TÜRKİYE’DE DERİN GERÇEKLER (II)

Evet, sevgili okurlar.

Bir önceki yazımızda ifade etmeye çalıştığımız bazı güncel olayları anlatırken, elbette ki yakın geçmişimizden örnekler vererek çok önemli memleket meselelerini kaleme almıştık.

Bu nedenledir ki başlık olarak TÜRKİYE’DE DERİN GERÇEKLER ifadesini kullandık ve bu yazılarımız bir seri olarak birkaç gün devam edecektir.

Çünkü ülkemizin içinde yıllardan beri çalkalanıp gelen olaylar, vuku bulan ve daha da bulabilecek çok önemli olaylar söz konusudur.

Terör mü o biçim.

Hele hele yaklaşan yerel seçimler nedeniyle partiler arasındaki yarışma gerçekten çok dikkat çekicidir. Bunları bilmekte fayda var.

Bunun için burada bu konular hakkındaki düşüncelerimizi siz değerli okurlarımızla paylaşmadan geçmek istemiyoruz.

Türkiye’deki siyaset, yıllardan beri aynı minval üzerine devam ede gelmektedir.

Liberal bir demokrasinin bünyesinde oluşan bir siyaset, bize göre milli iradeye dayalı bir siyaset olamaz.

Olsa olsa tümüyle dış mihraklardan ithal edilmiş oyunlardan başka bir şey değildir.

Zira tarihimiz buna şahittir.

Yaşanan olaylar zinciri zaten bizim bu söylediklerimizin kanıtlayıcı delilleridir.

Doğru Yol partisinin liberal siyaseti, Demirel’in şapkası ve konuşmaları ile, Turgut Özal’ın, Semra hanımın yarı bir hükümet oluşu, nihayet Anap’ı Mesut Yılmaz’a devrettiler ve Turgut Özal cumhurbaşkanı oldu ama bir suikasta kurban gitti.

Bu suikast karşısında hiç kimse kılını dahi kıpırdatamadı, ses bile çıkaramadı.

Hukuk nerde?

Adalet bakanlığı, devlet, milli istihbarat teşkilatı, polis nerde?

Bir ülkenin cumhurbaşkanı bir zehirlenme olayı ile kaşla göz arasında öldürülüyorsa ve bunun bu ölümü faili meçhule kurban gidiyorsa artık buradan diyeceğimiz hiç bir şey yok.

Anlayan anlar.

Hani derler ya; ‘’Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna bile az’’ örneği ile yola çıkarsak, bugün yanlış politika ve yanlış siyasetlerle, kandırıcı oyunlarla, ne Anap’ın, ne Doğru Yol’un, ne Demirel’in, ne de Özal’ın, Mesut Yılmaz’ın kalıntısı bile yok.

Hele hele Demirel’in o aile resmi insanların aklından halende çıkmamıştır.

İyi düşünen iyi görür, iyi gören de iyi konuşur misali gibi, söylediklerimiz tarihi delillerdir. Ve biz bunların peşini bırakmıyoruz.

Bugün 16 yıldan beri Ak parti iktidardır ve 14 yıl gibi bir zaman dilimi içinde Erdoğan başbakanlık yapmıştır.

Neredeyse 4 yıldan beri ise Cumhurbaşkanlığı görevini icra ediyor.

Ama, hani derler ya; ‘’Yok, elde bir şey yok.’’

İnanıyoruz ki, Başkan Erdoğan’ın çok iyi niyetli olması ve üstün çaba göstermesi sayesinde Türkiye’yi bu duruma getirebilmiştir.

Eğer Erdoğan olmamış olsaydı, Türkiye kim bilir bu beceriksiz, yanlış, liberal, sözüm ona demokratik çoğulcu bir parlamenter sistemi içinde, gerek muhalefet olsun gerek iktidarlar olsun hiç bir şey yapamazlardı.

Bir şey yapamadıkları gibi ülke terörden, komplolardan kendini kurtarmazdı.

Tavşana kaç, tazıya tut misalleri ile olaylara bakarsak çok şeyleri görmemek mümkün değil.

Devletin resmi üniformalarını üstünde taşıyan nice nice devlet görevlilerini Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da gördük.

