YA RAB SEN NE BÜYÜK BİR KUDRETSİN..! (II)

Evet sevgili okurlar!

Dünkü sohbetimizde İran ve ABD’nin “sahte çatışmasından” bahsetmiştik...

“Sahte çatışma” diyoruz çünkü İran, ABD’nin gizli müttefikidir... Aynı zamanda da İsrail’le gizliden gizliye işbirliği içindedir..

Bilindiği gibi, Lübnan Hizbullah'ının tepe isimlerinden biri, Genel Sekreter Hasan Nasrullah isimli bir şahsiyet var...

Bu şahıs, bir kukla.. Hem de İslam kıyafetini “giymiş” ve İslam kisvesi altında, dediğim dedik diye biri!…

Aynı zamanda “Seyitlik” gibi bir alameti farikası da var...

Başına takmış olduğu siyah sarıklı görüntüsüyle, kendini Evladı-Resul (!) olarak görüp, gösteriyordu...

Ve ne hazindir ki, her faaliyeti de, İslam karşıtı “güçleri” beslemektedir..

Ki son olarak, Emperyalizmin uşağı Esed’in Suriye’de yaptığı katliamlarda bir fiil yer aldı...

General Kasım Süleymani ile birlikte Esed’in yanında yer alarak, “büyük katliamlarda” bulundu… Binlerce Müslümanı katletti.

Müslüman kadın, kız demeden ırza tasallut ve tabiri caizse İslamın ırzını kendi efratlarına peşkeş etti...

En aşağılık bir karakter ve alçalışa sahip olmakla beraber, İsrail’in Gazze’ye, Kudüs’e acımasızca yaptığı saldırılara da her daim seyirci kaldı..

Bilakis, İsrail’i sahiplenerek, “Ben İsrail’in yanındayım, İsrail’le beraber çalışıyorum” diyecek kadar da alçalan biri!...

İşte bunların gerçek kimliği böyle.. 

Bunlar müslüman görünümlü, “haçlı kuklalarıdırlar?”

Ne var ki görüntüleriyle kendilerini “Evladı-Resul” yani Seyyid neslinden gelenler olarak, gösteriyorlar da; hiçte öyle değiller...

Saçlarıyla, sakallarıyla, sarıklarıyla kendilerine “Müslümanım” görüntüsü veren bu münafık tinetli kişiler yer yüzünün “en hain ve sahtekar” şahsiyetlerinden ötedirler....

Çünkü Müslümanlıkla uzaktan yakından alakaları yoktur...

Yıllar yılı Lübnan’da sözüm ona Hizbullah’ın Genel Sekreteri olarak faaliyet gösteren Hasan Nasrullah, bir tek gün dahi, İsrail’in kılına bile dokunamadı…

Göstermelik “naralar” attı ama, bir tek kurşun dahi sıkmadı..

Evet sevgili dostlar!

İslam dünyası, işte bu yaşanan hainliklere karşı acaba ne zaman uyanacaktır?.. Ve daha ne zamana kadar, “bu ihanetliklere” göz yumacaktır…

Onların iştahlı hallerine, daha ne zamana kadar yem olup, kendini heder edecektir?

Ne yazık ki, bu sorulara ve yaşanan gaflete cevap bulmak zor!…

***

Bakınız....

ABD, geçtiğimiz hafta İran’ın Kasım Süleymani isimli generalini ve yardımcısını Irak’ta öldürdü.. Hem de “suikast” düzenleyerek...

Olay sonrası, İran’da yer yerinden oynadı… ABD’ye ve İsrail’e karşı tehditler “ o biçimde” savruluyor..

Ne var ki, dün de söylediğim gibi bunların hepsi "lafı güzaftan" öteye gitmez!..

Sadece dünya kamuoyuna karşı bir kibirlenme, böbürlenme gösterisidir.

Sonuç itibariyle her şey boş teneke misali!.

Ne İsrail’e ne de Amerika’ya hiçbir şey yapamayacaklardır.

Çünkü tarih boyunca İran, Şia mezhebi kimliği altında, sözde Evladı Resul kimliği altında, Haçlı Emperyalizmine karşı “hasım” olarak kendini göstermişse de hiçte öyle değil...

