“ABD’Yİ KINIYORUM”!

 

Evet, sevgili okurlar.

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 28 Mayıs 2016 Cumartesi günü Diyarbakır’a teşrifleriyle gerçekten Diyarbakır halkını son derecede memnun etmiştir.

Özellikle Tanışık Köyü’nde yaklaşık 20 gün önce 15 ton amonyum nitrat yüklü ve içinde şarapnellerin bulunduğu kamyon ile köye gelip 16 kişinin şahadetine neden olan PKK’nın hıyanet girişiminin lanetlenmesi için gelmesi…

Gerçekten, Cumhurbaşkanı Erdoğan halka çok büyük ümit vermiştir.

Nitekim bu insani ve asli vazifesiyle kendilerine yönelik halkın teveccühü de kat be kat artmıştır.

Zaten bir devlet büyüğünün de mağdur, mazlum, mustazaf insanların yanında yer alması da olmazsa olmazıdır.

Tanışık'lı köyüne giderek, onlara gelen acımasız katliamı telin edip, her iki aileye taziyelerini sunması, gerek Diyarbakır’da gerek bölgede, gerekse de Türkiye’de olsun, hatta tüm dünya kamuoyu nezdinde olsun; büyük bir takdir kazanmıştır Sayın Cumhurbaşkanımız.

İnsanların takdirinin yanı sıra bir o kadar ve fazlasıyla insanların da duasını almıştır.

Ki her zaman halkın duasını almaktadır.

Diyarbakır’daki toplu açılış törenini gerçekleştirirken, çok büyük mesajlar verdi.

Hem bölge halkına ümit verici mesajlar verdi.

Hem de başta Amerika olmak üzere, fitne-fesat unsuru yaratan diğer dünya devletlerine de, haddini bildirdi.

Deriz ya;

“Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna bile az…”

Özellikle ABD’yi işaret ederek, sık sık ABD’nin Suriye’deki PYD ile Türkiye’deki PKK’nın yanında yer alması ve temiz ruhlu, üstün karakterli Kürt halkını aldatarak, yanıltarak yanlış yönlere yönlendirmek isteyen ABD’ye lanet okudu. Ve yüksek bir ses tonuyla da; "meydan" okudu.

ABD’yi ve diğer sömürücü emperyalist batı dünyasını manen ve hükmen yüzlerine tükürürcesine onları kınadı…

Ve "yaptıkları" hainlikleri de dünya kamuoyuna anlattı.

Hem de Diyarbakır’ın göbeğinde.

* * *

İşte sevgili okurlar.

Devletler; tarih boyu böyle yürekli, imanlı ve davasına sadık olan devlet adamlarının yüzü suyu hürmetine ayakta kalabilmişlerdir.

Keşke bundan 20 sene önce de böyle dirayetli, imanlı, yürekli devlet büyüklerimiz olmuş olsaydı.

Keşke parlamento denilen TBMM’nde bulunan muhalefet olsun, iktidarlar olsun, hep bugüne kadar Erdoğan gibi düşünmüş olsaydılar.

Düşünmek yalnız kâfi gelmez, cesaret ve yüreklilik göstermiş olsaydılar.

Ama ne yazık ki heyhat!

Hiç de bir şey yok.

Bakınız, dünkü Sabah Gazetesinin birinci sayfadan verdiği büyük puntoyla yazılan şu haberi hep beraber okuyalım.

“ABD’NİN PYD-YPG’YE DESTEĞİNİ KINIYORUM”

“Cumhurbaşkanı Erdoğan Diyarbakır’da konuştu.

ABD askerlerinin PYD armalı üniformalarını kınıyorum... ABD yanlış yerde duruyor, kınıyorum. MGK'da tavsiye kararını aldık. PKK neyse paralel devlet yapılanması da odur. Amerika'nın PYD'ye, YPG'ye verdiği desteği, Diyarbakır'dan sesleniyorum, kınıyorum. Bize verilen söz bu değil. Ben siyasetin dürüst yapılacağına inanan birisiyim. Dolayısıyla bize dost olanlar, bizimle NATO'da beraber olanlar kalkıp da kendi askerini YPG'nin işaretleriyle Suriye'ye göndermemeli, gönderemez”

* * *

İşte bakınız sevgili okurlar.

Büyük deha, yüksek feraset, gerçek cesaret Erdoğan’ın dilinden fışkırıyor, beyninden nebean ediyor.

Ne mutlu yeni Türkiye’ye…

İnşallah ümit var oluruz.

Ki 15 seneden beri AK Parti ile yönetilen büyük ülke.

Ama tüm bunların başını çeken milletine büyüklük taslamak değil, milletine hizmetkâr olma alçakgönüllülüğüyle yola çıkan devlet adamı…

Bakınız meydan okuyor.

Kime?

Hem de ABD gibi zırvalayan acımasız haçlı emperyalist bir devlete.

Bize göre Türkiye için böyle bir şans şimdiye kadar yakalanmamıştır, bundan sonra da Erdoğan gibi devlet büyüğünü yakalayamaz.

Tabii ki ABD’yi sözüne sahip çıkmamakla eleştiren Erdoğan, yerden göğe kadar haklıdır.