Gündüz külahlı, gece silahlı gibi, terör odaklar ile iç içe çalışıyorlardı.

Ve bunlar güvenlik görevlilerine yardımcı olmak adına itirafçı teröristleri cezaevinden çıkarıp, gece bunlara operasyonlar yaptırarak, masum aileleri, günahsız kimseleri, faili meçhul cinayetlerine kurban ediyorlardı.

Bunlar sorumlu olarak ta gah PKK’yı gah Hizbullah’ı gösteriyorlardı. V.s. v.s…

Bize göre halen de o tempo devam ediyor.

TÜRKİYE’DE DERİN GERÇEKLER halen de kendine görüntü veriyor zaman zaman.

Şunu da belirtmeden geçmek istemiyoruz Allah’a şükürler olsun bugün Başkan Recep Tayyip Erdoğan’dır ve İçişleri Bakanı da Süleyman Soylu’dur.

Bu her iki zat, devletin kilit noktalarını elinde tutmasaydılar PKK, PYD, YPG, FETÖ gibi fitne unsurlarını bahane ederek Ulusalcılar, DHKP-C ciler, Kemalistler, Laikçiler bundan 20 yıl önceki gibi yani 28 Şubat olaylarının bir devamı olacaktı.

Başkan Erdoğan devleti yönetiyor ve tüm Dünya emperyalizmine karşı meydan okuyabiliyor.

Tebrik ediyor ve kutluyoruz. Allah yar ve yardımcı olsun diyoruz.

İçişleri bakanı Sayın Süleyman Soylu Beyefendi de, terör odaklarıyla çok derinden ve kapsamlı olarak ilgileniyor.

Diyebiliriz ki, terörün artık bu yörede hatta ülkede yüzde 70’i yok edildi. Yüzde 30’luk bir dilim kaldı. İnşallah o da etkisini kaybedecektir.

Ama bu da bir gerçektir ki; PKK olsun PYD olsun YPG olsun FETÖ olsun bu terör örgütlerinin tüm tehlikeli varlıkları kesinlikle halen ulusalcıların bünyesinde mevcuttur.

DHKP-C’li ve Uusalcılık gibi, devleti on yılda bir darbeye götüren anlayış, yani Kemalizm anlayışı, Kemalist, Laikçi CHP anlayışı halen de varlığını koruyor ve pusuda bekliyor.

Hiç kimse gaflet uykusuna dalmasın.

Oyun eski oyundur.

Komplo teorilerin arkasında 28 Şubatçıların ve Ulusalcı geçinene nice karanlık unsurların varlığı Türkiye’de halen de bitmiş değildir.

Bu itibarla diyoruz ki; Ak partiye özellikle ve özellikle Sayın Erdoğan ile İçişleri bakanı Sayın Soylu beyefendinin dikkatine sunmak üzere bunları buradan satırlar arası başlık olarak yazmadan geçmek istemiyoruz.

Ulusalcılar, FETÖ adı altında PKK’yı ve büyüterek devletin dikkatine sunuyorlar ise de Kemalist, Laikçi, Ulusalcı, Irkçı, Turancılık anlayışı içerisinde pusuda yatan tehlikeli unsurların varlığını kimse inkar edemez.

Türkiye’de 20 yılda bir darbe yapılmış ise, bunların varlığından yapılmıştır.

Bunlar ne Ak partinin yanındadır ne de Ak partiyi seviyorlar.

Hele Başkan Erdoğan’ı hiç sevmiyorlar.

Onu değişik yöntemlerle alaşağı etmeye çalışan hıyanet erbablarının varlığıdır.

Tüm Türkiye kamuoyunun görüşleri bu yöndedir.

Evet, tüm bunların tehlikelerine dikkati çekmek isterken Cumhurbaşkanı yeni bir İş bankası meselesini ortaya koymuş durumda.

Erdoğan’ın gündeme getirmesiyle İş bankasının hisse devrinin devlet hazinesine devir edilmesi de bize göre çok önemli bir girişimdir.

Tebrik ediyoruz.

Çünkü onlar hiçbir zaman rahat durmazlar.

Dostluklarına, gülümsemelerine inanmamak gerekir.

En derin saygılarmızla…