İktidarda bulunanlar “hep” birer kukla olarak, görev yapmıştır.. Yani, İran halkına rağmen!...

Hiç kuşkusuz ki, samimi Şii Müslümanlar olabilir..

Bunu da, kimse inkar edemez...

Lakin, ülkenin yönetiminde yer alanlar, askeri komuta zincirinde bulunanlar, hep “İslam düşmanlığı” yapmışlardır...

Ki İran yanlısı “Hizbullah “adı altındaki örgütlenmenin varlığı da, neler yaptığını da kimse inkar edemez.

Bu örgütlenme özellikle de Türkiye’ye tuzak olarak planlandı…

Zira yıllar yılıdır  illa ki Türkiye’ye bir çelme atmak için faaliyet gösteriliyor…

Ama heyhat!.. Bugüne kadar bir şey yapamadı... İnşallah bundan sonra da Türkiye’ye karşı bir şey yapacak güce gelmezler,,!…

***

Dünkü yazımda da ifade etmeye çalıştığım gibi, tarih boyu İran hiçbir zaman haçlı emperyalizmiyle, ülkeleriyle çatışmamış, kavga etmemiştir; hep göstermelik "danışıklı-döğüş" içerisinde olmuştur..

Hele hele ABD’yle, fiili bir şekilde hiç ters düşmemiştir...

Son olarak Bağdat’taki ABD büyükelçiliğine yapılan işgal girişimi de, uydurma bir saldırı girişimiydi..

Yani, kurguluydu..

Hali hazırda İran’da ABD’ye karşı yükselen “intikam” sesleri, hiçbir zaman ciddi değildir, hedefi batı dünyası tarafından büyütmesidir, sağ gösterip sol vurmadır.

Hedef Türkiye’yi tuzağa çekip, düşürmektir!…

Türkiye’nin de aklı başındadır... Hiçbir zaman pusulasını şaşırmaz, ümidi içerisindeyiz!.

Hele hele Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin başında bulunduğu sürece hiç korkmayın Türkiye’ye bir şey yapamazlar..

Ama yapmak için de, bunlar mücadelelerinden geri kalmazlar.

Şimdi, General Kasım Süleymani ABD’nin eliyle öldürüldüğü için akla gelen bir soru var?.. O da şu acaba bu Allah için çarpıştı da şehadet mertebesini aldı mı?..

Bu soruya karşı acizane biz de diyoruz ki;

Hayır, hayır hayır..!!!

İ-ilai kelimetullah uğruna Amerika’yla çarpışmamış ki şehit düşsün.

Şehidin “ş” harfine dahi layık olmayan bir insan.

Zira, Suriye’de acımasızca çok Müslümanları katletmiştir.

O masum Suriye insanlarını, kadınıyla, erkeğiyle, çoluk çocuğuyla beraber daha okula gidemeyen bebeleri acımasızca katletmiştir ..

Hakkında da zerre kadar bir tahkikat yapılmamıştır.

Netice itibariyle burada sohbetimizi sonlandırırken Akit Gazetesi’nin baş yazarlarından sayın Abdurrahman Dilipak’ın dünkü yazısına bir göz atalım...

 “Süleymani öncesi ve sonrası” başlıklı yazısından bir bölümü sizinle paylaşarak, sohbetimizi noktalayalım...

***

“Süleymani için herkes bir şey söylüyor. Kimine göre “Süleymani PKK’nın hamisi idi”. Kimine göre ise “fanatik bir Sünni karşıtı Şii”. Şiilere karşı “Kudüs muhafız gücünün komutanı”.. Kimileri için ise Derin İran’ın derin adamı!

İran savaş bayrağını açtı. Mehdi’nin ordusu aktif hale getirildi. Hem ABD ve hem de İran ve bölgede ABD üssü bulunan ülkelerin hava savunma sisteminin aktif hale getirilmekle kalması, saldırı için füzelerin rotası İran’daki kritik hedeflere yönlendirilmiş vaziyette. Ama öte yandan, ABD’nin Basra Körfezindeki donanması ve bölgedeki ABD üsleri İran için kolay ve açık bir hedef. Aynı şekilde ABD için de İran aynı durumda.

