HİÇ BİR KABAHATİ YOK YANİ?..

Kimi makam, mevki sahibi üst düzey bürokratlar var ki; yaşanan olumsuz hadiseler karşısında ortaya koydukları tavırlarından dolayı, gerçekten bazen onları anlamakta, çözmekte, güçlük çekiyorum!… “Bunlar hangi kafadalar, karşılarındakileri de hangi kafada görüyorlar” diye..

***

Adamın biri.. Ki zat-ı muhterem, devasa bir kurumun yetkilisi.. O biçim yetkili ve makam sahibi!.. Konuştuğunda öylesine ahkam keser ki; “bu kurumda benden habersiz kuş uçmaz” der.. Şöyleyim, böyleyim, kurumum şöyle deyip; döktürür.. Yani, kendinden emin bir eminlik içerisinde…

***

Ama gel gör ki, o kurum tüm mevcudiyetiyle politize olmuş bir kurum.. Kurumun işleyişinde, korkunç bir yolsuzluk, usulsüzlük, rüşvet çarkı dönüyor.. Ki son olarak, o çark patlak verdi… Ve tüm bunlar zincirleme misali o kurumun birimlerinde yaşandı.. Kaldı ki, suç ve suçlular nevisi, çete kapsamına girecek bir noktada!?.

***

Mevzuların bir kısmı yargıya intikal etti.. Bir kısmi idaresi soruşturma kapsamında, irdeleniyor?.. Bir kısmı da müfettişler tarafından raporlanarak, işleme konulması yönünde, bir üst birimlere intikal ettirildi.. Hasılı,“o biçim kurumda, o biçim dönen çarkın lağımı patladı, ortalık kokudan geçilmiyor..

***

Peki, bu zatı muhterem ne yapıyor?.. Ya da, bütün bu işler olup biterken, yaşanırken kendileri neredeydi?.. Sorduğunuzda; görevimin başındaydım der.. Ancak, “ne bir öz eleştiri, ne bir istifa düşüncesi, ne de herhangi bir yaptırıma da, tabi tutuluşu var?..” Sanki hiç bir şey olmamış, yaşananlar kendi kurumunda, kendi idaresinde olmamış gibi, takınıyor!..

***

İstifa etmesi, o makamı terk etmesi, en büyük küsürün kendinden kaynaklı olduğunu söylemeyi, düşünmesi, tavır takınması gerekirken!.. Kullandığı cümleye bakar mısınız?.., “Pişkinliğin de bu kadarı olmaz” dedirtircesine!.. “Benim haberim yok, benden habersiz yapmışlar?.. Benim bir kabahatim yok..”

***

İşte bu zata der demez, sorulması ve cevabı istenilmesi gereken de şu… İyi de “o belgelerin altındaki imzalar kimin?”.. Senin değil de kimin, onu de hele biz.. Bilelim “kabahattı-siz-liğinizi..” Çok masumsunuz, çooookkk!…

***

BU ÇARK KİRLİ ÇARK!…

Günlerdir, Dilan Polat’ı konuşup durduk.. Sonrası “Şampiyonalar Ligi” dolandırıcılık masasısı!.. Görgüsüzlüklerine ve “’mali ender”lerine takıldık…Neyse, neşter vuruldu, cezaevine atıldılar, soruşturmalar devam ediyor!.. Dün itibariyle hepsinin şirketine kayyım atama kararı çıktı.. Kendilerine özgü bir dolandırıcılık, icraatı!…Diyarbakırlı hemşehrimiz Muhammed Yakut bunu dile getirmemiş olsaydı; “çark bildiği gibi dönmeye devam eder di?”..

***

Neyse!.. Son patlak veren, “Fatih Terim Fon’lu” dolandırıcılık, bunlara rahmet okutuyor.. Yapılanlar, bankalar aracılığıyla gerçekleştirilen vurgun ve dolandırıcılık; “devede kıl bile” değil.. Seçil Erzan’ın ortaya koyduğu “Terim Şovlu” tarihi vurgunun, detaylarına ve işleyiş biçimine baksanız; dehşete düşersiniz!…

***

Bir önceki yazımda, mesele buz dağının görünen yüzü demiştim!.. Burda, bir iki kişinin organize ettiği dolandırıcılık yok?!.. Burda, bankaların çok yönlü geliştirdikleri hile ve hülelelerle vergi sisteminden nasıl kaçtıkları, tezgahı var!…Asıl bu kulvara odaklanılması gerekiyor?! Asıl devlet nasıl fonlar ağıyla, soyulduğu, dolandırıldığına bakmak lazım!..

***

Ama diyeceksiniz ki; yaygın medya bakar mı?!.. Ya da diline dolayan var mı?. Ne yazık ki yok.. Niye mi?. Hesap belli, onlar da bu kirli çarktan reklam, sponsor gibi akıntıdan olmak istemiyorlar.. Dolandırıcılık çarkı için ilk gün ne demiştik; “Fatih Tarim Fon’undaki paralardan haber verin, paralardan?”…  Hersey var… Ama “Paralar yok?”.. O para banka kasasında!?. Peki niye söz sonusu icraatın mekanı banka korunuyor bu kadar?

***

Kirli çarkın derinliğine inilmesi gerekmez mi?. Ki o derinlik de, bankaların vergi sistemini nasıl, deldikleridir?.. İşin icraatında olanlar da, “büyük finans çevreleridir?”.. Dilen Polat ya da Şampiyonalar Ligi fenomenleri değil.. Evet onların ki de suç?. Ki suçun küçüğü, büyüğü olmaz.. Ama iş kapitalse değişir..

