İSTİBDAT, TAHAKKÜM EŞİTTİR CEHALET! (VI)

 Evet, sevgili okurlar.

Yıllardan beri bu köşede siz değerli okurlarımızla yaptığımız hasbıhal, güzel memleket meselelerini sohbet babında sizinle paylaşmaktan gerçekten haz duyuyoruz.

Kendimize, memleketimize, insanlarımıza hayırlı işlere vesile olma dileğiyle yola çıktık ve yolumuza devam edeceğiz.

Tabiatıyla, bu imkânı bize sağlayan ve her gün biraz daha yüksek okur potansiyeliyle tanışabilmek ayrı bir şanstır ve bize daha fazlasıyla güven veriyor.

Bu vesileyle tüm okurlarımıza teşekkür ediyoruz..

Bugünkü sohbetimizde bunu da belirtmeden geçmek istemiyoruz.

Biz çağdaş medeniyete uygun, hür, demokratik, insan temel hak ve özgürlüğüne bağlı bir ülkede yaşamak istiyoruz.

Bizim tüm istek ve arzularımız ve Allah’tan temenni ve niyazlarımız şudur ki; ülkemizin tüm sathında özellikle bizim bulunduğumuz Doğu ve Güneydoğu Anadolu coğrafyamızda, insanlarımız rahat nefes alsın, günlük hayat akışlarını rahat icra etmeye devam edebilme şansı yakalasın.

Kavgasız, gürültüsüz, terörsüz, çilesiz bir hayatla tanışsın.

Ama her vatandaş…

Doğulusuyla, batılısıyla, Türk’üyle, Kürdüyle, Arabıyla, Acemiyle, siyahıyla, beyazıyla, kim ne olursa olsun…

Yıllardan beri bu deneyimden geçiyoruz fakat ne yazık ki bu şansı hiç yakalayamıyoruz.

Gerek ekonomiksel olsun, gerek ahlaki değerlere yönelik olsun, gerek toplumsal barış ve kardeşlik gerçeği olsun, ne yazık ki bir türlü bunları vatandaş yakalayamıyor ve o şansa sahip olamıyor.

Oysaki başta da açıklamaya çalıştığımız gibi çağdaş medeniyete uygun hür, demokratik, insan temel hak ve özgürlüğüne bağlı kalmak kaydıyla vatandaş ancak huzur bulabilir.

* * *

Tüm bunlara rağmen aranan bulunamıyor, yakalanamıyor ve vatandaş nerdeyse her alanda hayal kırıklığına uğruyor.

14 seneden beri milli irade gerçeğini göğüsleyen AK Parti, gerek dönemin Başbakanı olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan olsun, gerek 2 yıldan beri devam eden muhterem Başbakanımız Ahmet Davutoğlu olsun…

İyi niyetli devlet adamları olmalarından hiçbir kuşkumuz yoktur.

Yaptıkları tüm çalışma çabalarına rağmen, ne çare ki yukarıda saydığımız bu ülke gerçeğini bir türlü millete veremiyorlar.

Bundan sonra da verebileceklerine inanmıyoruz.

Neden mi?

Zira her zaman burada ifade ediyoruz.

“Görünen köy kılavuz istemez” örneğiyle yola çıkıyoruz.

Tüm bu yanlışlıklar, bu çabaların başarısızlığı, sadece Ak Parti’ye mi aittir?

Hayır, buna da katılmıyoruz.

Bu olumsuzluklar, ülkedeki yaşanmakta olan dumanlı havadan beslenen kurtlar, terör hegemonyasının çeşitleri, yalnız iktidar partiyi ilgilendirmiyor, tüm TBMM’yi ilgilendiriyor.

Gerek iktidar olsun, gerek muhalefet olsun…

İktidar partisi ne kadar sorumluysa, kesinlikle iktidar partinin güzel işlerine katkıda bulunmayan, destek yerine köstek olan muhalefet de bir o kadar sorumludur.

Bize göre bu olumsuzlukların başı ve temel unsuru; mevcut anayasadır, kanunlardır, Kemalizm’dir, ulusalcılıktır ve laikçilik anlayışıdır.

Zira bugüne dek olup bitenler, mevcut olumsuzluklar, zaten kendini ele veriyor.

Fazla açıklamaya gerek yok.

Kimin eli kimin cebinde belli değil.

“At izi, it izine karışmış” durumda.

Meçhul kimlikler, basmakalıp görüntüler, ülke çapında insanlar arasında ekilen nifak tohumları ve hemen hemen önemli birçok alanda “bukalemun” gibi renk değiştiren ne idüğü belirsiz insanlar..

Her devirde iktidarların bünyesine yerleşebilmeleri, devlet büyüklerinin yakınlığına rahatlıkla sızdırılmış olmaları, her şeyi alt üst ediyor.

Kimlik meçhul olunca, şahsiyetsizlik kisvesinden kendini sıyırıp, “Sütten çıkmış ak kaşık” gibi gösterip, iktidarın imkânlarından faydalanmak üzere rol alan insanların bu memlekete ne kadar zararlı olduğunu ne yazık ki sistem ele vermiyor.

Osmanlının son dönemindeki yıldız sarayına sızdırılmış nice hain, piyon insanların varlığı…

Gizliden gizliye İngilizlerle işbirliği yapmış, Yahudilerle işbirliği yapmış, ırkçılık taassubuna bürünmüş, kökü dışa bağlı nice insanlar, koskocaman Osmanlıyı yıkabilmiştir.

Esefle bildireyim ki bugün ne yazık ki iktidar partisi olan Ak Parti de aynı hali yaşamaktadır.

* * *

Örneğin;

Dün Star Gazetesinin manşetinde okurların dikkatini fazlasıyla çekmek için siyah zemin üzerine beyaz harflerle yazılmış ve ortasında Star Özel Haber diye yayınlanmış şu haberi okuduk.