İran boyun mu eğecek ayağa mı kalkacak ya da birbirine düşüp bölünecek mi? Benzer bir durum ABD için de söz konusu.

Bu da Cübbeli yorumu: “İran’a bağlı Haşdi Şabi (el-Haşdü’ş-Şa‘bî) milislerinin kurucusu ve yöneticisi, Suriye’deki savaşta milyonlarca Müslümanın katline sebep olan, çoluk-çocuk ve kadın demeden bütün Müslümanlara işkence eden, ırzlara tasallut eden Kâsım Süleymânî ve Haşdi Şabi’nin üst düzey yedi büyük komutanının gebertilmesi bütün Müslümanları sürûra gark etmiştir. Allâh-u Te‘âlâ kabirlerini ateşle doldursun. Âmîn! Kâsım Süleymânî’nin yönettiği Haşdi Şabi, Müslümanları öldürmekle yetinmeyip ciğerlerini söken ve ağızlarında çiğneyenlerdir. İşte İran budur! Haşdi Şabi budur! Fırsat bulsalar Türkiye’deki Ehl-i Sünnet’e de aynı böyle yapacaklar! Türkiye’de 15 Temmuz gecesi kalkışılan darbe girişimi esnâsında FETÖ ve Amerika Türkiye’yi işgal edecekken Suriye’de kutlama yapanlar da, PKK’yı ve PJAK’ı destekleyenler de bunlardır! İşte böylece Allâh-u Te‘âlâ’nın bir kânunu dahî yerini bulmuştur ki; “Şüphesiz Allah bir zâlimden intikâmını diğer zâlimle alır”. Burada da kâfir ve zâlim olan Amerika eliyle, Hamaney nezdinde “yaşayan şehit” diye adlandırılan ama bizce gebermiş bir zındık sayılan Kâsım Süleymânî ve adamlarından intikâmını almıştır.”

Bu tür çok sert açıklamaların kimseye faydası yok. Hatta bazen mevcut durumu daha da kötüleştirmekten başka bir işe yaramaz bu öfke dolu mesajların.

Kasım Süleymani’nin Sünni dünyada kötü bir şöhreti var. Mesela “Halep Kasabı” gibi. Onun yardımcısı da Suriye’de işkence ve cinayetleri ile tanınan Başkan yardımcısı Ebu Mehdi El Mühendis de Amerikan saldırısında hayatını kaybedenlerden. Bu iki isim, İsrail ve İran’dan DAEŞ’e bir saldırı gelmemesi ve DAEŞ’in bunlara saldırmaması da ilginç değil mi?

ABD’nin BOP üzerinden 22 ülkenin sınır, rejim ve iktidar yapılarını değiştirmeyi düşündüğünü biliyoruz. Batı bu fikrinden vazgeçmiş değil. Bugün İran’a karşı yapılan yorumlara benzer yorumlar dün İran üzerinden Türkiye’ye karşı yapılıyordu. Eş başkanlık üzerinden içeriden “eski dost çevreler”den de geliyordu.

Birileri Türkiye’yi yanına alarak, Türkiye’yi öteki bölge devletlerine karşı “koçbaşı” olarak kullanmak istiyor. Ama öte yandan Türkiye, bölgenin iki güçlü devleti İran ve Mısır’ı yanına almak için de adımlar attı bu zamanda. İran’la D-8 içinde birlik olundu. Türkiye “One minute” ABD ve İsrail ile yollarını ayırmaya başlayınca ABD kendine yeni müttefik olan Mısır ve Suudi Arabistan’ı seçti.

ABD bu noktada İran’ı itibarsızlaştırarak, Türkiye üzerinden BOP hedefleri için “F tipi bir Beyaz Hilafet” senaryosundan vazgeçip, Irak’ta yeni oluşmaya başlayan Arap Şiası üzerinden “Amerikano Mehdi” senaryosu ile “Beyaz Arap Şiası”na oynayabilir mi?..”

En derin sevgi ve saygılarımla…