Bize göre dünya keferelerinin hiçbirisi tarih boyunca vermiş olduğu hiçbir sözde sadık kalmamışlar, dürüst olmamışlar ve bundan sonra da ne dürüst olabilirler, ne de sadık kalabilirler diye düşünüyoruz.

Zira Erdoğan, ilimle, imanla dolu bir insan olma hasebiyle Kur’andan nebean eden önemli mesajları alarak, Dünya'yı analiz ediyor.

Zaten müşrikin, gâvurun, inançsızın hiçbir zaman sözü olmaz, taahhüt vermesi de söz konusu değil.

İlla ki yarım yamalak bırakır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tevbe” suresinin 7-8 ve 9. ayetlerinin yüce manalarını sürekli aklında bulundurduğu için, inanarak bu ayetleri mealen de olsa hükümlerini yeniden hatırlatmak istiyor.

***

Sayın Erdoğan’ın bir Cumhurbaşkanı olarak…

Başbakan Binali Yıldırım başta olmak üzere 7-8 bakan ile Diyarbakır’a teşrif etmeleri, Diyarbakır halkının da onları bağrına bastığı müşahede edilmiştir, hem de çok büyük bir potansiyelle.

Diyarbakır’a teşrifleri, halkın gönlünü almak üzere olmuştur..

Ümitlendirmek üzere gelmiştirler.

Hayatını kaybeden, vefat eden o şehitlerin ruhuna fatiha okumak için gelmiştir, dertleriyle dertlenmek istemiştir.

Tanışık köyüne gidip iki aileden 16 kişinin vefatı nedeniyle az da olsa ailelerini teselli etmiştir, taziyelerini sunmuştur ve dua etmiştir.

İnşallah Cenab-ı Allah duasını reddetmez ve bundan sonra da hayatı başarılarla devam edecektir.

***

Tabi tüm bunlara rağmen, Sayın zat-ı devletlinin Diyarbakır’a gelmesiyle yine birçok yalaka insanların ön saflarda "cirit atmaya" çalıştığına şahit olduk.

Özellikle, hayatları boyunca AK Partinin misyonuna inanmayan, düşman kesilen, başarısını gölgeleyen, ilk fırsatta "bir kaşık suda boğabilecek" karaktere sahip insanların Valilikçe ön sıraya konmaları.

Yani Cumhurbaşkanının gelişi ile ilgili iki gün önceden STK’ları, Kanaat Önderlerini ve bazı ne idüğü belirsiz insanları, hiçbir sıfatları olmadığı halde ön plana alarak hatta zaman zaman açıkça bazı platformlarda PKK ile işbirliği içinde oldukları bilinen nice zevat "davetiye listesine" alınıyor olması, hakikatten garabet bir durum.

Polis kontrolünden "ellerini kollarını" sallayarak, Mitannia oteline alınmaları.

Alınmaları bize göre normal bir şeydir(!)

Amma böylesine insanları listeye almak başka, ön planda tutulmaları başka bir garabet.

Hele ki, bizim Diyarbakır Söz Gazetesinin mensuplarına ambargo konulması…

Hatta basın kartının da resmen verilmesine rağmen, karşılamaya giden üst düzeydeki insanlarımızın isimlerinin listede bulunmaması ve orada saatlerce polis tarafından içeri alınmayıp, bekletilmesi doğrusu buna bir türlü mana veremedik.

Ben dâhil olmak üzere…

Gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni ve Kalemin Dili başlıklı köşe yazarımız Ömer Büyüktimur ile diğer önemli mensuplarımızı listeye alınmaması manidar.

Ki, Başbakanlıktan verilen "sürekli sarı basın kartı" sahibi olunmasına rağmen.

Kimin neye nasıl hizmet ettiğini, devleti halka karşı nasıl kötülemek istediğini, küçük düşürmek istediğini gerçekten kendi kendine vilayetteki bazı Vali Yardımcılarını ve ilçe Kaymakamlarının ne kadar yanlış ve kötü çalıştıklarını ortaya koymaktadır.

Nitekim böylesi hadiselerle, "birçok paralel yapının" maskesi de düşmektedir.

* * *

İnanın, sevgili okurlar.

Nihayetinde Sayın Cumhurbaşkanımız duruma vakıf olunca, kendi Özel Kalem Müdürü Mustafa Varank Bey’e verdiği talimatla son anda, listeye dâhil edilerek, içeriye alınabilindik.

Bize göre bu tür yanlışların yapılması bilinçlidir/kastidir.

Layık olmadıkları halde resmiyetin bazı koltuklarında oturan "kerameti kendinden menkul" bürokratların işgüzarlığından öte bir hadisedir.

Pek tabi ki, partinin ön saflarında, ehliyetli olmadığı halde kendini ehliyetli olarak gösteren bazı siyasilerin gammazlığı da söz konusu.

Her ne ise.

Hangi inliklere dayalı bir versiyonun sonucu ise de biz bunların "peşini-yakasını" bırakmayacağız.

Yapılan ayıp, kendilerinin ayıbıdır.

En derin saygı ve sevgilerimle…