“DEVLETE İHANET HASTANESİ..” 

Bu başlıkla verilen haber şöyle devam ediyor;

“Diyarbakır’da Gazi Yaşargil ve Selahaddin-i Eyyubi hastanelerinde yüzlerce PKK ve PYD’li teröristin sahte isimle tedavi edildiği ortaya çıktı.

2014’te HDP lideri Selahattin Demirtaş’ın sokak çağrısıyla başlayan 6-7 Ekim olaylarında Yasin Börü’nün de aralarında olduğu 56 kişi vahşice öldürülmüştü.

Eylemlerde yaralanan yüzlerce PKK’lı, mağdur vatandaşmış gibi hastanelere yatırılıp tedavi edildi, olay ortaya çıkmasın diye de resmi işlemler daha önce hastanede tedavi görmüş vatandaşların adına yapıldı.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, ihbarlar üzerine soruşturma başlattı, Sağlık Bakanlığı da müfettiş heyeti görevlendirdi.

Gazi Yaşargil Eğitim Araştırma Hastanesi ve Selahaddin-i Eyyubi Hastanesi’ndeki incelemelerde 6-7-8-9 Ekim’de tedavi edilen yüzlerce kişinin kayıtlarının silindiği belirlendi.

Duyarlı personelce kopyalanan belgeler, skandalı ortaya çıkardı”

* * *

Gerçekten bu haber çok düşündürücüdür.

Bunun gibi daha nice skandallar var.

Ama bu tür olaylar hiçbir muhalefet partiyi ilgilendiren konu değildir, sadece iktidar partiyi ilgilendirir ve sağlık kurumunda olduğu için Sağlık Bakanlığını ilgilendiren bir skandaldır.

Peki, yıllardan beri anılan Araştırma Hastanesine ataması sağlanan, Kamu Hastaneleri Genel Sekreterliği’ne birkaç sekreter atandı, onların döneminde böylesine şaibeler yoktu, olmamasına rağmen bir türlü orada görevine devam edemediler ve hemen başka görevlere atanmak üzere tayinleri çıkarıldı, Diyarbakır’dan başka illere sürdürüldüler.

Son Genel Sekreter olarak atanan Doç. Dr. Murat Kanğın üç-dört seneden beri bu görevi rahatlıkla yapıyor ve bu tür olumsuzluklar onun zamanında yapılmış görünüyor.

Bunun gibi, bundan daha beteri, inşaat alanındaki nice skandallar ve pırıl pırıl bir hastanenin her tarafını kazıp, birilerine para kazandırma hususu için ya ihale yapılmış veya da doğrudan temin usulüyle birilerine verilmiş, skandallar da ayyuka çıkmıştır.

Bu da deyim yerindeyse “Kambur üstüne kambur” gibi skandallar zincirinin sonu mudur?

Kamuoyu bunu merak ederek soruyor.

Sayın Kanğın kimler tarafından atandı buraya?

Önce eski Devlet Hastanesinde Başhekim idi.

Sonra Doğum Hastanesine atandı, daha sonra ise “Gökten zembille” atanırcasına Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreterliği’ne atandı.

Bu atamayı kim sağladı?

Diyarbakır’ın eski milletvekillerinden bir milletvekili ve eski bir bakan ile ne kadar diyalog içinde olduğu ve sıkı fıkı işbirliği içinde olduğunu, inanın Hindistan’daki “Sağır Sultan” bile duymuştur.

Bu zat, Ak Partinin temel kurucularından olup, yıllar yılı devlet zirvesine çok yakın bir kişi olmakla beraber, şimdi de Başbakanlıktaki çevrelere yakın olmanın gayreti içerisinde…

Daha fazla söz sahibi olmaya çalıştığını duyuyoruz ve kamuoyu da yakından biliyor bunu.

* * *

Tüm bunlara rağmen, eğer bu hastanede PKK militanları kaşla göz arasında tedavi görmüşse ve Sayın Sekreter Beyefendi bunu görmüyorsa, buna gaflet mi diyelim, ihanet mi diyelim veyahut birilerinin göz yumması mı diyelim?

Ne denirse densin, iftira etmiş olmayız kimseye..

Çünkü gerçek bir vakıadır.

İkide bir maske değiştirmekle, siyaset alanında pozisyondan pozisyona girme münafıklığı ile iktidarın imkânlarından faydalanan nice devşirmelerin varlığı söz konusudur.

Ama birileri bunları görmüyorsa ve basına çok çarpıcı haberler yansıtılıyorsa ve kamuoyu da bu şayiaya muttali oluyorsa, yetkililerin hiçbirinden de bir kıpırdama olmuyorsa…

Başta ifade etmeye çalıştığım gibi, demek odur ki gerçekten “Kimin eli kimin cebinde" olduğunun belirsiz olması veya “At izinin it iziyle karışmış" olması gerçeği bizim tezlerimizi ve ifadelerimizi kanıtlamaktadır.

Tüm bunlara rağmen, her şeyi Allah’a havale ediyoruz ve kamuoyunun yorumuna bırakıyoruz.

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin dediği gibi;

“Hak şerleri hayr eyler

Ârif anı seyreyler

Zan etme ki gayr eyler

Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler”

Medya grubu olarak kimseye herhangi bir kastımız, kin ve garezimiz yok..

Ancak Gazetecilik görevini yapmaktan da kendimizi geri bırakamayız.

Görevimiz; gerçekleri, olup bitenleri kamuoyuna yansıtmaktır, başka da bir şey değildir.

Ama diyorlar ya; “Şüyuu vukuundan beterdir” misaliyle yola çıkarsak, her şey tüm çıplaklığıyla ortadadır.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar.