Ve o gençlik tamamıyla İslam’a karşı oluşturuldu…

O günkü CHP ve ulusalcı, laikçi güruhların ektiği rüzgâr bugün bu ülkede, Suriye’de ve nerdeyse tüm İslam ülkelerinde adeta bir fırtına biçmektedirler..

Şimdi, o yüzyıl önce ekilen zehirli tohum, bugün fırtınadan daha fazlasıyla kasırgaya dönüşmüş durumda…

Ve bugün İslam dünyasının başına, özellikle Türkiye’mizin başına bela oldular.

Allah bu beladan bu milleti korusun ve mevcut hükümetimize ve imanlı, şerefli, kahraman TSK’mize de büyük zaferleri nasip eylesin...

Başarılar dileğiyle, hep dua ediyoruz.

* * *

İnanın, sevgili okurlar.

Günümüzdeki görünen bu kirli görüntü karşısında, iyi ki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan gibi imanlı bir devlet adımı vardır…

Ve tabi ki, TSK’nin başında da Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın var olması…

Vatanını, milletini, devletini iman gözüyle; seven ve sahiplenen şahsiyetlerdir…

Başta söylediğim gibi…

Zeytindalı harekatı; "Kürtler'e yönelik" bir operasyon değil…

Bazı kirli ve yanlış komiteler tarafından, sanki TSK teröristlere yönelik değil, Kürtlere yönelik bir harekât içerisinde olduklarını göstermeye çalışılıyor olmaları gözden, kaçmıyor..

Ama algı operasyonları artık nafile..

Çünkü, kesinlikle halkı inandıramıyorlar…

Ki halkta inanmaz…

Nitekim, bu olay, bu algı üretimi tamamıyla ABD’nin hazırladığı bir senaryodur.

Yıllar yılı PKK’yı Türkiye’ye musallat ettiler.

Sonradan DEAŞ ve PYD gibi değişik isimlerle; yeni örgütler ihdas ettiler..

Değişik versiyonlarla terör odaklarını dolar meblağı karşısında himayelerine alarak, büyük bir "silah donatımıyla" kalleşliklerini icra etmektedirler..

Ama kesinlikle başaramayacaklar.

Kürtler, kesinlikle hiçbir zaman devletin hedefinde değiller.

Zaten zaman zaman Cumhurbaşkanımız bunu hep dile getiriyor.

Bilakis devlet, Müslüman Kürtleri veyahut gayrimüslim de olsalar onları koruma çemberine almış durumdadır.

Zira Kürtler, teröristlerin yanında hiçbir zaman yer almaz.

Ancak birkaç tane kandırıcı, hilebaz, yalancı politikacılar hariç...

Bakınız, bu hususta Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretlerinin 17 Mart 1920’de “Sebilür-Reşad” isimli bir gazeteye Kürtler hakkında şöyle bir takrizi vardır.

Bunu sizinle paylaşarak, yazımıza son vermek istiyorum…

Bakınız o yazı aynen şöyle…

“Bu hususta en ziyade söz söyleme salahiyetine haiz bulunan ve Kürtlerin salabet-i diniye (dini ciddiyeti), necabet-i ırkiye ve celabet-i İslamiye’sini bihakkın temsil eden ve dar-ul hikmet-il İslamiye azasından Kürt eşraf ve mütehayyizanenden bulunan çağımızın en meşhur alimi olan Bediüzzaman Said-ül Kürdi Hazretleri buyuruyorlar ki;

Ermeni kökenli Boğos Nubar ile Şerif Paşa arasında akdedilen mukaveleye en müskit ve beliğ cevap vilayat-ı şarkiyede Kürt aşiretlerinin reisleri tarafından çekilen telgraflardır.

Kürtler, camia-yı İslamiye’den ayrılmağa asla tahammül edemezler.

Bunun aksini iddia edenlerin mutlaka hususi maksatlar altında hareket eden kimselerdir, amaçları ayrıdır ve Kürtlük namına söz söylemeye salâhiyettar olmayan beş on kişiden ibarettir bunlar.

Kürtler, İslamiyet nam ve şerefini ilan için tarih boyunca İslam uğruna beş yüz bin kişi feda etmişlerdir.

Ve makam-ı hilafete (hilafet makamına) olan sadakatlerini, dürüstlüklerini her zaman açıklamışlardır.

Hem de kanıyla, canıyla, malıyla beraber.

Bugün artık bir kat daha bunu teyit eylemişlerdir.

Mahut tehlikenin esbab-ı tanzimine gelince;

Bu tehlikeyi kim böyle tanzim etmiştir?

Ermeniler vilayat-ı şarkiyede en az derecede bulundukları için, asla bir ekseriyet teminine ve ne nicelikte, ne de nitelikte Anadolu’da iddia-yı temellüke (mülk edinme iddialarında) olamayacaklarını son zamanlarda onlar da anladılar.

Bu itibarla Boğos Nubar’ın maksatlarına Kürtler namına hareket ettiğini iddia eden Şerif Paşayı kandırarak kendine alet etmeyi müsaade ve muvaffak buldular.

Bu suretle Kürt ve ermeni davası ortada kalmayacak ve şarki anadoludaki iftirak (bölünme) amalı mevkii fiile çıkmış olacaktı.

İşte bu gaye ile o mahut beyanname müştereken imzalandı ve konferansa takdim olundu.

Ermenilerin maksadı Kürtleri aldatmaktan başka bir şey olamaz.

Çünkü ileride Kürtlerin kemiyeten hali ekseriyette bulunduklarını inkâr edemezler bile.

Keyfiyeten dün oldukları gibi türlü bahanesiyle Kürtleri kendi milletine tabi hale getirecekleri düşüncesiyle yola çıkıyorlar.

Aklı başında olan hiçbir KÜRT BUNA TARAFTAR DEĞİLDİR.

Zaten Kürtler bu beyannameye yalnız sözle değil, bilfiil muhalif olduklarını ispat ediyorlar.

Kürtlük davası pek manasız bir iddiadır.

Çünkü her şeyden evvel Kürtler Müslüman’dırlar.

Hem de salabet-i diniyeyi taassup derecesine gerçekleştirmişler.

Artık din, Kürtlerin ayrılmaz bir parçası ve niteliğidir.

Aslında bu itibarla Kürtler, hakiki Müslümanlardır.

Binaenaleyh.

Ermenilerle aynı ırktan bulunup bulunmadığı meselesi onları bir dakika bile işgal edemez.

Çünkü bu yanlıştır ve iftiradır.”

Zira İslamiyet diyor ki;

El islamû cebbel asabiyete-l cahiliyete.

İslam cahiliyeye yönelik ırkçılık asabiyetini kökten kurutmuştur.

Uhuvvet-i İslamiyeye (İslam Kardeşliğine) ters düşen kavmiyet davasını men eder İslam.

Böylece bu gerçek tarihe geçmiştir ve tarih sayfalarında kökleşmiş tarihi bir gerçektir.

Kimse kimseyi kandıramaz...

En derin saygı  ve sevgilerimle.