***

Hasılı kelam!?. Yargı Seçil meselesinde, neşteri taşeronlar araçılığıyla, fonların tezgahıyla, oluşturulan saadet zincirleriyle vergi sistemini delerek, devletten milyonlarca lirayı çalıp-çırpan, kasasına akıtan “bankalara ve büyük finans çevrelerine” el atması lazım.. Bir dönem, “Banker Kastelliler vardı?”.. Bir verip, devletten 100 çalan..

***

TİKTOK YASAKLANSIN…

Ben yasaklı biri değilim.. Her zaman da, medyanın özgürlükçü olmasını isteyen ve savunun biriyim.. İster yazılı, ister görsel, isterseniz de çağın nimeti olan, dijital hayattaki medya kulvarı olsun hepsi kendi ölçülerinde “özgür” olmalı!.. Ama, her özgürlüğün de denir ya, sınırı olmalı!…

***

Örf, adet, gelenek, görenek, haya.. Namus, şeref, haysiyet ve tabi ki ahlaki değerler ölçüsü!.. Din, dil ve inanç.. Hepsi bir bütünlük içerisinde, özgürleşmenin ana temalarını ve kurallarını da, kendi mecralarında ikmal ederler.. Neyse, sıkıntımız bu değil.. Sıkıntımız, değerlerimizi ve nesillerimizi zihnen, fikren, bedenen çürütenlerdir..

***

Müstehcen yayınlarıyla gündemden düşmeyen Çinli Sosyal Medya Video Platformu olan TikTok uygulaması, tüm ahlaki değerleri alt üst etmiş durumda.. Yasaklanması gerekir, noktasında bir görüş, beklenti, istek ve talep söz konusu.. İşte hakikatle, TikTok mevcut özgürlüğü vahim bir tehdit ve tehlike arzetmektedir?”..

***

Sanal Pavyonun da, fuhuşun de ifşa edildiği bir yer TikTok.. Kapanması, kilitlenmesi ve yasaklanması gerekir.. Nitekim bir çok dünya ülkesi, aile mahremiyetini ortadan kaldıran bu sanal oluşuma yasak ve sınırlama getirdi.. Ki, Çin bile”bunu yaptı.. Yapılan bilimsel araştırmalarda da tespit edildi.. Çocuklar ve gençler başta olmak üzere insanlar üzerinde telafisi mümkün olmayan tahribatlara neden oluyor?

***

Rahatsız edici çıplaklık mı, uyuşturucu kullanımına özendirme mi?. Siber taciz ve cinsel istismar gibi durumları da açıkça teşvik edici?.. Suç örgütlerine, terör yapılarına da çok yönlü, bir alan oluşturmaktadır..  Bir de veri toplama tehdidi var.. Sırf gençler daha çok kullansın diye yaygınlaştırdığı 'Challence' (Meydan Okuma) oyunları ölüm küsar halde… Demem o ki; ivedi bir şekilde TikTok’a bir pranga ve kilit şart…

***

KAN PARASI MI?..

Bir insanın öldürülmesine karşı, “parayla barış ve sulhu sağlamak.?” Ne kadar insanı, ne kadar vicdani, ne kadar rahmani?.. O’nu bilemem.. Ama insanın zihnine hançer gibi!… Esenyurt’taki tekel bayisine yapılan baskında, iki gencin nasıl öldürüldüğünü, bir gencin de nasıl ağır yaralı olduğuna dair; görüntülere hepimiz şahit oldu.. Saniye saniye!.. Toplumsal bir infak oluşmuştu hadisenin yaşandığı zaman.. Neler yazılmadı, neler konuşulmadı?..

***

Şimdi konuşulan ne?.. Kan parası.. Denilene göre, saldırıda ölen Batuhan Bayındır'ın ailesi 3 milyon lira karşılığında şikâyetini geri almış..  Ayrıca aileye 2 ev, bir kamyonet ve bir araba da verilmiş… Al parayı, çekil şikayetten, mahkeme de serbest bıraksın?.. Oh ne ala!.. Aile aldığı tehditten mi, yoksa gerçekten paraya temah edildiğinden mi?.. O meçhul..

***

Şayet, “biz şikayetçi değiliz, kabahat bizim oğlumuzda” deyip ifade değiştirirlerse.. Ki öyle deniliyor.. Üzücü ve yıkıcı bir durum.. Biliyorum!.. Diyeceksiniz ki, toplumda “kan parası” gibi inkar edilemez bir realite var.. Bölgelere özgü bir kültür.. Ekseriyetiyle de, bir cinayet sonrası kan davası çıkmaması başka cinayetlerin, başka ölümlerin yaşanmaması için suçlunun ailesine maddi ceza olarak aileye kan parası ödenir?..

***

Netice itibariyle bir insanın ölümüyle sonuclanan hadise ne kadar acıysa, o acı üzerinden parasal kazançı suçun cezası olarak, elde etmekte bir o kadar acı!.. Tabi, o şikayetten vaz geçildi anlamı, “işlenen suçun dosyası kapandı” anlamı çıkmaz.. Elbette ki kamu davası devam edecek.  Sonuç ne çıkar bilemeyiz.. Ama iyi halli bir durum verilen cezaya yansıyacaktır…

GÜNÜN SÖZÜ…

Eğer ki, bulunduğun kulvarda herkes senden nefret etmiyorsa, demek ki, bir şeyleri yanlış yapıyorsun!.